14 Eylül 2016 Çarşamba

Polis zaten bıkmış eşcinsellerden, transseksüellerden!


Tabii ki de kafamın yattığı akıl ve mantıki düşüncelerden etkileniyorum ve bunu kendime uyarlıyorum. Olması gereken de bu değil midir zaten; hep sıfırdan başlanırsa yola devam edilebilir mi?

İnsan olayları yaşarken elbette karşıt düşüncelerin nesnesine, sahibine odaklanıyor, ona karşı negatif duygular besliyor, tepki gösteriyor ama olayın öznelerine o davranışta bulunduran düşünceler, kültürler, sistemler olduğu için, olay soğuduktan sonra o kişilere karşı zerre kadar bir şey hissetmiyor, şahsım adına ben hissetmiyorum. Çünkü o kişiler zaten benimsedikleri, bana ters olan düşüncelerden dolayı hayatımda yer almayacaklar ki kafama falan takayım; unutup gidiyorum. Hatta zaman geçince ben o kişiyi, kişileri tanımıyorum bile; gerçekten. Çünkü doğruyu yanlışı ayırt edemeyen ve birilerinin dediklerine, yanlış da olsa, insanlara zarar da verse yerleşik hale gelmiş kalıpsal düşüncelere, yaşam biçimlerine, normlara göre hareket edenlere kafayı taksam ne olacak ki; moralimi bozmaktan başka hiçbir işe yaramayacak. Bazıları laf olsun diye önüme bakarım der ama ben gerçekten kendi hayat gidişatımla ilgilenirim... Bataklığı kurutmayınca sivrisinekten kurtulunamayacağı misali, düşünceler, kültürler, kısaca sistemler değişmedikten sonra zararlı öznelerin biriyle uğraşsan diğeri çıkacaktır karşına. Örneğin, polisten önce güvenlik sisteminin iyileştirilmesi gerekir, hakimlerden, savcılardan, avukatlardan önce adalet sisteminin iyileştirilmesi gerekir, elemanlarından önce sağlık sisteminin iyileştirilmesi gerekir, öğretmenlerden önce eğitim sisteminin, vatandaşlardan önce toplumsal yaşam biçiminin düzene sokulması gerekir, vesaire... Tabi ki de kişiler, olaylar, düşünceler, toplumlar, sistemler birbiriyle bağlantılıdır bütünün parçaları olarak ve sadece bir noktadan, tepeden de halledilmeyebilir; çok yönlü halledilmeye çalışılmalıdır bir şeyler ama yaptırım gücü tepeden daha etkili olacağı için, mesela önce bir devletin yönetim biçiminin, uygulamalarının teoride ve pratikte sağlam olması gerekmektedir. Bir alt birim yanlış yapıyorsa, tepeden ve tepenin uygulamlarından öğrendikleri ve aldığı cesaretle öyle yapıyordur veya sistemin yapısından aldığı cesaretle ne bileyim işte ahlakçı oluyordur, homofobik oluyordur, insani davranmıyordur, yanlış da olsa eksik-açık kurallardan istifade ederek insani davranışı bir tarafa bırakıyordur... Diyor ki bir transfobik... "Beni şikayet etsen ne olacak ki... Polis zaten bıkmış eşcinsellerden, transseksüellerden!". Bunu diyen de eşcinsellerle, transseksüellerle cinsel ilişki kuran biri. Polisin eşcinsellerden, transseksüellerden bıkması da aynı homo-transfobiklerin cesaret aldığı heteroseksist sistemden başka bir şey değil. En başta eğitim sitemine öncelik verilmeli ki düşünsel anlamda sağlıklı bireyler yetiştirilebilsin ki sistemler düzeltilebilsin. Çünkü demokratik bir zemini hem toplumsal bazda, hem de yönetimsel bazda oluşturmak, sağlıklı eğitimin yetiştirdikleriyle mümkündür.

Yanlış anlaşılmasın, kişileri kafaya takmam derken yaptıkları haksızlıkları yanlarına bıraktığım anlamına gelmesin. İyi kötü işleyen bir sistemden faydalanmayı ihmal etmemek gerek; çünkü sistemi oluşturacak olanlardan biri de haksızlıklara karşı verilen tepki, duyarlılıktır...

Not; Yazılarımı durduk yerde yazmıyorum. Mesela bu yazımı devletin sağlık ve güvenlik birimleriyle ilgili yaşadığım sıkıntılardan dolayı yazdım. Sadece belirli kurallar çerçevesinde hareket ediliyor İNSANİ duygular bir tarafa bırakılarak. Oysa akıl ve mantık çerçevesinde hareket edilse, hem kimseye zahmet verilmemiş olacak hem de herkesin işi görülmüş olacak. En çok üzerinde durulması gereken konu da, devletin birimlerinin saldırgan tutumları. Hışımla insanın üzerine yürüyorlar şiddete başvurmak için. Bu cesaretin kaynağı ne acaba; sistemin sınıfçı olması olmasın? Çünkü o yönetimin bir kolu, sen ötekisin! Öteki derken sadece eşcinsellikten bahsetmiyorum; vatandaş olman yeterli; o da bir vatandaş ama bulunduğun taraf önemli olan.

Not: Olayları birebir anlatamıyorum. Çünkü yaşadığım sıkıntıları dramatize etmeyi sevmiyorum. 52 günlük sağlıkla ilgili umuda yolculuğumuzda önemli ve en öncelikli olan hayatta kalabilmek ve insanın sevdiğiyle, sevdikleriyle birlikte yaşayabilmesi. Yeter ki dönüşü olmayan ayrılıklar olmasın, gerisi senaryosu yeniden yazılabilecek birer hikaye...

Başlığın anlattıklarımla çok alakası yok ama homofobi de sistemsel bir sorun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder