12 Ocak 2015 Pazartesi

Geleceğin insan modeli "kız gibi oğlan"lar!


Son yıllarda unisex modellerin sayısı iyice arttı. Yani modelin kız mı erkek mi olduğunu anlayamıyorsun. Uzaktan baksan kız gibi, yakından bakınca resmen erkek. Ama ne erkekliği kondurabiliyorsun, ne de kadınlığı. Her ikisi de mevcut görüntüde. Toplumsal cinsiyete koşullanmış beyinleri bayağı karıştırıyor bu durum. Çünkü kafalarında bir erkek, bir de kadın modeli var. Ondan da önemlisi hayat denilen şey, bu iki cinsiyet üzerine konuşlandırılmış. Bir üçüncüsü şaşırtıyor dolayısıyla. Bu "kız gibi oğlan", "unisex", "androjen", "cinsiyetsizlik" durumları aslında hep vardı; köyden kente, Türkiye'den Amerika'ya, Antik Yunan'dan, Osmanlı'ya...Ama eskiden bu "arada kalmış" olarak tabir edilenler günümüzdeki gibi çok ötekileştirilmiyorlardı, nefrete hedef haline getirilmiyorlardı; hayatın bir parçası olarak kabul ediliyorlardı. Belli bir konumları bile vardı öyle veya böyle, iyi veya kötü. Bakınız; tarih!

İnsanlar yaşam koşulları olarak iyileştikçe, hatta demokrasi olarak da iyileşiliyor ama bazı kesimlere karşı insanlık denilen şey unutuluyor, gözardı ediliyor. Niye acaba? Farklılıklar tehdit mi ediyor egemen yaşam tarzlarını? Korkuları ne ki? Gücü ele geçirmelerinden falan mı korkuyorlar? Yoksa zorba sistem çıkarlarına mı uygun düşüyor? Yani insanca yaşamak şu eşit olmayan yaşamı eşit hale getirir diye mi korkuyorlar? Düşünseniz ya; herkes eşit haklara sahip ve hiç kimse hiç kimseye güç yeterliliği yapamıyor, herkes birbiriyle eşit değere ve haklara sahip... Ne feci bir şey değil mi bazıları için? İşte heteroseksizm de böyle bir şey; herkesin eşit olmasını istemiyor ve kendi çıkarına uygun rol dağıtımı yapıyor, egemenliğini baltalayacağını düşündüğünü de aşağılıyor, dışlıyor, hedef gösteriyor...

"Kız gibi oğlan" olmanın, erkeklik veya kadınlık kalıplarına uymamanın yoksa kime ne zararı olabilir ki? Biz LGBTİ'lerin kime ne zararı olmuş ki bugüne kadar mağdur olmaktan, zarar görmekten başka? Yapısal olarak ne erkekliğin eziciliği var, ne de kadınlığın ezilmişliği bizde. Belki de eşit yaşamanın temsilcisiyiz "biz"ler. Dediğim gibi karşı çıkılmamızın sebebi, eşitsizliği bozacak olmamız. Bu "arada kalmışlık" sadece görüntümüzde yok çünkü; yapımızda ve yaşam tarzımızda da var. Ama yer bulamıyoruz insan olarak şu hayatta, sığdırılamıyoruz milyonlarca kilometrekareye. Ne yapıyoruz biz de; ya kadın olmaya çalışıyoruz, ya da erkek gibi görünerek gizli eşcinsel. Oysa belki de biz hiçbir şey olmak istemiyoruz. Arada kalmak bizim yapımızın temel taşı. Yani erkek de hissedebiliriz kendimizi, kadın da veya hiçbirisini.

Ben mesela öyleyim. Bazen kadın gibi hissediyorum kendimi, bazen erkek, bazen de hiçbir şey; ne olduğumu düşünmek bile istemiyorum. Zaten bir yere ait olmaya çalışırsam eğreti duruyorum; ne erkek gibi olabiliyorum, ne de kadın gibi. Ben, ben gibiyim kısaca. Ve ben kendim olarak yaşamak, kendim olarak kabul edilmek istiyorum. Çünkü kendimi, kendim olursam öyle gerçekleştirebiliyorum. Peki ben kendimden niye vazgeçeyim heteroseksizm için? Şu kısacık hayatı niye yapıma uygun olarak içimden geldiği gibi yaşamayayım? Kime ne zararı var bunun? Eğer rahatsız olan varsa uzak dursun benden, bizden. Ben kimseyi zorlamıyorum ki beni hayatlarına almaları için. Ama bizsiz olamayacaklarını da çok iyi biliyorum. Çünkü bizler kendisi olamayanların zembereğiyiz. Çünkü farklılıklar demokrasinin fitilidir. Onlar olmasa diktatörce bir yaşam hakim olur hayata ve herkes de bunu normalleştirir gider. Eşcinselliğe karşıtlığın altında da işte bu yatıyor; heteroseksist bir yaşamın devamlılığının istenmesi.

Gelecekte androjen insan modelinden bahsediliyor cinsiyetlerin birbirine karıştığı, ayırt edilemediği, çünkü önemsizleştiği eşitlikçi ve özgür bir dünyada. Bizler de şimdilik geleceğin insanı olarak günümüzün ucubeleriyiz heteroseksistlere göre. Yeni gelecek yaşam modelinin başlangıcıyız bizler. Tabi bu durumu günümüz insanlarına anlatmak çok zor. Çünkü dogmaların etkisinde hala insanlık. Tam anlamıyla bilimsel ve de doğal yaşamıyorlar. Bazıları dönüşür, bazılar değişime, yeniliğe, geleceğe yenilir; ileri-medeni toplumlar dönüşüyorlar, ama geleneksel ahlakçı toplumlar direniyorlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder