12 Nisan 2016 Salı

Salı sallanır, transseksüalizmin felsefesi ballanır!

Transseksüellerin "trans bir kadın veya erkek" olarak değil de "kadın veya erkek" olarak tanınmak istemelerinin altında yatan neden ayrımcılığı minumuma düşürmek midir, yoksa cinsiyet kimliği konusunda özgüvensizliklerinin gönüllü asimilasyonu mudur, yoksa yoksa içselleştirilmiş bir homofobi midir? Doğanın yapısı gereği transseksüellik hep varola gelecektir. Yani bana göre bir yanlışlık yoktur transseksüellikte. Var ki böyle bir gerçek, doğada vücut buluyor. Burada gerçek çözüm sadece trans geçiş ameliyatları mıdır? Çünkü transseksüellik bir körlük veya sakatlık değildir, ki geçiş ameliyatıyla aslında kendimizi kandırmaktan öteye gidilememektedir. Çünkü cinsiyet kimliği bedensel değil de beyinsel bir şeyse, işin sırrı o bedeni mantıklı şekilde kullanabilmektedir heteroseksizme kendini uydurmaktansa. Sizce bedeni değiştirmiş bir kişinin mi sağlıklı bir cinsel eylemi vardır, değiştirmemiş olanın mı? Eğer bu bir psikolojik bir memnuniyetsizlikse, o zaman psikolojimizle başlamamız gerekmez mi işe? Ben transseksüel geçiş ameliyatını heteroseksizme aşırı dozda maruz kalma olarak görüyorum. Çünkü hiç kimse doğar doğmaz benim sevme şeklim böyle, cinsel organım-bedenim buna uygun değildir diyemez...

Transseksüalizmin LGBTİ hareketinde yeri nerede başlar, nerede biter? Transseksüeller, transfobiye karşı yeterli mücadele veriyorlar mı, veremiyorlarsa bunun sebebi nedir, veriyorlarsa da neden yüzdelik dilimde % 1'in altındadırlar? Yoksa kimse trans kimliğini dışarıya vurmaya cesaret edemeyip gay'im diye mi geçinmektedir?

Ben çocukluğumda kendimi erkek gibi değil, kız gibi hissediyorudum; davranışlarım da bu doğrultudaydı. Sonradan keşfetmedim şu anki erkek bedenimde kendi cinsimi sevmeyi. Ben çocukken ne isem, şu anda da aynı konumdayım. Yani yönelimimin erkek bedenine karşı, cinsiyet kimliğimse... Yani yani ben erkek bedeninde çocukken nasıl Halil isem, şimdi de aynı Halil'im.

Ciniyset kimliğini belirleyen şey ne? "Kadın olmak nasıldır, erkek olmak nasıldır?" sorusuyla cevap veriyorum bu soruya. Doğuştan gelen bir erkek veya kadın karakteristiği nedir? İnsanın ruhsal veya bedensel genetiğinin dışa vurumunu erkeklik veya kadınlık diye iki kategoriye ayırmak mümkün müdür? İki kategorinin bariz ortalama özellikleri mi beliredi toplumsal cinsiyetin işaret ettiği kadınlık veya erkeklik rollerini? Hadi diyelim öyle belirgin özellikler var cinsiyet kimliklerinin... Yani "kadınlık yumuşak olsun, erkeklik sert" gibi... Bu toplum içindeki rollerimizi belirlemek için yeterli bir etken mi? Cinsiyetçiliğin sebebi bu kategorileşme olmasın? Cinsiyetçilik bu kategorileri orantısız şekilde beslemiş büyütmüş olmasın? Diyelimki doğada böyle bir sınıflandırma az çok var... Bunu niye heteroseksizmin kalıplarıyla formüle etmeye çalışalım peki? Niye formasyonumuzu doğayı ekarte ederek heteroseksizme uydurmaya çalışarak deforme edelim? Diyelim ki ameliyatlar mümkün değil ve transseksüellerin de içlerinden geldiği gibi davranması doğdukları bedende normal karşılansın, hatta normal bedende transseksüellik daha revaçta olsun, bedenini seven transseksüellere talip!talep falan daha çok olsun... Cevapları transseksüelelrden alalım... Benim bulunduğum nokta bu işte. Ben kendimi cinsiyet olarak tanımlamak istemiyorum ama belli ki kadınlığım daha ağır basıyor ama bedenimden çok memnunum (Bedeniyle barışık transseküele trangender, barışamayana transcinsiyet deniyor ikilemiyle kandırmayalım kendimizi lütfen; hepsi aynı kapıya çıkıyor). Çünkü toplumun kabul etme sürecini ben kafamın içinde atlattım. Ben duygularımı doğduğum bedende de yaşayabilirim, yaşayabiliyorum... Aslında eşcinsel ilişki yaşayıp da kendini eşcinsel olarak tanımlamayanları, topluma karşı mahçubiyetleri olmasa, "işte budur" diyeceğim. Niye adımızı koyalım ki cinsel eylemlerimizi gerçekleştirirken. Ama homofobik bir dünyada kendilerini eşcinsel olarak tanımlamayan eşcinselleri kendileriyle barışamamış olarak görüyorum, eşcinselliklerini ifade eden ve bunu açık bir şekilde yaşayanları homofobiyle mücadele olarak görüyorum; cinsiyetçi ve farklılıklara karşı nefret ve korku duyan bir dünyada.

Ben bir kadınım..! Hala çirkin, maço, güçlü erkek seviyorum. Onun tarafından sevilmek istiyorum... Ama ben bir erkeğim de... O güçlü erkeği güçlü bir şekilde sevmeyi de seviyorum; hatta toplumsal cinsiyet özelliklerini eze eze... Bu bir geyfeminizm değil. İnanın nefretim falan olamaz günümüzde erkeklik cinsiyetçi olsa da. Analattıklarımın heteroseksizm karşıtlığıyla falan alakası yok; içimden gelen duygularımın ifadesi. Heteroseksizm karşıtlığım var da, karşıtlığımın duygularımı etkilemesi söz konusu olamaz. Etkilenmiş olsaydım, heteroseksizmin formüle ettiği bir LGBTİ anlayışına sahip olurdum.

Barış dünyaya ne zaman gelecek biliyor musunuz? Herkesin kendisiyle savaşı birtip, kendisiyle barıştığı zaman.

Aktivist sürecte transseksüellerin az olmasını ben daha çok, aslında günümüzde bedeniyle barışmış transseksüellerin daha fazla olmasına bağlıyorum. Eskiden eşcinsellik dendiği zaman, feminen ve kadın kılığına girmiş erkek algılanıyordu. Kısaca dönme deniyordu ortak isim olarak farklı cinsel kimliklere. Cinsiyet kimliği bedenden bağımsız vücut sürmeye başladıkça, artık vücutsal transseksüelik de önemini kaybetmeye başlıyor bence. Transseksüellikten heterokapitalizm de ekmek yiyiyor biliyor musunuz..! Heteroseksüeksizm eşcinsellikten nefret ediyor, maddiyatçı tarafı da transseksüellik değişim sürecini destekliyor resmen. Heteroseksizmin eşcinsel karşıtlığı yüzünden eşcinsellerin hastaymış gibi tedavi ettirilmeye çalışılmasına sesini çıkarmadığı gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder