26 Mart 2016 Cumartesi

Homo/transfobiye dur demek LGBTİ'lerin elinde


Bu haftaki LGBTİ toplantımız kalabalık bir katılımla gerçekleşti. Sanırım 40 ve üzeri bir katılım vardı. Rutinimiz olan cinsel kimlikler tanımlandı ve katılımcıların kendilerini tanıtmasından sonra bir katılımcı arkadaşımızın, "Neden cinsel kimliğimizi belirtmek zorundayız?" sorusuyla karşılaşıldı. Daha önceki toplantılarımızda da katılımcıların cinsel kimliklerini (yönelim veya cinsiyet kimliği olarak) belirtmek istemediklerine dair yaklaşımlarla karşılaştık. Zaten kimsenin cinsel kimliğini belirtmek zorunluluğu yok, kimsenin de bunu sormaya hakkı... Ben mesela bu sefer ismimi bile söyleme ihtiyacı hissetmeden sadece "eşcinselim" diye tanıttım. Çünkü bana göre de bulunduğum ortamda bulunma sebebim eşcinselliğimdi ve ondan ötesinin konumuzla alakası yoktu. Gerçi LGBTİ'lerin toplanma amaçlarını LGBTİ haklarını kazanmanın mücadelesi olarak düşündüğümüzde, cinsel kimliklere dair konular görünürlük ve politikleşmek için sadece bir başlangıç, bir temeldir. Psikoterapi mahiyetindeki kendimizle barışma, özgüven kazanma gibi ön süreçler, siyasileştirilmediği sürece, LGBTİ hareketi güdük kalacaktır. Ama hiçbir şey yapmamaktansa, kendi aramızda etkileşimler de, en azından kendimizi tamamlama babında psikolojik açıdan olumlu etkileyecektir biz LGBTİ'leri. Politik seviyeden mücadele noktasına gelebilmek için de, LGBTİ'lerin kendileirni cinsel kimlikeriyle tanımlamaları önemlidir. Çünkü eşcinseller cinsiyetçi toplumlar tarafından cinsel yönelimleri yüzünden ötekileştirilmeseler, kendilerini tanımlama ihtiyacı hissetmeyecektir ki. Biz "eşcinseliz, transseksüeliz" diyerek, ötekileştirilen kimliklerimizin anormal olmadığını göstermeye ve kimliklerimizin arkasında durmaya çalışıyoruz. Yoksa ne bizim kimliğimizi başkalarının bilme gibi talepleri olabilir, ne de bizim bunu dile getirmeye ihtiyacımız olabilir. Bizimki, yani kimliklerimizi dile getirme çabası; kendimizle barışmak, kimliklerimize sahip çıkarak bunun anormal olmadığını göstermek... Çünkü dile gelmediğimiz sürece önyargısal olarak ötekileştirilmeler devam edecektir... Kendimizi tanımlayarak hem kendimizi doğru ifade etmiş oluyoruz, hem de varolma cesareti kazanmış oluyoruz...

Toplantılarımıza katılan yaşça olgun bir LGBTİ çiftimiz de toplumda dile gelmenin, topluma karşı kimliksel anlamda açık olmanın o kadar lüzümlu olmadığını söyledi. Oysa çiftin aşkları taraflardan birinin heteroseksüel evlilik yapamasıyla 27 yıllık sekteye uğramıştı. Şimdi tekrar kaldıkları yerden devam ediyorlardı ama 27 yıllık bir gençlik dönemi kaybının öneminin de farkındaydılar. Bu örnek, aile baskısıyla veya toplumdan dışlanmamak için heteroseksüel evlilik yapan eşcinsellerin maruz kaldıkları mağduriyete dikkat çekmek açısından önemliydi. Hatta bazı eşcinseller içinde yaşadığımız heteroseksist kültürden dolayı dönüşü olmayan bir yola girdikleri için hayatları boyunca heteroseksüel evliliğe katlanmak zorunda kalıyorlardı.

Genç arkadaşımızın kendini tanımlamak istememesinin arkasında yatan gerekçe, cinsiyetçi toplumun bireyleri kimliksel etiketlerle ötekileştirerek cinsiyetçilik yapmasından bir farkının olmadığı manasındaydı ama bu cinsiyetçiliği kırmak için, heteroseksizmin kalıpları dışında kalan kimliklerin önce kendilerini varetmeleri gerekiyordu. Kabul edildikten sonra niye tanımlama ihtiyacı hissedelim ki kendimizi..? Ama büyük harflerle yazıyorum; KİŞİLER PSİKOLOJİK SÜREÇLERİ ÇERÇEVESİNDE KİMLİKLERİNİ TANIMLAMA VEYA TANIMLAMAMA HAKLARINA SAHİPTİRLER, VEYA NE ZAMAN TANIMLAYIP TANIMLAMAYACAKLARINA KENDİLERİ KARAR VEREBİLİRLER...

Dine yakın olan heteroseksüel arkadaşlarımıza; eşcinselliği normal karşılamalarıyla, dinin eşcinselliğe karşıt bakış açısının kendilerinde bir çelişki yaratıp yaratmadığını sordum. Din anlayışının yaygın homofobik tutumunu, konuyu araştırarak yendiklerini ve bunun için LGBTİ'lerle temas kurmanın; onları tanımak, onlara karşı önyargıları yıkmak açsından önemli olduğunu söylediler.

Bazı arkadaşlarımız, LGBTİ'lerin aşırılıklarıyla toplumun önyargısını pekiştirdiklerini söyledi; bir grup ise aşırılıkların göreceli bir kavram olduğunu ve kimlikle değil, karakterle alakalı bir şey olduğunu savundu. LGBTİ haklarının kazanılması için toplumsal kalıpları zorlamak gerekmez miydi zaten..?

Toplantılarımızda aşılması gereken şöyle bir sorun da var aslında. Çekingenlik... Çünkü herkes istediği halde kendini ifade edebilme cesareti gösteremeyebiliyor. Katılımcı arkadaşları, kendilerini ifade edebilmeleri için, belki de sorularla, yaşadıkları sorunları anlatmalarını sağlayarak onları toplantıya dahil etmek gerekiyor. Açılacak bir konu ise, herkesin bu konudaki düşüncelerini harekete geçirecek bir etki yaratabilir... Nitekim de öyle oldu... Üniversiteli bir arkadaşımızın kaldığı yurtta sürekli maruz kaldığı taciz olayı, bunun için neler yapabileceğimizi tartıştırdı. Arkadaşımız bu konuda yönetime şikayet etme kararı almış. Bazı arkadaşlarımız bunun doğru bir karar olduğunu savunurken, bazı arkadaşlarımız şikayetin homo/transfobiyi daha da tetikleyebileceğini söylediler. Toplumun LGBTİ'lere olumsuz bakış açısından dolayı, sadece üniversite düzeyinde değil, her seviyedeki eğitim sisteminde homo/transfobi bütün şiddetiyle vardı aslında... Ve bunun aşılmasında eğitici kadronun bir çabasının olduğunu pek de söyleyemeyiz... Çözüm konusunda devreye buradan girmek mantıklı; çünkü eğiticilerin dışlayıcı olması, diğerlerinin homo/transfobi seviyesi konusunda bir fikir veriyordur sanırım. Yönetimden destek alamayan bir öğrenci, homo/transfobiye karşı daha güçsüz olacaktır tahmin edeceğiniz üzere...

Bir arkadaşımıza göre LGBTİ'lerin kendilerini savunma yollarını geliştirmeleri gerekiyordu. Bu, kendini doğru ve özgüvenli ifade etme, hatta fiziksel olarak kendini koruma şeklinde bile olabilirdi. Homo/transfobiyle mücadele etmenin yanı sıra, toplumun bize bakış açısına ve bizlere nasıl davranacaklarına ayar vermek biz LGBTİ'lerin kendi elindeydi de... Bunun için bilinçlenme atölyeleri yapılabilirdi...

LGBTİ'ler arasında transseksüeller gibi görünümleriyle dikkat çeken bireylerin, diğer LGBTİ'lere göre daha hedefsel ve savunmasız olabildiklerini unutmamak gerekiyordu ve ona göre bir yaklaşımda bulunmak gerekiyordu. Mesela erkek eşcinselliği daha "queer" olmasına rağmen, transseksüeller de yerine göre daha öteki olabiliyorlardı. Mesela; Bizim toplumda aileler homofobik olsalar da daha çok transfobiktiler. Yani eşcinsel olan çocuklarının transseksüel olmasından daha çok korkuyorlar... İran'da ise transseksüelliğin devlet tarafından desteklenmesininse orada transfobinin olmamasından değil, homofobinin daha fazla olmasındandı.

Toplantımızın ilginç konuklarından birileriyse; biri biseksüel, diğeri eşcinsel olan kardeşlerdi... Konu gündeme gelinceye kadar bile aslında birbirlerinin cinsel kimliklerini tahmin ediyorlarmış ve zamanı gelince konu konuşulmuş ve birbirlerine destek olmak amacıyla katılıyorlarmış toplantıya...

Bir LGBTİ arkadaşımızın en başından beri ailesinin bunun yanlış olduğu konusunda ısrarcı olmasına rağmen gerçek kimliğiyle varolabilmek için direnç göstermesinin daha sonraki, yani şimdiki hayatını kolaylaştırması açısından, "İyi ki de onların dediğine inanmamışım, iyi ki pes etmemişim" diyor.. Çünkü artık kendisiyle barışmış, kendisine inanmış, kimliğinin arkasında ve LGBTİ hakları için ne yapabilirim, homo/transfobiye karşı nasıl mücadele edebilirim derdinde...





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder