18 Şubat 2015 Çarşamba

Kadın cinayetlerinin sorumlusu bireyler değil toplumdur

Tecavüzcülere ve katillere herkes nefretini kusuyor fütursuzca.... Bu beni daha çok korkutuyor. Çünkü herkesin nefreti topun ağzında ve her an cinayete dönüşebilecek seviyede. O yüzden hiç kimseye güven duyamadığım bir dünyada yaşamak çok düşündürüyor beni. Çünkü yanlış anlaşılmak bile insanın linç edilmesine sebep olabilir. Bir de kötülüğe kötülükle karşılık vermek neye dairdir; insanlığa mı? Yoksa seni de kötü sınıfına mı sokar bu nefret ve her an patlamaya hazır öfke?

Adalete güvenmiyorsak, bu bizim kendimizin güvensizliğiyle, kendimizin güven duyulamayacak olmasıyla da alakalıdır. Eğer adaleti beğenmiyorsak, o adaleti sağlıklı bir şekilde işler hale getirmek için dönüştürmeliyiz. Bu kültürün parçasıysak, her şey bizim elimizde. Toplumun doğru istekleri karşısında hangi iktidar durabilir? Biz neyi, ne kadar istiyoruz; işte bu belirleyecek demokrasiyi. Asalım, keselim... neyi değiştirecek? Tecavüzleri, cinayetleri bitirecek mi asmalı-kesmeli sistem? Kötülükleri sondan, neticeden çözemeyiz ki? Kötülüklerin sebeplerini sonlandırmalıyız: O da ne; heteroseksizm.

Katilleri, tecavüzcüleri asarız, keseriz ama akşam eve gidince, heteroseksist zihniyetimizle yeni katiller, tecavüzcüler yaratırız dolaylı da olsa. Nasıl mı? Kadınları erkeklere hizmet ettirerek. En basit örnek; kadın evin hizmetçisi, erkek de kralıdır. Erkek de dışarı da mı hizmetçi dediniz? Ama dışarıda hizmetçilik ekonomik özgürlük kazandırdığı için, en büyük söz hakkı da erkeğe ait olmuş oluyor böylece; kadını da dışarıda çalıştırmıyor erkek ekonomik özgrülüğünü kazanıp söz hakkına sahip olmaması için. Gerekçesi de ahlak ve namus. Kadın ne oluyor böylece; eşya gibi bir şey. Böyle bir kadına da nasıl davranılır sizce? Fırsatçılık yapılır her uygun bulunduğunda. O zaman neymiş; bütün kötülüklerde hepimizin payı varmış.

Niye katil ve tacavüzcülere nefret kusuyoruz; içimizde bastırdığımız suçalarımızı tescilli suçlular üzerinden temizlemek için. Vicdanlarımız rahatlıyor böylece. Aslında sözle dile getirdiğimiz nefretimiz, bizi de potansiyel bir suçlu konumuna getiriyor. İşte o yüzden korkuyorum. Eşcinsel olduğum için, potasiyel kurban gözüyle görüldüğümden, bu potansiyel suçların üzerimde nasıl denendiği konusunda da tecrübeliyim. Yani o ahlakçı muhafızlar, birden suç makinesine dönüşebiliyor farklılıklara karşı, kendi düzenlerine uymayanlara karşı. İşte bu düzen savunucuları şu anda mağdurların yanında yer alsalar da, suçlulara nefret kusarak, baştada dediğim gibi bana hiç güven vermiyorlar.

Daha düne kadar benzer kötülüklere karşı uyuyanlar, hatta mağduriyeti yaratan durumları savunanlar, şimdi mağdurlar için katillere karşı öfke ve nefret nöbetleri geçiriyorlar. İyi güzel de inanmıyorum, güvenmiyorum sizlere. Çünkü bir taraftan yas tutarken, bir taraftan nefret kusuyorsunuz, bir taraftan da cinsiyetçi söylemde bulunmaya devam ediyorsunuz. Korkutuyorsunuz hepiniz beni; "Ben"i sevebilir misiniz, beni koruyabilir misiniz, beni aranıza alablir misiniz? O mağdur olanlara da belki cephe almıştınız dün. Düşünün erkekliğin mağduru olan kadınları... Mağdur olmadan önce tasvip ediyor muydunuz onları? Bağımsız kadınlar hakkında ne düşünüyor bu toplum? Hatta bağımsızlığını kazanan kadınlar bile ne düşünüyor kadınlığın bağımsızlığı hakkında? Daha fazla konuşturmayın beni... Suç toplumsal bir şeydir. Bireysel suçlar toplumsal hale gelemez çünkü. O cezalandırmaya çalıştığınız türkücü, bu toplumun düşüncesini dile getirmedi mi? Öyle olmasaydı, bu kadar üzerinde durulmazdı bile.

Not: İzmir’in Karşıyaka ilçesinde, iki aydır kayıp olan 45 yaşındaki Gülşen Süzen’in ilişki yaşadığı arkadaşı Abbas K’nın bir hafta önce avukatı ile İzmir Adliyesine gidip "Süzen’i otomobilde boğarak öldürüp Çiğli’de bir dereye attığını" itiraf ettiği, cezaevine girdiği öğrenildi.

Her gün bir kadın cinayeti haberi, haberleri... Hadi tepki gösterseniz ya her gün... Sorunu kaynağından çözmediğiniz sürece, değişen hiçbir şey olmaz. Bu toplum hala dizini dövmemek için kızını dövmeyecek mi? Cumhurbaşkanı hala kadınların erkeğe emanet edilmesini dile getirmiyor mu dine dayanarak? Daha dün sayabileceğimiz bir vakitte kadın ve erkeğin eşit olamayacağını söylememiş miydi? Kadın ve erkek eşit olmaz ise, kadınlar ikinci sınıf olarak görülmeye devam edecek ve mağdur olmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü ikinci sınıf vatandaşlara hakları sözde kalır ve layığıyla korunmazlar. Ancak öldükten sonra arkalarından yas tutulur en fazla. En basiti, kadının nasıl giyineceğine bile erkek karar veriyor. İşe burdan başlamak gerekiyor belki de. Çünkü erkek kadının örtünmesini özgürlük olarak tarif ediyor... E BİZ DE İNANIYORUZ!

Yazıyı bitirdiğim de Davutoğlu'nun, "Katiller cezasını bulacak" başlığı dikkatimi çekti. Bir başbakan, suçları eşitsizliğin yarattığını, özgürlük karşıtlığının yarattığını... İnanmamam için o kadar çok çelişki var ki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder