24 Ekim 2015 Cumartesi

Aileler mi kabul etmiyor, eşcinseller mi açılamıyor?


Denizli LGBTİ ve Aileleri'nde cinsel kimlik açılımları devam ediyor... Ben LGBTİ'lere her zaman derim: "Ailenizin kabul etmeyeceğini nereden biliyorsunuz? Reddedilme korkusu kendinizin yarattığı bir korku olmasın?". Nitekim de aileler kabul eder. Etmese bile, bu açılmamak için bir gerekçe sayılmaz. Gizli yaşamak daha mı rahat? "Açılınca sırtımızdan koskoca bir yük kalktı" demiyor mu eşcinseller? Hep, "Ya duyulursa, ya öğrenirlerse; sonrasında ne olur?" psikolojik baskısı yaşanmıyor mu? Bu korku açık olmanın zorluklarından çok mu daha hafif? Zaten hiç kimse de, zarar verici bir yapıya sahip olunan aileye de açılın, demiyor. Ama etrafıma bakıyorum, zırıl zırıl eşcinsel veya transseksüel oldukları halde "ailemiz, çevremiz bilmiyor" diye kendini kandıran LGBTİ'ler kaynıyor. Herkes neyin ne olduğunu biliyor; sadece, aile ve LGBTİ birey olarak her iki tarafın yüzleşmeye cesareti yok. Hep topluma karşı, toplumun istediği şekilde durma durumu söz konusu, hep "elalem ne der" korkusu söz konusu...

En son açılan eşcinselin annesi... "Bana eşcinsel olduğunu söyleyince ne yapacağımı bilemedim. Kendimi boşlukta hissettim. Benim çocuğum bu yükü nasıl taşıdı, dedim. Toplantıya da çocuğumu desteklemek için geldim. Benim çocuğum çok neşeli bir çocuktu ama bazen sinirli oluyordu. Bazen yüzüne krem sürüyordu ve ona kızıyordum bu yüzden ama eşcinselliğinden şüphe etmiyordum. Öğrenince ona, 'Ne olacak yani; hırsız mısın, katil misin, tecavüzcü müsün?' dedim. Şimdiye kadar neden fark etmedim diye kendime kızdım, oğluma, 'neden bana söylemedin' dedim..."

Açılımını gerçekleştiren eşcinsel çocuğumuz: "Eşcinselliğimi sanırsam 6-7 yaşlarında fark ettim. Bir düğünde bir çocuk vardı ve beni ona karşı çeken bir şeyler vardı ama bu duruma anlam veremiyordum. (Aşk sen nelere kadirsin!) Bir yıl önce Denizli LGBTİ ve Aileleri'nin toplantılarına katılacağımı ve anneme açılacağımı hayal bile edemezdim. Açılınca üzerimden büyük bir yük kalktı.(İşte bu tür oluşumların en güzel faydası bu bence)"

Bu eşcinsel annemizin, 1980 öncesine dayanan LGBTİ'lere dayalı tanıklıkları vardı; hem de köyde yaşamasına rağmen. İlk örnek... Bir ailenin 8 kız çocuğundan bir tanesi köyde transseksüelliğini belli ediyor. Hatta hikayenin anlatıcısına da duygusal hislerini ifade ediyor. Bir gün yaşadığı dışlayıcı davranışlara ve dedikodulara dayanamayarak intihara kalkışıyor. Hasteneye kaldırılıyor. İlçedeki doktor interseks biyolojisini fark edip Ankara'ya sevk ediyor. Tedavisini gerçekleştirip köye erkek olarak dönünce, dönüşümüne kimse inanamıyor. Çünkü tam bir erkek olarak dönüyor memleketine. Hikayenin anlatıcısı eşcinsel ebeveynimize de X hanım diyelim. Bu sefer X hanım bu trans erkeğimize aşık oluyor. Birlikte bir gelecek bile hayal ediyorlar ama gerçekleşmiyor ve X hanım yapısına uygun heteroseksüel birhayat kuruyor. Bu trans birey hala aynı coğrafyada yaşamaya devam ediyor. İşin ilginç tarafı, bu transın biyolojk kadın olan iki kız kardeşinin de daha sonta transseksüel olmaları. Olayların yaşandığı yıl 1978.

X hanımın yaşadığı diğer bir LGBTİ hikayesiyse, lisede okurken genellikle kızlarla takılan, X hanımın da yardımcı olmak için her türlü çabayı sarf ettiği eşcinsel bir çocuğun kısa süre içersinde telef olması. Cinsel istismarlar, dedikodu, vesaire ve bir gün intihar ediyor genç yaşında... X hanım diyor ki, "Bu intiharın suçlusu toplum"...

X hanımın yaşadığı yakın zaman örneklerinden biriyse, ailesinin reddediği ve sokakta kalan eşcinsel bir çocuğa sahip çıkması...

Şimdi düşünüyorum da... Böyle bir anneye açılamamak nasıl bir durumdur? Ben inanıyorum ki LGBTİ'ler biraz cesaret etse, ailelerinin desteğini alabilirler.

Biraz yazı kurallarına aykırı olacak ama "akşam"dan aldığım notları sırasıyla paylaşacağım.

Katılımcılar kendilerini tanıtırken bir eşcinselin, "Eşcinsel olduğum için mutluyum" demesi bence topluma eşcinselliği kabul ettirmenin anahtar cümlesi, kilit noktasıydı. Eğer bir LGBTİ birey kendisiyle hallettmişse kimlik durumunu, toplumun kabul etmekten başka bir seçeneği olamazdı. Mesela bana "sen eşcinselsin" diyecekler, ben de "evet eşcinselim" diyince, bana "eşcinsel olamazsın" deseler ne yazar, karşı çıksalar ne yazar... Nereye kadar, ne zaman kadar uğraşacaklar ki ben kendimle barışık olduktan sonra; parazit yapmaktan bir gün vazgeçeceklerdir elbet; çünkü benim kendimden vazgeçmem söz konusu bile olamaz. Çünkü gerçek olan benim, parazit yapanlar değil.

Pamukkale Üniversitesi'nin Psikoljik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden katılımcılarımız vardı her zamanki gibi... Önümüzdeki hafta daha büyük bir katılımcı olacak bu bölümden.

Başka bir eşcinsel açılım örneği... "Ben diğer eşcinsellerin aksine öncelikle babama açıldım. Çünkü babam anlayışlı biriydi. Tabi önce hastalık gözüyle bakıldı ve psikoloğa götürüldüm. Psikolog dedi ki bana... Sen kendini, yani eşcinselliğini ne kadar çabuk kabul edersen, ailen de seni o derece çabuk kabul eder..." Bir anahtar cümle de bu...

Trans bir erkeğimiz... "Açılımımı ekonomik özgürlüğümü kazandıktan sonra ailemin reddedemeyeceği bir noktada yapacağım." dedi. Bu da olabilirlik çerçevesinde bir açılım planı...

Başka bir trans erkeğimizin babasının, trans oğlunu reddedişi, erkek bir çocuğu reddetme şeklinde; trans erkeğimizin tepkisi de haliyle erkekçeymiş... Yani bir şeyler reddedilirken bile dolaylı yollardan kabul edilmiş oluyor aslında...

LGBTİ'ler açılımlarını yapıyorlar, kabul ediliyorlar ama ebeveynlerin kafasında hala "acaba özenti olabilir mi?" diye soru işaretleri yok değil. Çünkü heteroseksist içselleşmeden dolayı, aileler heteroseksüellik veya biyolojk cinsiyetle özdeşleştirilen toplumsal cinsiyet odaklı cinsiyet kimliği dışındaki cinsiyetleri normal kabul edemiyor ve mutlaka sonradan olunabileceğini düşünmekten kendini alıkoyamıyor.

Diğer bir trans annemiz de yaşadıkları sıkıntıları paylaştı bizimle... Bu trans annemiz... "Bizim dönemimizde farklılıkları kabul etmek çok zordu. Çünkü önümüzde bize örnek olabilecek, yol gösterebilecek bu konuyla ilgili doğru modeller yoktu. Biz yanlış yapa yapa doğruları bulduk. Çocuğumu hep korumaya çalıştım ve konduramıyordum bu durumu gerçeklerin farkına varsam da. Çocukluktan itibaren hep kız gibiydi... Ona 'neden Cuma namazına gitmiyorsun" diye kızıyordum, hırpalıyordum onu... O da bana 'Kadın gibi mi namaz kılacağım, erkek gibi mi?' diyordu... Okul hayatı boyunca, tüm yaşamı boyunca topluma karşı bayağı sıkıntı çektik ama üstesinden geldik. Hatta bir keresinde neden bu memleketi terk etmediğimizi bile söyleyen oldu. Niye biz gidecektik ki..."

Bence de bir ailenin trans çocuklarına emek vermesi, onları yeniden yaratması veya yapılarına uygun istedikleri kimliklerine, istedikleri hayata kavuşmalarını sağlamaları çok takdir edilesi ve de olması gereken de bu değil mi zaten?

Toplantıdan düşmem gereken bir not ise... Erkek translar ve LGBTİ aileleri ağırlıklı bir toplantıydı. Kadın transseksüeller pek katılmıyor toplantımıza. Belki de gey ağırlıklı zannettiğimiz toplantılarımız, bedenleriyle barışmış ve içlerinde kadın da barındıran LGBTİ'lerdir ne bileyim; benim gibi... Erkek bedeninde kadın kafası! Ama kendisiyle her haliyle barışık bir kimlik. PDR'den katılan arkadaşlarla bireysel sohbetimizde de anlattım bu durumu. Evet, ben bir erkek değildim veya heteroseksist bir dünyada erkekliğimi ön plana çıkarmanın bir alemi yoktu ama kadın tarafımdan emindim ama bunu da kadınlık olarak ön plana çıkarmak istemiyordum. Çünkü ben toplumsal bir kadın olmak istemiyordum. O yüzden kendimi herhangi bir cinsiyette tanımlamak istemiyordum, hala da istemiyorum. Bana biyolojik olarak eşcinsel diyebilirsiniz kendi biyolojik cinsiyetini seven biri olarak. Ama onun dışında ben herhangi bir cinsiyete ait değilim ve bedenimin de herhangi bir cinsiyete ait olmasını istemiyorum. Ben toplumun cinisyet anlayışına göre bedenimi kestirip biçtirirsem yarım bir kadın olurum; kendimi hiçbir şekilde gerçekleştiremem... İnsan uzuvlarını yok ettirirse, biyolojisini gerçekleştirebilir mi? Ama bütün bu düşüncelerime rağmen geçiş ameliyatı, yani erkekten kadın bedenine, kadından erkek bedenine geçmek isteyenleri destekliyorum öyle mutlu olacakları için. Bu yüzden düşüncelerimi kimse bireysel olarak üzerine alınmasın. Çünkü bu dünyada benim gibi düşünenler de var, benim gibi yaşayanlar da var ve herkes düşüncesini özgür biçimde ifade edebilmeli. Alınganlık yapılıyorsa, bu, alınan kişinin belki de kendi düşüncesine inanmamasıyla alakalı olabilir. Yoksa insan yarası olmasa niye gocunsun ki... Kendine inanıyorsan, senin alternatifin olan yapılara ve düşüncelerine de saygılı olmak zorundasın.

Belgesel tadında bir toplantı akşamıydı. Keşke katılımcıların anlattıkları video'ya da çekilebilse de, birilerine cesaret verse açılım ve kabul ediş konusunda...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder