18 Aralık 2016 Pazar

Pazar Pazar verilmiş sadakam varmış


Merkür geriye mi gidiyor, gidecek mi ne demişlerdi... Sabahın ayazında tenis oynamaya gittim haftalık tenis saatimizde. 2 saat oynadık neyse... Gerçi orda da moralim bozulmuştu biraz. İnsanların oyunu durdurup durudurup sohbet etmelerine çok sinir oluyorum. Sanırım belli bir yaştan sonra, seneler insanın çenesine vuruyor ve tecrübelerini paylaşmak istedikleir için öğretmenlik huyları depreşiyor. Mesela bugün birisi genç arkadaşlara servis atarken duruş açısını öyle milimetrik anlatıyor ki... Çocuklar istediği stediği açıda dursalar da gene olmuyor diyor. Herkesin bir anatomik yapısı vardır. Herke 45 derece duramayabilir servis kullanırken. Ayrıca başkalarının servisine niye takılınır ki bu kadar. Mesela bırakın beni, ben yanlış pozisyonda servis kullanayım. Öğrenmek istersem öğrenirim veya sorarım. Bu yaştan sonra Wimbledon'a top mu yetiştireceğiz! Bazı yıpranmış toplara da "top yumuşak" diyorlar beni düşünmeyerek! Espiri yapıyorum, alındığım falan yok... Tenis bitti, yola çıktım ve 200 metre gitmeden Forum Çamlık köşesi kavşağında bisikletim kaydı ve kapaklandım yere, ellerim ve dizlerim üzerine. Birisi su salmış ve trafiğin olduğu yollar ıslanmış. Saldım çayıra, mevlam kayıra hesabı, insanlar yaptıkları sorumsuzlukların nelere mal olabileceğini hesaba katmıyorlar. Ama insan olan insanlar da var hala hayatta... Düştükten sonra bir kişi koştu geldi "bir şeyiniz yok değil mi?" diye. İnsan fena düşünce acılar içindeyken başkalarının yardımının önemi bile kalmıyor gerçi. Bu arada 6-7 yıldır bisiklete biniyorum ve ilk defa düştüm biliyor musunuz; çünkü ben hızlı gitmem ki... Doğru eve gitmek varken zevkimi ihmal etmedim ve müzikmarkete de uğrayarak kendimi iki albmümle teselli etmeye çalıştım. Bu arada yolda giderken her şeye rağmen klik klik fotoğra çekmeye devam ediyorum. Bu sefer de çiçekçinin önünde iki yaşlı moruk bir sokak köpeği severken, köpek bisikletle gitmeme rağmen bana saldırıp dizimden ısırdı. Öfkem kabarmıştı artık... Hiç kimseyi dinlemeyerek köpeği nasıl kovalıyorum sinkaflı küfürlerle. Tanrım öfkelenince eşcisnel nazikliği bile kalmıyor bende; kaba ve küfürbaz bir erkek olup çıkıyorum işte. Yaşadıklarımı dikkatli olmam için mesaj olarak algılıyorum ve kontrollü bir şekilde gidiyorum eve. Yoksa gerçekten başıma daha kötü şeyler gelecek. Akşama marketten bisküvi türü bir şeyler aldıktan sonra ve kakaolu gpfretimi yiye yiye giderken, kavşakta önümden yola çıkacak olan arabanın gidişini nihayetlendirmesini beklerken, karşıdan gelen başka bir otomobil hızını alamayıp frenlerini viyaklattı. Kırmızı ışık yanmasına rağmen karşıya falan geçseydim, arabanın burnu bana mı çarapacaktı, diye düşünmeden edemedim. Başka bir marketten ekonomik reyondan benim gibi yaralı olan, bereli ayvalardan alıp evin yolunu tuttum. Başıma kazalar gelince, kedilerim belki bir kaza atlatmıştır, evren kedilerimi bana bağışmaıştır diye de teselli ederim kendimi hep. Kedilerim şu anda sıcak soba başındalar... Hayat devam ediyor işte iyisiyle kötüsüyle... Önemli olan çok feci kaza geçirmeden sağlıklı bir şekilde yaşayabilmek... Kol ve bacak dirseklerim, bir de avuçlarım yanıyor düştüğüm noktalar olduğu için, bir de sağ el bileğim ağrıyor biraz...
Not: felaketler yazıdan sonra da devam etti... Elim metal metre ile kesiliyordu az kalsın... Sonrasında içselleştirilmiş homofobisi olan bir eşcinselin kabadayılığı... Ama güç bende diyorum sadece... Yaşadığım sürece üstesinden gelemeyeceğim hiçbir sorun yoktur diyorum... 3-5 saat sonra yeni bir gün başlayacak ve hayat gene devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder