1 Ekim 2015 Perşembe

Serhat Ertuna: Nedense özveri hep Kürtçeden bekleniyor


Bir gün sabahın 5'inde tanıştım onun gür ve etkileyici sesiyle. Albümüyle ilgili bir şeyler karaladım dugularıma etkisiyle ve bloğumda paylaştım bunu, Serhat Ertuna'ya da gönderdim. Bu vesileyle başladı tanışıklığımız ve bana orjinal albümünü de gönderdi yaşadığı İsviçrelerden. Onu tanımak istiyordum ve bazı sorular sordum sosyal medya üzerinden ve o da cevapladı sağolsun. Babasından etkilenmesiyle çocukluğundan beri müzik hayaliyle yaşayan Serhat Ertuna müzik eğitimi için 1994 yılında İstanbul'a gidiyor, 1999 yılından itibaren Diyarbakır Şehir Tiyatrolarında 7 yıllık oyunculuk yapıyor. 2006 yılında tekrar İstanbul'a dönüp bir yandan tiyatro yaparken, bir yandan da şan dersleri alarak müzikle uğraşıyor. Albüm fikriyse 2012 yılında Almanya'da oluşuyor...

Serhat Ertuna'yı kısaca anlattıktan sonra sorularıma verdiği cevaplarla baş başa bırakıyorum...

* Hayat hikayenizle veya müziğinizle ilgi bir şeyler okuyamadım daha. Sizinle ilgili bir haberin de sadece fotoğraflanıp facebook'ta paylaşılan kısmını okuyabildim... Önce neden İsviçre...

- İsviçre'de olma nedenim, sanatımı daha özgür bir ortamda dilediğim gibi icra etmek, nitekim Türkiye'de yıllarca sanat yapmama rağmen hep kısıtlandık, yasaklandık ve engellendik. Gelinen aşamada ise sanat yapma olankları tamamen tıkanınca tercih olarak İsviçre'ye geldim. İsviçre seceneği içinde, bu ülkenin yasaları, insana, farklılıklara, doğaya, hayvanlara verilen değer ve tamamı için yasallaşmış haklar ama en önemli neden ise bu ülkenin anayasasının 1. maddesinde bu ülke savaşa girmez maddesi burayı tercih etmemdeki en büyük etken oldu.

* Şarkılarınız Kürtçe sözlerle olduğu için mesajınızı tam olarak algılayamadım tabi. Derdi olan insanlar yaptığı sanatla da bir şeyler anlatmaya çalışırlar.

- Mesaj yurtsuzluk. Albümümün ismi Lamekan, Türkçedeki anlamı; yersiz, yurtsuz, mekansız. Kürtçede ve Ortadoğunun bazı dillerinde aynı anlamı taşıyor… Aslında albümü ve şarkıları bu isim ve tema üzerine kurgulamak istedim... Her yönüyle yersiz-yurtsuzluğu, sürgünü konu alıyor şarkılarım.  Özelde beni; kendi ülkemden uzakta olmamdan kaynaklı, genelde ise Kürtleri simgeliyor; 4 parçada yurtsuz yada sürgün oldukları için. Bu temayı Kürtçenin 3 lehçesiyle aktarmak, vurgulamak istedim. Ayrıca albümde bu temayı sadece toprakla da ilişkilendirmedim, şarkılarda aşk, sevgi, uzaklık, özlem ve hayaller de var.
Lamekan'ı geniş bir yelpazede de dillendirmek istedim. Daha geniş anlamıyla çaprazdan da düşünülebilir. Sınırsızlık vurgusu mesela. Ülkeler ve sınırların olmadığı bir dünya hayalini de bu isimde anlamlandırabilirsiniz. Sadece bir ülkeye ait olduğunuz gerçeğinin dısında hiç bir ülkeye, sınırlarla parsellenmiş hiç bir toprak parçasına kendini ait hissetmemektir Lamekan, derviş misali. Her şarkıda Lamekan olmanın farklı halleri anlatılıyor. Sonuç olarak her şarkı bu mesaj ve tema  üzerinden farklı duygular ile karşımıza çıkıyor.
Dert edindiğim ve sanatımla vermek istediğim mesaj ise;
Sanatın kökeninde aşk var. “Sanat aşkı” deyimi de burdan geliyor bence ama bu aşk popüler kültürde karşımıza çıkan yüzeysel aşk vurgusu değil tabii. Sizin de belirttiğiniz dert kısmı ile aşkı sentezlemeye çalışıyorum şarkılarımda. Benim derdim savaşlar, yıkımlar, haksızlıklar, yasaklar, yok saymak, öteki saymak ve kendi dışındakinin farkında olmamak gibi olgulara karşı yaptığım üretimlerle toplumda bir farkındalık oluşturmak. Büyük oranda var olan toplumsal sorunlar çoğu sanatçının dünyasında, gündeminde yok. Belli entellektüel bir kesim dışında maalesef bir sessizlik hakim... Özellikle genç nesil ve günümüz popüler kültür “sanat”ı, daha çok bireysellik ve bencillik üzerine kurulmuş. Dikkat edin çoğunlukla hep aynı klişe tema var; müzisyen hep aşık oluyor, seviyor, terk ediliyor ve acı çekiyor, derinlikten, şiirsellikten uzak basit ve akla ilk gelen cümlelerle. Dünyada bundan başka sorunumuz yokmuş, tek derdimiz iki günde bir aşık olup ayrılıklar olmalıymış gibi tatminsiz bir egoyla dünyalarımızın içine giriyorlar. Sanatının dışındaki yaşam biçimlerini de bu kılıfa uyduruyorlar, özel hayatlarını magazinsel bir aldatmacaya alet ederek gözümüzün içine sokuyorlar. Tüm ülkenin derdi onların aşkları-ayrılıklarıymış gibi kameralara demeçler veriliyor vs…  Oysa salt aşkı bile işlesen... Onu bir nakış gibi işlemek ve o naiflikte aktarmaktır sanat; tıpkı Sezen Aksu ve o dönem sanatçılarının güzel yaratımları gibi ama maalesef sanatta ciddi bir gerileme var. Bu da duyarsızlığın ve toplumdan soyutlanmışlığın sonucu bana göre. Sadece müzik değil, sanatın diğer alanlarında da bu içi boşluk karşımıza çıkıyor. Kendini dünya gerçeklerinden soyutlamış, yaşanılanlara sırt çevirmiş, bihaber, kendine sanatçı diyen bireylerin dünyasındaki gibi bir sanatı tercih etmiyorum. Ask temasını böyle yüzeysel bir biçimde sunmaları onları sadece popüler kültürün ve günübirlik, derinlikten yoksun kitlelerin starı yapıyor. Bu daha çok para kazandırıyor olabilir fakat hissetmek ve empati kurmaktan uzaklaştırıyor. Bizler ise bu oluşumun dışında durmayı tercih ediyor, sanatımızla farkındalığı yaratmaya, daha yaşanılır güzel bir dünyanın sanatla, aşkla toplumun içinde mücadelesini vermeye calışıyoruz. İşte bu bizim derdimiz.

* İlk klibinizde özgürlük mücadelesi var...

- İlk klibimi Kürtçenin Sorani lehçesiyle yorumladığım “Ser Kız Nakim”(Baş eğmem) şarkısına çektim. Bu klibim dil ve birlikteliğin önemini vurguluyor. Dünyadaki tüm farklılıkların birer zenginlik, güzellik olduğunun alt metni var. Koşulsuz kuralsız bir arada olabiliriz ve bu beraberlik her yönüyle güzel, mesaji var orada! Bu yüzden klipte bir çok kültürden insan var.
2.klip "Lamekan"ın sözleri bin yıl önce Kürt şair ve filozof Baba Tahir Uryan tarafından yazılmış.
Yaşadığımız yüzyıl içersinde büyük felaketler, savaşlar yaşandı ve ben de klipte, sözlerdeki alt metne uygun olarak bu felaketleri konu etmek istedim. Bu yüzyıllık yıkımları, savaşları kronolojik bir sıralamayla geçmişten günümüze gelerek anlatmak istedim; zaman degişse de yaşanılanlar birbirine benziyor. İnsanlık yaşanılanlardan ders çıkarmıyor ve hep aynı tekrarı yaşıyoruz, vurgusu var.
3. klip “Bajar”(Şehir) ise kalabalık ve yalnızlık, aşk ve uzaklığı anlatıyor. Uzak bir şehrin içinde tutsak ve yalnız bir adamın sevgilisine şarkılarını göndermesi ve bu şarkıların yanlızlığı ve sınırları aşarak sevgilisine dogru yolculuğunu anlatıyor.

* Aslında şarkılarınızı Kürtçe söylemeniz de zaten başlı başına bir mesaj...

- Türkiye'de tek dil, tek ırk, tek bayrak ideolojisi hala geçerliliğini koruyor ne yazık ki. Diğer farklılıkların tanınmayan, yok sayılan bir konumda olduğu bir yerde tabi ki Kürtçe, Ermenice, Lazca, Süryanice, Rumca vs. söylemek bir mesaj. Her şeyin tek tip olması algısı yerine çoğulcu ve paylaşımcı  olmanın coğrafyamıza daha çok güzellik katacağını düşünüyorum. Bu tekçi ve renksiz zihniyet bakış açısına ve politikaya bir karşı duruş benimkisi. O nedenle şarkılarımı Kürtçe okuyorum.

* Sizinle yapılan röportajın fotoğraflanan ve facebook'ta yayınlanan kısmında müziğin yanı sıra tiyatro ve fotoğrafçılıkla da uğraştığınızı yazıyor... 

- Ben aslında tiyatro kökenliyim  Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nda 7 yıl ve İstanbul mkm de 5 yıl oyunculuk yaptım. Fotografçılık ise hobi olarak hep yapmak istediğim bir alandı. Şimdi ise hem eğitim, hem de bu alanla ilgili staj görüyorum. Daha profesyonel bir aşamaya getirmeye çalışıyorum.

* Sanata dair düşüncelerinizi de merak ediyorum. Belki merak edilecek bir tarafı yok, sanat iyidir ve o ruhu taşıyan yapmalıdır, diyebilirsiniz ama sanata bakış açıları farklı da olabilir. Bazıları sanatı sırf iş olarak yani para kazanmak için yapar, bazıları hayata dair pozitif enerjisini aktarır, bazıları politikayı bu şekilde yapar, acılarını anlatır, sevincini anlatır... Belki de hepsi yapılmalıdır...

- Tabi ki sanat iyidir ve o ruhu taşıyan yapmalıdır, ama yaparken de doyurucu ve estetik yaşamlar geliştirmek amacıyla duyguları ve düşünceleri özgür bir biçimde yansıtan eserler yaratmalıdır. Bence daha çok bireyler değil, üretimler ön planda olmalıdır. Çünkü sanat, “Ben sanatçıyım” diyenlerin yapamadığıdır! Ama maalesef toplumumuzda sanatı değil sanatçıları daha çok görür durumdayız. Oysa sanat eserleri, sistematik çürümüşlüğü dayatan yasakçı ülkelerin mahzenlerine tıkıştırılmaya çalışılıyor. Yine de her seye rağmen varolmaya devam ediyor sanat. Hep var olacak. Ancak kendilerini bu çürümüşlüğe terketmeyen bireylerin arayıp ulaşabileceği yerlerdedir sanat. Çünkü sanat hep iyiden yanadır, barışçıldır. Savaşlar, yıkımlar ve sıkıntılı durumların sonucunda ortaya bir kahraman gibi çıkandır sanat.

* Ben sizin şarkılarınızın duygusunda pozitif bir enerji yakaladım dilini anlamasam da ve görsel olarak bir estetizm hakim kliplerinizde. Şarkılarınızda düzenleme olarak da bir deneysellik var...

- Belki de yakalamaya calıştığımız ve sizi etkileyen, pozitif enerji sağlayan, estetik kaygımızın dışa vurumudur. Nitekim bazı şarkıların teması acıyı anlatıyor. Bir de dediğiniz gibi deneysel bir çalısma olması ve tabii ciddi bir hassasiyetle, özenle calışmanın da etkisi vardır. Kliplerimi montaj kısmı hariç kendi olanaklarımla kendim çekiyorum; hiçbir profesyonel destek almadan ve profeysonel cihazlar kullanmadan, sıfır bütçeyle. Belki sizi etkiliyor olmasının içinde emek boyutu da yatıyordur..:)

* ... Bir de sürgün hayatı falan diyor sizinle ilgli haberde... İsviçre de şekillendirdi mi hayatınızı, müziğinizi..? Yoksa Türkiye'de olsaydınız, gene benzer tarzda mı müzik yapardınız?

- İsviçre tabi ki etkili oldu hayatımla ilgili olarak. Hayat burada bambaşka bir aşamada. Türkiye'de daha çok teorik olarak konuştuğumuz özgürlükler, ekoloji, dil, sınırlar, insan hakları ve farklılıklar gibi konularda, burada bu hakların elde edilmiş ve yasalaştırılmış pratiğini yaşıyorsunuz. Bu da hayatınıza çok şey katıyor, bakış açınızı zenginleştiriyor. Yıllarca Türkiye'de bunun mücadelesini veren bizim gibi aktivist bireylerin en çok etkilendiği bu durum, ne kadar doğru bir mücadele yürttüğümüzün açık bir örneğini daha çok hissettiriyor. Ayrıca bu yasaların, bu yaşam biçiminin, hayatı zorlastırmadığına, aksine kolaylastırdığına, güzelleştirdiğine şahitlik ediyorsunuz burada. Sonra da dönüp kendinize, peki benim ülkem neden bu güzellikten kendini mahrum bırakıyor, çelişkisi yaşıyorsunuz. Nedeni; hayatı bu kadar zorlastırmaya hevesli bir sistem ve dominant bir din olgusu var karşımızda. En azından İsviçre yasalarının bu hakları her gün daha yükseğe taşıdığına inanıyorum ve bana göre İsviçre bu anlamda yasalarıyla örnek bir ülke. Sanat konusu ise, aslında benim sanat alt yapım Türkiye'de oluştu ve orada şekillendi ama buranın da olumlu yönde çok kattığı şeyler oldu. Avrupa'daki sanat anlayışı başka bir boyutta, en azından daha özgür ve sansürsüz ilerliyor. Bu da düsünce sınırlarını zorlayan deneysel ve alternatif üretimlerin ortaya çıkmasını sağlayabiliyor. Avrupa sanatı daha çok özgürlük merkezci sanat anlayışıdır. Tabi bunun etkisi  olmuyor degil. Türkiye'de olsaydım sanatsal bakış açım yine bu dogrultuda olurdu ama o koşullarda ne kadar yapabilirdim bu tartışılır. Çünkü tüm argümanlar ve olanaklar, (yukarıda bellirtiğim) yüzeysel sanat anlayışına ve üretimlerine seferber olmuş, tek yüceltilenler, topluma sunulan ve empoze edilenler daha çok sanatın bu eleştirdiğimiz tarafında olanlar. İşin ilginç tarafı toplumun büyük bir kesiminde kabul gören de daha çok onlar. Tabi bu uzun yıllardır yürütülen bilinçli bir politikanın sonucu. Düsünmeyen, sorgulamayan bireyler, nesiller yaratmaktır maksat. Bu uzun bir konu. Bunun yanında tabi ki çok önemli örnek alınacak üretimler ve sanatçılar da yok değil ama maalesef desteklenen ve ön planda tutulan daha çok günübirlik, düsünce ve deneysellikten uzak olan taraftır. Bu kirli kaosun içinde farklılığınla kendini hisettirmen, var olman çok zor. Hele bu piyasada yok sayılan Kürt sanatı için durum çok daha vahim. Ayrıca alternatif olana sağlanan olanaklar da nerdeyse yok denecek kadar az. 
Türkiyede hal böyle olunca siz de buradaki-İsviçre'deki sanat anlayışının akıntısına bırakıyorsunuz kendinizi ve bu da üretimlerinize yansıyor, olumlu yönde etkiliyor yaptıklarınızı. Sonuç olarak bana göre sanat özgür olsa, ister Avrupa'da ister Ortadoğuda, yer ve mekan farketmeden gelişir. Ortadoğunun şanssızlığı, oralarda dinin ve devletlerin sistemlerinin sanat düşmanı konumunda ve dominant olması.

* İkinci albümüzün çalışmalarına başladığınıza dair de cümle çarptı gözüme ve bu beni çok sevindirdi... Çünkü iyi müzik yapanların kalıcılığı ve devamlılığı çok önemli müzik için...

- Evet yavaş yavaş 2. albüm çalışmalarına başladım ama hemen bir anda çıkarmayı düşünmüyorum. İlk albüm Avrupada çıktıktan birbucuk yıl sonra Türkiye'de daha yeni çıktı. Yasal prosedürlerden dolayı birbuçuk yıl beklemek durumunda kaldım. Öncelikle ilk albümün dinleyiciyle iyice buluşması ve demlenmesi gerekiyor.

* Uluslararası olmayı düşünüyor musunuz..?

- Uluslararası olmak büyük bir iddia ama kim istemez ki. Tabii bundan kastım milyonlarca fan sahibi olmak degil. Pop dünyasının starı gibi hayaller peşine takılmak yerine, mütevazi bir çerçevede uluslararası olmak ve sanatınızı diğer 
toplumlara tanıtmak önemli. Dünyadaki sanat arenasında bence artık yer edinmek gerekiyor; Kürt sanatını geçiyorum, Türkiye sanatı da pek bu platformda yok. 

* Şarkılarınızı Türkçe de söylemeyi düşünüyor musunuz? Yoksa sadece Kürtçe olarak Kürt kimliğinizle mi varolmak istiyorsunuz? Belki bu soru size yaralayıcı gelmiş olabilir ama insanın kültürel kimliği dışında da varolarak daha evrensel olması, hayata dair güzel bakış açısının daha uluslararası olmasını sağlamaz mı? Gerçi Kübalı Ceseria Evora gibi etnik sanatçılar da kendi dilleriyle uluslararası olabiliyorlar ama ne bileyim müziğin ticari prosedürlerine uymak da avantajlı yapabilir insanı müziğinin ruhunu koruduğu sürece. Ben aslında sizi İngilizce duymak ve sesinizi bütün dünyaya ulaştırmanızı isterdim. Çünkü sesinizin rengi etkileyici... Ermeni asıllı System Of Down'ın solisti Serj Tankian'ın sesini hatırlattı bana sesiniz...

- Sadece Kürtçe sanat yapmak belki de bizim için bir reflekstir. Piskolojik olarak da öyle değilmidir; yasaklanan seylere refleks olarak daha çok eğilim gösterirsiniz. Kaldi ki bu benim ana dilim. Ayrıca  “bende varım”ın mücadelesidir Kürtce söylemek. Kısmen eskisi gibi olmasa da hala yasaklar ve asimilasyon devam ediyor; sizde her alanı kullanarak yok olmaya karşı mücadele veriyorsunuz. Bunun anlaşılır olması gerek. Ama yine de Türkçe ve diğer dillerde söylemem diye bir kuralım yok; müzik her dilde güzeldir.
Belki birbirimizi daha iyi anlamak için birbirimizin dillerinde de birbirimize seslenmek gerek ama nedense beklenti hep Kürtçeden oluyor. Keşke Türkce sanat yapanlar da arada Kürtçe şarkı söyleyebilselerdi. Sonraki projelerde Türkçe de yapabilirim. Özellikle Türk müzisyenlerle düet gibi ortak projelerde çalışmayı düşünüyorum; olanaklar gelişirse tabi.


Klip


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder