8 Kasım 2015 Pazar

Yaşam kalitesi eşcinsel haklarıyla yükselecektir

"Yaşam kalitesi en iyi ülkeler
OECD dünyanın en iyi yaşam kalitesi sunan ülkelerini sıraladı. Liste konut, gelir, istihdam, eğitim, toplum, çevre, sivil katılım, sağlık, yaşam memnuniyeti güvenlik ve iş-yaşam dengesi gibi kriterler dikkate alınarak hazırlandı. İşte o ülkeler:
Avustralya, Norveç, İsveç, Danimarka, kanada, İsviçre, ABD, Finlandiya, Hollanda, Yeni Zelanda..."

Haber aynen yukarıdaki gibi... Neden bu ülkelerde yaşam kalitesi en iyi de, bazılarında çok kötü... İyi olan ülkelerin kültürü nasıl, kötü olan ülkelerin kültürü nasıl? Açıkça ve bastıra bastıra şunu da sormak istiyorum; yaşam kalitesine dinin etkisi ne kadar ve ne şekilde? Aslında yaşam kalitesi iyi olan ülkelerin listesine baktığımızda, dinin etkisinin ne kadar ve ne şekilde olduğunu çok net görebiliyoruz. Aslında dinin olumsuz kullanılmasının sebebi de heteroseksizm; heteroseksizm kendi çıkarına uygun olarak şekillendiriyor hayatı; tabu olarak dini kullanarak hayata bakış açımızı belirliyor ve sınırlandırıyor; kadının konumunu belirliyor, erkekliğin çıkarına uygun olarak neyin ahlaklı neyin ahlaksız olduğunu belirliyor... 

Hayatımızı nasıl olacağını kısaca egemen olan erkeklik belirliyor. Kadını geriye atıyor, eşcinselliği ahlaksızlık sayıyor ve eşitliğin önüne geçmek için de eğitime gereken önemi vermiyor (veya kendi çıkarına uygun bir eğitim şekli belirliyor), nüfus planlaması yapmadığı gibi dahası sağlıklı bir eğitimin önüne geçilmesine sebep olacağı gözardı edilerek çok çocuk yapılması tavsiye ediliyor, bireysellik geri plana atılarak insanların özgürlükleri kısıtlanıyor; çünkü toplumsal yapı geleneksel yaşamın etkisinde olduğu için, bireyin doğasına ugun bir şekilde yaşamasına izin vermez. 

Ve sürekli Batı ahlaksızlıkla itham ediliyor... Ahlak dediğimiz şey ne; özgür cinsellik, dinin etkisinde kalmamak ve eşit ve refah düzeyi yüksek bir yaşam mı? Adamların aylık kedi mamaları bile bizim asgari ücret düzeyinde. Biz hala dindar nesil yetiştirelim, kız çocuklarımızı eğitime teşvik değil de aile kurmaya teşvik edelim, kadını eve kapatmaya çalışarak üretim gücümüzü % 50 düşürelim... 

Bakınız, en başta nüfus planlaması olmadığı sürece yaşam kalitesi yükselemez. Sen nüfusunu kontrol altına alacaksın ki eğitime yetişebilesin ve aydın bir nesil yetiştirebilesin; ve böylece de eşitlik bilinci oluşsun, özgürlüklere saygı oluşsun, farklılıklardan korkulmasın, ahlak anlayışı cinsellikten kurtarılıp hak ve hukukla alakalı olduğu anlaşılsın... 

Bir konuya da değineceğim bir eşcinsel olarak; çünkü demokratik bir toplum, erkek egemen bir toplumun en kabul edemediği eşcinsellik normal karşılandığı zaman olunacaktır. Yaşam kalitesinin yüksek olduğu ülkelerin listesine bakın; eşcinsel haklarının en iyi olduğu ülkeler olduğunu göreceksiniz. Eşcinsel evliliklerin kabul edildiği, bakanlarının, başbakanlarının eşcinsel olduğu ve eşcinsellere haklarının heteroseksüeller kadar verildiği, eşcinsellere ayrımcılığının en az olduğu ülkeler... Kısaca diyebilirim ki, eşit ve özgür bir toplum eşcinselliğin kabulüyle mümkündür. Çünkü en ötekisinin özgürlüğü ve eşitliği verildiği zaman, diğerlerinin hakları zaten verilmiş olacaktır; çünkü farklılıklara bakış açısı değişmiş olacaktır, ahlak anlayışı değişmiş olacaktır, cinsler arası farklar ortadan kalkmış olacaktır... 

Heteroseksizmin en ötekisi eşcinselliğin normalliği, erkekliğin de yükünü hafifletip, erkeklerin de özgür bir şekilde yaşamasını sağlayacaktır. Erkeklik o kadar ağır bir yük ki erkek cinsinin sırtında (ah bir farkına varabilse erkekler); namusmuş, iktidarmış, ahlakmış... Yani herkesin eşitliği, erkeklere de bir nefes aldıracaktır, kadın heteroseksüellere de. Kaos GL'nin sloganı gibi, eşcinsellerin özgürlüğü heteroseksüelleri de özgürleştirecektir. Yani erkekliğe bir ayar vermek gerekiyor, kısaca yumuşatarak yükünden kurtarmak gerekiyor. Heteroseksizmin zararlı etkisi, erkeklerin, erkekliğin fazla yükünün altında bunalarak çevresine zararlı etkisinden başka bir şey değil. Kadının saçının yükü bile erkeklere yüklenmiş. Yani kocalar, babalar, abiler karar veriyor kadının başını örtüp örtmemesine. Din böyle emrediyor diyorlar ama kadınların hiç de kendi kararlarını kendilerinin vermesine izin verilmiyor; uygulayıcılar hep erkek oluyor. NEDEN..?

Şöyle gerçek var sen ne dersen de... İnsanlar hak ettiği yaşamı yaşarlarmış. İnsanlar daha iyi, daha özgür, daha eşit yaşam istiyorlarsa, mücadele etmeliler heteroseksizme rağmen. Belki de aidiyet duygusundan kurtulmamız gerekiyor öncelikle. Çünkü aidiyet, yapmak istediklerimizin önündeki en büyük engel ve bahane. Yani kendimiz olma cesareti bulamayınca, içinde yaşadığımız ortamdakilere benzeyerek dahil olmaya çalışıyoruz topluma. Yaşam kültürüne kendimizden bir şey katmak için çabalamazsak, yaşam kalitemiz yükselmez ne yazık ki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder