13 Aralık 2016 Salı

Denizli'deki LGBTİ hareketine genel bir bakış


Bugün Meryem arkadaşımızın araştırması kapsamında LGBTİ konusunda ilgili kişilerle röportaj yapmasının önünde engeller çıkınca, biz de hem mekanların cinsiyetini tespit etmek, hem de bir çay keyfi yapmak için, daha önce kararlaştırdığımız kafelerden birinde sohbet etmeye karar verdik. Ama sohbetimiz söyleşiye dönüştü ve 90'lı yıllardan günümüze Denizli'deki LGBTİ hareketini onun sorularının da yardımıyla anlatmaya çalıştım.

LGBTİ hareketinim 90'lı yıllara takabül etmesinin sebebi neydi? Eşcinsellere ne oldu da görünür olmaya başladılar? Zeki Müren ve 80'ler döneminde Bülent Ersoy ve diğerlerinin sahne yasağı bildiğimiz bir gerçek. Tüketim toplumuna geçiş yaptığımız Özal dönemi bir zemin miydi eşcinsellerin görünür olmaları için? 90'lı yıllarda Ankara'da Kaos GL hareketinden bağımsız olarak, başka şehirleri bilemeyeceğim ama Denizli'de özellikle kırsaldan çalışmak amacıyla falan gelen eşcinseller cep telefonunun daha yaygınlaşmadığı, internetin olmadığı dönemlerde bir şekilde birbirinden haberdar olmaya, birbiriyle iletişime geçmeye başladı. Mesela eşcinsellerin takıldığı sinemada tanıştığın bir eşcinselin de tanıdığı bir eşcinselle de tanışmak veya sokakta hal ve tavırların ortak paydasıyla kesişmek, tanışmak, konuşmak veya cinsellik amacıyla tanışmaların sosyal arkadaşlığa dönüşmesi şeklinde... Bu tanışmalar zamanla çalışmadığımız hafta sonu tatillerinde sürekli bir arada olma haline dönüştü. Pikniğe gidiliyordu, olmadı bir çay bahçesinde toplanılıyordu, hiç olmadı birbirimizin evinde toplanıyorduk. Ev olarak da ben sabit noktaydım her zaman olduğu gibi. Politik hiçbir tarafı yoktu buluşmalarımızın. Tamamen kakara kikiri şeklindeydi. O zamanlar da dışlanıyorduım LGBTİ'ler arasında konuya dair bilinçlen(dir)me çabalarımdan dolayı. Ben demişim ki onlara, "Kaos GL oku, kültürün artsın!".  Bugünkü gibi o dönem için de ben, hiçbir şey bilmeyen, yapamayan ve dolayısıyla dışlanan bir ukalaydım. Aslında internet çağında olmamıza rağmen eşcinseller arasında konuya dair bakış açısında çok değişiklik olmadı diyebiliriz. Sadece internet sayesinde iletişim arttı ama biz hala bilinçli bir eşcinsel olamadık diyebilirim. Hala heteroseksizmin kalıpları çerçevesinde bir eşcinsellik anlayışımız var ne yazık ki. Aklıma gelmişken internetin faydası olduğu kadar zararları da oldu diyebiliriz. İnternet sayesinde ulusal bir ağ oluşturduk ama daha bir kabuğumuza çekilmedik mi? Eskiden işimiz gücümüz olmadığı vakitlerde iki elimiz kanda da olsa dışarıda buluşur, sosklarda tur atar, alış veriş merkezlerinde bir şeyler almasak da kendimizi gösterirdik. Şimdi de dolaşıyoruz ama arkadaşlarımın o dönemki hal ve tavırarına bakıyorum da gerçekten çok cesurcaymış. Belki yapılanlar cesur olmak adına değildi ama bir şekilde varoluş amacıyla da olsa kendini gisterebilmek, kimliksel bir şekilde ifade önemli diye düşünüyorum. 90'lı yıllarda 20 küsur ve 30'lu yaşlarımıza kadar hayatlarımız çalışarak ve fırsat buldukça bir araya gelerek geçti. Evet hepimiz çalışıyorduk; bu çok önemli bence. Dergi dağıtıcılığı yapyorduk, bulaşıkçılık yapıyorduk, garsonluk yapıyorduk, inşaatta çalışıyorduk, hamballık yapıyorduk, otellerde çalışıyorduk, ben sağlık sektöründeydim, özellikle iş sahası daha fazla olduğu için tekstillerde çalışıyordu eşcinseller o dönemler. Ailelerimizden bağımsızdık genellikle. Çünkü kırsaldan gelmiştik ve ailelerimiz yanımızda değildi. Ama aileleriyle yaşayan eşcinseller de vardı. Bir de o dönemler feminenlik vardı ama transseksüellik yoktu. Hepimiz yeri geldiğinde kadındık, yeri geldiğinde erkek, yeri geldiğinde feminen, yeri geldiğinde düz... Sokakta görünür olmamızdan dolayı homofobiye maruz kalmıyorduk, özellikle cinsel beraberlikler sırasında oluyordu homofobi. Bunun sebebi de eşcinsellere maddi çıkarcı yaklaşımlardı. Bu nasıl olsa eşcinsel, bundan faydalanırsam sesini çıkaramaz diye düşünülüyordu. Günümüzde bile hala nefret cinayetlerinin ucu gaspa dayanmıyor mu? Hani diyoruz ya, eşcinsel katilleri kendisiyle barışamamış içselleştirilmiş homofobisi olan eşcinseller diye... Aslında eşcinsellerin maddi bir kurban olarak görülmesi, nefret saldırı ve cinayetlerinin en önemli sebebi. Nerelerde buluşuyorduk o yıllarda? Çınar Meydanı ve Üçgen'de. Çünkü Çınar, Denizli'nin merkez noktasıydı. Üçgen-garaj noktasıysa, eşcinsellerin takıldığı sinemanın olduğu ve garaj dolayısıyla şehirler arası kamyoncuların araçlarını park ettikleri bölgeydi. Bir parantez açmak gerekirse... Kamyonculardan çok mu eşcinsel çıkıyor? Hep öyle bir yargı vardır. Kamyoncu dendiği zaman, hemen eşcinsel olup olmadığı akla gelir. Hayır, cinsel yönelimin mesleği mi olur allah aşkına. İnsanlar cinsel anlamda çevrelerinden uzak kendilerini gerçekleştirebildikleri bir ortam bulduklarında, doğanın yapısına uygun olarak heteroseksüellik dayatmasından kurtarıyorlar kendilerini. Ve 90'lı yıllarda eşcinsel arkadaşlarımızın bazıları heteroseksüel bir yola girdiler, evlendiler, çoluk-çocuğa karıştılar. Bu onları tabi eşcinsel yaşamlarından uzaklaştırmadı. Gizli ve sırtlarında heteroseksüellik kamburuyla yaşamaya mahkum etti. O kamburun içinde mutsuz edilen kadınlar da var ne yazık ki. Bazıları da kabına sığamadılar ve kendilerini daha özgür gerçekleştirebilmek umuduyla kozmopolit şehirlere kapak attılar İzmir gibi, hem de çalışabildikleri turistik merkez olan Bodrum gibi... 2000'li yıllara tekabül ediyor eşcinsel göç dönemi. Kimimiz de silikonlanıp, vajinalanıp seks sektörüne yöneldik. Ve acı sonlara da tanık olduk nefret cinayeti gibi... Geçenlerde üniversite öğrencilerinden biri, sosyo kültürel gelişmenin eşcinselliğe bakış açısını nasıl etkileyeceğini sormuştu. Düşünüyorum da, gerçekten sosyoekonomik ve kültürel gelişme mutlaka eşcinselliğe bakış açısını değiştirecektir; hem toplum olarak, hem de eşcinsellerin eşcinselliğe bakış açısı olarak. Kaos GL derneği ve çalışmalarının benim konuyla ilgili kişisel gelişimime çok katkısı oldu. Bir kitap evinde temas ettiğim Kaos GL'nin fanzin dergisi onlarla iletişimime geçmemi sağladı. İnternetin olmadığı dönemlerde posta usulü yazıştık. Kaos GL dergisinin dağıtımını, satışını yapıyordum Denizli'de. Denizli'deki eşcinsel yaşanmışlık hikayelerini kaleme alıyordum derme çatma da olsa. Mümkün olduğunca, daha doğrusu çalışmaktan fırsat buldukça Ankara'daki eşcinsellik etkinliklerine katılmaya çalışıyordum. Ve gelelim 2010'lara... Artık internet çağındaydık tam anlamıyla  ve LGBTİ'ler arası iletişim çok güçlüydü. Denizli'de faaliyet anlamında LGBTİ hareketi 2010'ların ikinci çeyreğine denk düşüyor. SPoD ve Listag'ın Denizli Belediyesi Kent Konseyi'ndeki ilk toplantısı ve akabinde Denzili LGBTİ ve Aileleri oluşumunun kurulması, iki yılık süreçte her haftaki toplantılarımız dışında etkinlikleirmizi Antihomofobi günü, 1 Mayıs, Onur Yürüyüşü gibi etkinliklerle sokağa taşımamızı sağladı. Ve BM'nin güvenli bölge olarak görmesinden dolayı İranlı LGBTİ mültecileri Denizli'de yoğunlaştırması, Denizli'deki LGBTİ hareketine ivme kazandırdı diyebiliriz. Kendimden paha biçersem, eskiden de cesurdum ama bu ivme kendimi ifade etmemi daha bir anlamlı kıldı. Çünkü kalabalık olarak çıkarılan ses daha güçlü bir etki yapıyor haliyle. İranlı mülteci LGBTİ'ler, şehrimizdeki eşcinselliğe bakış açısını çok güzel test etti ve yıllardır dile getirdiğim Denizli'deki hoşgörü kültürünün referansı oldu adeta. İranlı LGBTİ'lerin daha cesur görünür olmalarının sebebiyse bilinçsizce kendilerini dışa vurmalarıyla alakalıydı. Onlar İran'dan gelince Denizli'yi Paris zannederek çok frapan şekilde sokaklara attılar kendilerini. Tepkiyle karşılaşmamalarının sebebiyse, dediğim gibi Denizli'nin mülayım yapısıydı. Halk da kendisiyle yüzleşmiş oldu böylece. Yüzleşme çok önemli bir konu. Herkes her şeyi bilir ama konuyu bir türlü masaya yatıramaz homofobik Türkiye şemsiyesinden dolayı. Aile de bilir çocuğunun eşcinselliğini, çocuk da bilir ailesinin kendisinin eşcinselliğini tahmin ettiğini ama bir türlü yüzleşilemez işte. İitici bir güç gerekmektedir konuyla yüzleşilebilmesi için. O yüzden çok önemlidir "görünür bir eşicnsellik", LGBTİ etkinlikleri ve LGBTİ oluşumları. Şu anda Denizli LGBTİ Aileleri ve Denizli LGBTİ başlığı altında her hafta toplantılarını sürdüren iki oluşum bulunmaktadır. LGBTİ'lerin en azından kendilerini yalnız hissetmemeleri açısından ve konuyla ilgili bir durum olduğu zaman başvurulacak noktaların olması açısından önemli oluşumlar. İranlı LGBTİ'ler toplantı babında bildiğim kadarıyla şu anda bir şey yapmıyorlar ama sokakları renklendiriyorlar en azından, çalışma hayatını renklendiriyorlar eşcinsellerin de çalışabildiklerini göstermesi açısından. İranlıların takıldıkları mekanlar açılarak ayrı bir mekan anlayışı da oluşturulmuş oldu böylece. Bu arada Denizli'de LGBTİ'ler dışında Bahai İranlılardan oluşan heteroseksüel bir kitle de mevcut. Bugün gittiğimiz İranlılara ait mekan, denildiği gibi sadece LGBTİ'lerin takıldığı bir mekan değildi ama genllikle İranlı ağırlıktaydı. Bunları konuştuk Meryem arkadaşımla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder