30 Temmuz 2016 Cumartesi

2 gay...


Denizli LGBTİ olarak bu haftaki buluşmamızı da gerçekleştirdik sadece 2 kişi olarak (yazıyla iki kişi) veya hadi üç diyelim... Ne konuştuk..? Hayatı konuştuk, hayata dair şeyler konuştuk... Neden katılımın az olduğunu soruyorsanız; bunun cevabı bende değil, katılmayanlarda ama onlar adına konuşursam, Türkiye'deki LGBTİ hareketine dair tatsız gerçekler ortaya çıkar. Çünkü ciddi bir LGBTİ hareketinin olması için ciddi bir örgütlenme gerekir, toplantıların psikoterapi boyutundan öteye taşınması gerekir, eşcinsel hakları için mücadelenin siyasi aşamaya geçmesi gerekir ki biz daha LGBTİ hareketinin başarısı için olmazsa olmaz olan kendimizle barışma ve ailemize, çevremize açılmayı, sürekli bunun etrafında dönmeyi bir başarın zannetmekteyiz. Özgürlük için acil camlarını kırma konumunda olmamıza rağmen, bunu aklımızın ucundan bile geçirmemekteyiz. Hatta ne acıdır ki savaşımız bile LGBTİ'ler olarak kendi aramızda. Daha da ötesi, daha biz ne yapıyoruz diye yaptıklarımızı bile sorgulamaktan aciziz. Çünkü heteroseksizmin ve değerlerinin pençesindeyiz. Heteroseksizmin ölçütlerine göre yaşamayı başarı sayanlaraysa söyleyecek sözüm bile yok.

Eşcinsel olarak varolabilme mücadelesinde hep tek başınaydım; o yüzden LGBTİ hakları mücadelesinde kalabalık olamamak beni şaşırtmıyor, şaşırtamaz. Çünkü LGBTİ'lerin ne istemediklerini çok iyi biliyorum... Yanlış anlaşılmasın; bu ne sitem, ne de şikayet... LGBTİ hareketinde çoğunluk olabilerek gövde gösterisinde bulunmak çok değerli ama bunu dönüştüremedikten sonra, yani LGBTİ haklarına kimseyi inandıramadıktan sonra, hatta kendimizi bile inandırmaya çalışmadıktan sonra, bu ne kadar ve ne zamana kadar değerli olabilir. Yalnızlık belki bu konuda beni üzebilir, canımı yakabilir. Türkiye'deki en büyük eksiklik işte bu; LGBTİ'lerin LGBTİ haklarına samimi bir şekilde inanmamaları, LGBTİ'lerin haklarına kavuşacaklarına inanılmaması ve bu yüzden ciddi bir şey yapmaya gönüllü olmamaları...

Denizli'de LGBTİ'ye dair bir şeyler yapmaya devam edeceğim yaşadığım sürece... Bu düşünsel anlamda olur, mümkün mertebede fiziksel boyutta olur ama insanlara faydalı olmama hiçbir şey engel teşkil etmez. Bin kişinin yapacağını bir kişi de yapabilirim demek de istemiyorum; insanın elinden geleni yapmasının vicdani rahatlığı, sorumluluğunun bilincinde olması çok daha önemli. Daha önceki yazılarımın birinde bir şeyler yapmaya çalışarak dünyayı değiştirmediğimizi söylemiştim ama değiştirme babında bir şeyler yapmaya çalışmak da önemli. Belki en başta kafamızın içinde bir projemizin olup olmadığı, hayatı hangi doğrultuda tecrübeleyeceğimiz daha önemli ki hedeflerimize o doğrultuda vücut buldurabilelim. Bireysel anlamdaki yaşantılarımız hayat çizgilerimiz konusunda ipucu verebilir bize.

Mücadelemde yalnız kalmayı başarısızlık olarak değil, daha kat etmemiz gereken çok yol olduğu olarak algılayıp, alternatif çözümler üretmek için bunu bir fırsat olarak görüyorum. Belli bir noktada fizksel olarak buluşmaya tek başıma olsam da devam edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder