11 Mayıs 2016 Çarşamba

Eşcinsel hakları mücadelesinde bir adım ileri, üç adım geri!

Yıllardan beri LGBTİ konularıyla bağlantılı tek iletişim noktası olduğumu daha önce yazdığım Denizli'de LGBTİ hareketine dair yazımda bahsetmiştim. Hep bir LGBTİ derneği varmış gibi bir şeyler yapmaya çalıştım. Ve bu LGBTİ üzerinden bireysel bir varoluş için değil, LGBTİ için bir şeyler yapabilme çabasıydı. Çünkü insanlar bana ulaşırken Halil Kandok olarak değil, Denizli LGBTİ olarak ulaşıyordu. Denizli'de bir LGBTİ birimi var, ben de onun bir mücadelecisi gibiydim. Ankara ve İstanbul'daki etkinliklerin tek davetlisiydim ve yanımda da ikinci kişi olarak birilerini götürmeye çalışırdım. Bu bir Denizli'yi temsil durumu gibi bir şeydi. Hem de 90'lı yılların ilk yarısından beri. Türkiye'deki LGBTİ hareketini, daha LGBTİ dernekleri oluşmadan önceki ilk günlerden beri teneffüs ettim. Amaç burada LGBTİ hareketine katılım sağlamak, sesimizi daha güçlü duyurabilmek adına çoğunluk oluşturabilmek için katkı sağlamak... Bu hareketin içinde yer almaya çalışırken ben hiç bir zaman isim olarak varolayım derdinde olmadım ki... Bir şey yaparken rumuz kullanacak halim de yoktu herhalde ki isim olarak da zaten otomatik olarak varoluyorsun. Ayrıca bireysel olarak varolmak da faydalı bile olabilir başka birilerine açık eşcinsel olarak görünürlük açısından cesaret verebilmek adına. Belki özgüveni olmayan bir eşcinsel, "O varolabiliyorsa, ben de varolabilirim" özgüvenini kazanabilir diğer görünür eşcinsellere bakarak. Eğer benimki eşcinsel hareketi oluşturmak değil de bireysel bir varoluş olsaydı, Denizli'de eşcinsel hareket(lenmen)in olmadığı umutsuz dönemlerde hevesim kırılır ve ara veririrdim bir şeyler yapmaya. 2012 yılındaki Onur Yürüyüşü'ne kadar genellikle Ankara başta olmak üzere dışarıdaki etkinliklere de mümkün mertebede hep katıldım. Kişisel sorunlarımın getirdiği yaşadığım şehire bağımlılıklarım, Denizli'de reel olarak bir şeyler yapma zamanına denk geldi. LİSTAG ilk etkinliğini Denizli'de gerçekleştirdiğinde, organizasyonun içindeydim. Denizli'deki LGBTİ'lerle ortak temas halinde olan bendim ve 30'a yakın katılımla gerçekleştirildi Denizli Belediyesi Kent Konseyi'ndeki toplantı. Ben bu toplantıya katılan aileleri falan ikna etmeye çalışırken Halil ismi ön plana çıksın diye bir düşüncem olabilir mi? Yapılanları, gerçekleştirilenleri rapor mahiyetinde yazıp Kaos GL'ye gönderiyordum sadece kendi ismimle. Tabiki de yazmanın, rapor etmenin önemini bilmeyenler için bunun bile bir değeri olmayabilir. Yazı ve görsellik olmasaydı, "Tarih"in önemi nice olurdu acaba? Listag'ın ikinci etkinliğinde de temas halindeydim. Kim aradı, nasıl dahil oldum geçmiş gün unuttum gitti. Sonra PAÜ'den bir akademisyenin veya akademisyenlerin neden Denizli'de bir dernek oluşturulmuyor düşüncesinin ürünü bir olan yemeğe davet edildim. Tarçın Kafe'de her hafta toplanmaya karar verdik. Oluşumun ilk ismmi Denizli LGBTİ olabilirdi. Aileler de olduğu için, "Aileleri" kelimesini de ekleyelim diyen benim. Şimdi bazı arkadaşlarımız çok benimsiyor da isimdeki Aile kelimesini... Oysa toplantımıza her hafta aileler katılmıyor. Aile olarak da zaten şu anda bir annemiz arada sırada katılıyor. Oluşumumuzun isminde Aileleri eki var ama bugüne kadar bir defanın üstünde katılan Dr. Nilgül Yalçınoğlu, Nihal Menekşe ve Hatice annemiz oldu. Toplantımızın ilk günlerinden beri hep bir kapalı olma, dar çerçevede kalma isteğiyle karşılaşıldı. Kapalı grup olma ve kamuflaj bir isim benimseyen, hatta fotoğrafla haber yapılmasından rahatsız olan bir arkadaşımızla başladı bu tarz sıkıntılar. Oysa onun istediği gibi olsaydı, bugüne kadar dışarıdaki eylemlerimizi gerçekleştiremeyebilirdik. "Ben çocukları riske edemem" diyen bir annemiz 1 Mayıs'a katılınmasını istemedi. Sonra "17 Mayıs da ne oluyor, ben daha önce hiç duymamıştım" dedi aynı annemiz. Belki de bu yüzden sokak eylemlerinde bize destek olmak isteyen ve olan heteroseksüel LGBTİ dostlarımızı bile kırdık katılmayacağız sert çıkışlarıyla. 1 Mayıs'ı gerçekleştirdik; ne oldu; çok güzel oldu. Mesela bu yılki 1 Mayıs'a cesaret kazandık. Artık her yıl 1 Mayıs'a katılımanın hiç korkulacak bir şey olmadığını öğrendik. Aslında sokak etkinliklerini gerçekleştirmenin önüde bir engel yok; önemli olan katılabilme cesaretini gösterebilmek. Kadınlar Günü etkinliği'ne tek başına katılmak zorunda kaldım. "Kim kazandı, kim kaybetti?" Bakınız bu cümle çok önemli ve altını iyi niyetli bir şekilde doldurmak gerek. Burada amaç biz de varız diyebilmek, varolduğumuzu gösterebilmek. Zaten sokak etkinliklerinin amacı varlığımız konusunda farkındalık yaratmak değil mi? Laf olsun diye mi katılıyoruz? Dernekleşme düşüncem-iz ilk günden beri hep vardı zaten ama "ha bu gün, ha yarın" diye hep ertelendi. Çünkü kimse işin sorumluluğunu alma cesaretini gösteremiyordu. Sanırım dernekleşilirse daha ciddi işler yapılma sorumluluğundan korkuluyordu. Ama terapi mahiyetindeki toplantılarla nereye varabilirdik? "Kabuk değiştirmek", biraz ilerlemek gerekmez miydi? Dernek çatısı altında daha güzel imkanlarla daha faydalı işler yapmaz mıydık? En azından sorumluluk bilinci oluşurdu. Asıl bir adım ilerlemek istemeyenlerinki bencillik ve egosal... Kısaca dernekleşme sürecine girildi ama dernekleşmek isteyenler birden vazgeçti. Gene soruyorum; kim kazandı, kim kaybetti. Ben mi haybettim, "biz" mi kaybettik. "Biz" dediğimiz LGBTİ hareketi de kaybetmez; ancak yerinde saymak isteyenler kaybeder. Ama onlar kendilerini biz olarak adlandıryorlar ve bana diyorlar ki, "biz dernekleşmeden yolumuza devam edeceğiz, sana da kapılarımız açık". Bunu diyen-ler kim; toplantıya sonradan dahil olanlar ve her hafta toplantıya katılmayan ve de kendilerini oluşumun başı ilan eden katılımcılardan bazıları. Oysa oluşum, dernek vesaire bazı kişilerin olabilir mi? "Ben bu harekete ne katabilirim" düşüncesidir örgütlülük; "Biz dernekleşmek istemiyoruz, ama sen de istiyorsan kapılarımız sana açık" demek değildir. Ben de diyorum ki, toplantılara katılan bazı kişiler, "biz dernekleşmek istyemiyoruz" diyemez. Çünkü dernekleşmek LGBTİ hareketine ne zarar verecek bir şeydir, ne yanlış bir şeydir, ne de yapılamayacak bir şeydir. Ama çıtayı bir santim yükseltek istemeyenler, cesaretleri yoksa eğer, o zaman katılıma devam edip, biraz geri planda durması gerekmez mi? Ne demek "biz dernekşelmek istemiyoruz, sana da kapımız açık eğer gelmek istiyorsan". Daha düne kadar heyecan fırtınası sarmıştı dernekleşeceğiz diye, ne oldu? Kimin kişisellikleri veya egoları devreye girdi acaba? Zaman zaman oluşumdaki bazı kişilerin geri vitesleri yüzünden motivasyonumun düşüp biraz geri çekildiğim anlar oldu ama ihtiyaç duyulduğunda devreye giren bir joker mahiyetinde katılmadığım hiçbir toplantı olmadı. Eğer her hafta katılmasaydım, dernekleşmek istemeyen veya yerinde saymak isteyen arkadaşlar toplantılara haftalarca katılmayınca ne olacaktı? Ne olacaktı? soruyorum. Her hafta katılıp sürekliliği sağlamanın bir oluşumun geleceği açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her hafta gelmek bazıları için önemli olmayabilir ama ipin ucunun kaçıp bir şeylerin belki de tamamen bitmesinin önüne geçilmiştir. Çünkü bahsi geçen arkadaşların olmadığı toplantılarda da çok güzel katılımların olduğu çok verimli toplantılar yaptık. Bazı haftalarda geri planda kalmamın sebebi çıkıntı zannedilip gidişatı aksatmamak, bazı tepkilerimin sebebi de ileriye doğru itici bir kuvvet olmaktı ama o bile anlaşılamadı ne yazık ki. Yoksa hareketten kopmakla alakası bile olamaz yaptıklarımın. Çünkü bazen sessizlik sürekliliği, tepkiler bütünlüğü sağlamlaştırıcı, güçlendirici, yapıcı, dönüştürücü unsur yerine geçebilir. Önceki katılımcı bir arkadaşlarımızdan birinin şu sözleri hep aklımda; "Hiç acelemiz yok!". Dün de bu zihniyet vardı, bu zihniyeti devam ettirmek isteyenler hala da var. Geçmişten bir LGBTİ hakları mirasının olmaması, bizim de geleceğe bir şey bırakmamamızı mı gerektirir? Evet, resmi olarak da bir şeyler şart poltikleşebilmek için. Çünkü etiketsel bir toplumda yaşıyoruz ve bunu isimlendirirsek yaptığımız işler daha bir ciddiyet kazanır, en azından dışarıdan o şekilde algılanaBİLİRDİK. Yoo, algılanaBİLİRİZ DE hala. Çünkü dediğim gibi, bir şeyler yapmak istemeyenler iki yıla yakın süreçte hep oldu, olacaklardır da... Ama bu hareket devam eder..! Bakınız, hareketi dar çerçevede tutanlar, bir adım ileriye taşımak istemeyenler, yarın gittikleri zaman, o hareket orada kalır. Hareket olarak bile hatırlanmaz; sohbet toplantısı olarak kalır. Lafım dernekleşmek istemeyenlere değil, dernekleşmenin yanlış bir şeymiş gibi ertelenmesi zihniyetine. Bir kişi dernekleşmek istemez, geriye çekilir; oluşumu geriye çekmeye çalışmaz. Bu gericiliktir. Yukarıda kabuk değiştirmekten kastım da buydu. Evet, bir şeylerin sürekliliği için, değişim şart ama ileri anlamda bir değişim, geri anlamda değil. Kapalı grup olarak kalalım, kamuflaj bir ismimiz olsun, fotoğraf çektirmeyelim, medyada yer almayalım, acele etmeyelim, 1 Mayıs'a katılmayalım, 17 mayıs da neymiş vesaire diyen arkadaşlarımız bu değişimin neresindeler acaba? Tabi canım, kapıları açıktır her zaman bana! Hangi kapıysa... Bir eşcinselin açılımı, bir transseksüelin geçiş süreci her LGBTİ birey için çok önemlidir ve bu bunu başardığı zaman LGBTİ birey dünyayı kurtardım zannedebilir, sokağa çıkınca LGBTİ hareketi hedefine ulaştı rehavetine kapılabilir... Oysa bu, yani açılım, geçiş süreci, Onur yürüyüşleri her eşcinselin, her transseksüelin başına gelebilir, gelmelidir de ama bu demek değildir ki ben amacıma ulaştım, her şeyi başardım, eşcinsel haklarını kazandım... LGBTİ haklarının kazanılması için açılmak, sokağa çıkmak bir ön koşuldur zaten. Yasal hakların kazanılması ne için önemlidir biliyor musunuz..? İşte bu açılma sürecini yaşaMAmak için... Bir çocuk eşcinsel oarak doğduğu zaman, açılımına gerek kalmadan kabul edilmesi noktasına gelinebilmesi için. Aynı şey diğer LGBTİ'ler için de geçerli. İşte bu anlamda kazanımlar için yasal kazanımlar, yasal anlamda kazanımlar için de mücadeleler hep bir adım yukarıya taşınmak zorundadır. "Biz dernekleşmeyeceğiz, kapımız da sana açık" demekle olsaydı bu işler, o zaman zaten şimdiye kadar ne homofobi kalırdı, ne de transfobi. Dediğim gibi sen, siz her kim ise, dernekleşmek istemeyebilirsiniz ama örgütler hedefine ulaşmak için değişmek zorundadır, ileriye doğru dönüşmek zorundadır. İçinde bulunulan ortama göre değil, evrensel ortama göre hareket edilmelidir. İleriye gidilmeyecekse, aylarca yıllarca toplanmamızın ne kadar getirisi olabilir ki? Bu yazıyı niye yazdım... Bir şeyleri başarabilmek adına resmileşmenin önemine dikkat çekmek, resmileşmenin de dikkate alınma babında olsun, desteklenmenin gücü adına olsun, yapılacak işlerin daha ciddi olması adına olsun, politikleşmemiz açısından olsun, sorumluluk almamız açısından olsun, bizi biraz daha ileriye taşımak adına olsun faydalı olacağına düşündüğümden. Ayrıca dernekleşme kişileri negatif yönde egolardan arındırabilir, örgütlenmenin de kişilerin veya belli bir grubun değil, hedefi olan hareketlerin motor mercisi olduğunun anlaşılmasını sağlayabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder