16 Temmuz 2016 Cumartesi

Eşcinsellerin toplumsal varoluşu nasıl olmalı?

Denizli LGBTİ'nin toplantıları kesintisiz devam ederken yavaş yavaş queer kimliği de oturmaya başlıyor. İdealimiz çokluktan çok çoğulculuk olmasına rağmen iyi sayılabilecek sayıda katılımlar da oluyor. Topluluğumuz emir komuta zincirine dayalı dikey değil de, herkesin eşit seviyede paylaşımcı olduğu ve beraber yol aldığı yatay bir yapıya sahip. Grup içinde gruplaşma kesinlikle söz konusu değil. Bunu neden söyledim; çünkü Denizli'deki LGBTİ'ler arasındaki gruplaşmalar hala devam ediyor ve sanki ben bir oluşumun başıymışım gibi, "Halil'in toplantısına katılmayacağız, Halil haksız..." söylemleri dolaştırılarak ayrımcılığa hedef gösteriliyorum. Bakınız... Halil'in grubu diye bir şey yok, olamaz da. Ben Halil Kandok olarak, sadece LGBTİ ruhunu yaşadığım şehirde diri tutmaya, insanlara faydalı olmak amacıyla öğrendiklerimi paylaşmaya çalışan sıradan biriyim. Ben hayatım boyunca ne birilerinin müridi oldum, ne de birilerinin lideri. Bir de bir dava mı var da ben haksız olayım? Neyin haksızlığı bu? Önceki toplandığımız kafe sahibinin topantılarımızı kendi mekanında yaptırmak istemeyince yeni bir mekan bulmanın haksızlığı mı, toplantıların nasıl olacağına LGBTİ'lerin kednilerinin karar verme haklarının haksızlığı mı, eski oluşumdan bir kişinin beni zararlı ilan etmesi ve oluşumdan ayrılmamı istemesinin haksızlığı mı? Bakınız, burada senin oluşum, benim oluşum diye bir şey yok. LGBTİ toplantıları herkese açıktır ve  herkes katılabilir. Ama şu anki toplantılarımız dedikodulara prim vermeyecek bir zemine oturmuş şekilde. Toplantılar dışında özel olarak görüşmek isteyen görüşür ama bu LGBTİ hareketinin bir parçası olamaz. Bu yüzden yeni süreçte Whatsapp grubu bile oluşturulmayacak ve sosyal medya sayfalarından da sadece etkinliklere dair duyurular ve LGBTİ hareketine dair düşünceler paylaşılacak.

Dünkü toplantımızın konu başlığı "Eşcinsellerin toplumsal varoluşları nasıl olmalı?" idi. Eşcinseller hak mücadelesi verirken sadece uzun ince masa toplantıları yaparak havada asılı kalan, hatta inanmadığımız içi boş laflar mı üretmeliydi, yoksa hayatta varoluşlarının başına eşcinsel kelimesi mi eklemeliydi? Cinsel yönelimlerimiz veya cinsiyet kimliklerimiz farklı olabilirdi ama bizim yaşam biçimizi belirlemede cinsel kimliklerimiz ne kadar etkili olabilirdi ki? Etkisiz demek istemiyorum, mutlaka etkilidir, her yaptığımız işte mutlaka yapımızdan bir parça vardır ve olması olağan bir şeydir ama ürettiğimiz ve üreteceğimiz şeylere ancak bir sos, bir renk olabilir cinsel farklılıklarımız. Mesela... Ben şimdi dans ederken belki daha maskülen değil de daha cesur dans edebilirim erkekliğe inanmadığım için veya gitar çalarken akor basmanın veya arpej yapmanın eşcinselcesi mi oluyor, veya tenis oynarken belki bir erkek kadar güçlü olmayıp sadece kolumdan güç almak yerine, kadınlar gibi bedenimi de dahil ederek vuruşlarımı yapıyorum ama bunu cinsel yönelim veya cinsiyet kimliğine indirgememiz şart mı? Veya fotoğraf çekerken denklanşöre cinsiyetsiz basıyorumdur mutlaka diye düşünüyorum; en fazla bakış açım belki daha estetik, daha yumuşak veya ne bileyim daha renkli olabilir yaptıklarımıda... Bunlar sadeec kendime dair örnekler. Hayatta herkesin yapısına uygun varolacağı alanlar vardır ve ben diyorum ki, "Bunları cinsel yönelim veya cinsiyet kimliğine indirgemeyelim.". Daha da ötesi, hayatta varoluşumuza, "toplum kabul etmez cinsel kimliklerimizi" diye ket vurmayalım. Bir şeyler yapalım, hayatımızı engellere rağmen yaşayalım, hayatta bir şekilde varolalım, gerekirse başına LGBTİ'liğe dair terimler ekleyelim, ama yapalım bir şekilde/hatta mutlaka. Neden hayatı eşcinseliz veya transseksüeliz diye yaşamayalım veya eksik yaşayalım. Engeller olacaktır elbet ama bu bir gerekçe midir, bahane midir tartışılır. Ama biz LGBTİ'ler kendimizi cinsel farklılıklarımız yüzünden kasıyoruz, kısıyoruz, erteliyoruz, engellerimiz de belki de dışarıdan çok kendi kafamızın içinde...

Biz bu konuyu konuşurken toplantılarımızın ilerleyem dakikalarında 11 yıldır Denizli'de yaşayan, açılımı çevresine yapmış ve ailesinin desteğini arkasına almış, meslek sahibi ve uzun zamandır bizi, Denizli'deki LGBTİ hareketini takip eden bir LGBTİ bireyi katıldı. Bu arkadaşımızın da kendi aralarında toplandıkları bir LGBTİ grubu varmış. Ama önceki toplantılarımıza katılmak istememişler... Nedenini ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim! Bu arkadaşımız mesela dünyayı turlamayı seviyor ve gezdiği ülke sayısını 50'ye tamamlamaya çalışıyor. Hat sanatıyla uğraşıyor, fotoğraf çekiyor ve ciddi anlamda müzik yaptığı bir müzik grubu var... Ve kendini eşcinsel olarak tanımlamaya ihtiyaç hissetmiyor. Çünkü bir insan olarak görüyor kendini. Yaptıklarında tabiki de eşcinsel dokunuşlar olduğunun bilincinde ama önceliği insan olabilmek ve hayatı mümkün mertebede iyi yaşayabilmek.

Toplantımıza katılan İranlı LGBTİ'ler de Denizli'nin memnun kaldıkları taraflarını ve memnun kalmadıkları taraflarını anlattılar. Denizli'de yaşamak İran'a göre daha rahatmış ama İran halkına göre homofobi, Türk halkında daha fazlaymış. Şöyle ki... Mesela İranlı LGBTİ'ler diyor ki, "Ailelerimiz bizi kabul etmiyor..". Evet kabul etmiyorlarmış ama tüm aileler değilmiş. Aileleri kabul etmeyenler ancak Türkiye'deki LGBTİ'ler olabilirmiş. LGBTİ hakları açısından ancak yasalar daha iyi olabilirmiş Türkiye'de. Çünkü "LGBTİ'lere karşı uygulanan yasal bir yaptırım yok" diyorlar. Yani direkt olarak eşcinsellik veya transseksüellik yasak değil İran'daki gibi. Tabiki de yabancı olmanın ayrımcılıklarına da maruz kalıyorlar Türkiye'de yabancıfobi veya yabancılara karşı uygulanan kira gibi hayat pahalılığına dair şeyler olarak. Dil bilmemeleri de ayrımcılığa maruz kalmalarını destekleyen unsurlardan biri. Çünkü bu, iş bulamamalarının ve dertlerini anlatamalarının önündeki en büyük problem. Ankara, İstanbul, İzmir gibi şehirlerde daha rahat yaşayacaklarına dair umutları da var ne derece doğru olduğu tartışılır bir konu olan. Denizli'deki İranlı LGBTİ'lerin daha çok Şirazlı olmalarının sebebiyse, Şiraz'ın Denizli'ye çok benzemesiymiş...

Toplantımız bazı arkadaşlarımızın kareye dahil olmadığı fotoğraf çekimiyle sona erdi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder