29 Aralık 2014 Pazartesi

Demet Akalın, Bülent Ersoy ve Suriyelilerin ayakları


Aslında insanların şekilciliğiyle ilgili bir şeyler karalamaktan vazgeçmiştim. Çünkü yanlış da olsa koşullanmışlıktan dolayı hayatın bir gerçeği ve bu durumu aşmak öyle kolay bir şey değil. Çünkü karşında koskoca şekilci bir dünya var. Çok sağlam bir sinir sisteminin olması gerekir dedikodulara kulaklarını tıkayabilmek için. Yani şekilciliğin dışında kalırsan dışlanabilirsin, yalnız kalabilirsin, en azından kimsenin tasvip etmeyeceği bir sınıfa yerleştirilirsin ve sen de bir süre sonra o anlamsız dışlanmışlığa razı gelebilirsin. Hiçbir şekilde bu ayrımcılığı kabul etmiyorsan, ya çoğunluktan soyut bir yaşam yaşarsın, ya da sen de şekilci olmak zorunda kalırsın.

Estetik hoş bir şeydir ve estetizme sırtını dönemezsin tabi ama herkes çoğunluğun tasvip ettiği ölçülere sahip olamayabilir, olmak zorunda da değildir. Bedenlerimiz bizi ayakta tutan araçlardır. Eğer dışarıdan bir dikte olmasa, insanların hayata hangi renk gözle baktıklarının veya hangi tarz burunla nefes aldıklarının, kaç numara ayakla yürüdüklerinin, kısaca hangi vücut ölçüsüyle yaşadıklarının ne önemi olabilir ki. Tamam sağlık açısından da fit olmamız gerekebilir ama insanın değiştirilemeyecek ve o dönemki standartlaştırılmış ölçülere uymayan ve de hiçbir zaman da uymayacak bir anatomik yapısı olabilir; öyle doğmuştur ve çaresi yoktur. Estetik operasyon yaptırabilir, çoğunluğa kendini beğendirebilmek için oranı buranı kırdırıp ve biçtirebilirsin mi dediniz? Saçma. Birileri beni komplekse sokacak ve ben de birilerine kendimi kabul ettirmek için sistemin beni öğütmesine izin vereceğim ha? Bu resmen kendinden vazgeçmek ve bir kukla gibi iplerini sisteme teslim etmek demektir. Operasyonu kendi mutluluğumuz için yaptırdığımıza herkesi inandırmaya çalışırız bir de. Yalan.

Ve şekilci beyinlerimiz, bir şekilde, herhangi bir sebeple öyle veya böyle şekilcilik yapar; yani ayrımcılık yapar, fiziksel özellikleri yüzünden aşağılayabilir insanları. Ben her esprinin altında bile bilinçaltının bir dışa vurumu olduğuna inananlardanım. Bilinçaltında olmasa niye dile getirilsin ki birilerini yaralayabilecek bir şey. Demet Akalın'ın rahatsızlanan ayağı, sosyal medyada eleştiri konusu olmuş Bülent Ersoy ayağı, erkek ayağı ve de Suriyeli ayağı diye. Nasıl oluyor ki Suriyeli ayağı. Ayakların ırklar arası bazı ortak özellikleri olabilir ama sonuçta insan ayağı, insan ayağıdır. Birbirleri arasında çok belirgin özellikler yoktur. "Suriyeli ayağı" derken bu arada bir ırkçılık vardır veya yoktur ama karşı tarafta direkt ırkçılık algısı yaratır bu söylem. Yani Suriyelilerin ayaklarının şekilciliğe uymayan ölçütleri olsa bile, bu durum birilerini, bir şeyleri kötülemek için kullanılırsa... Birileri Türkler üzerinden bir beğenmeme durumu ifade etse kabul eder miyiz? Ülkemizde birileri üzerinden ne kadar çok karalama yapılır değil mi? Tanıyor muyuz ki o birilerini? Hiç hayatı paylaştık mı onlarla? Coğrafyalar arasında fiziksel farklılıklar olabilir ama bu durum ne insanları aşağılamak için, ne de genellemek için yeterli bir sebeptir. Olumsuzluklar eleştirilebilir ama doğuştan gelen ve değiştirilemeyecek fiziksel özellikler üzerinden başka birileriyle espri amacıyla da olsa  dalga geçmek insanlık dışıdır. Bir toplumu sevmeyeceğiz ve onların ayakları üzerinden hoşgörüsüzlük yapacağız ha? Mesela Suriyelilerin ayakları fil ayağı gibi olsa bile benim için güzel ayaklı sayılırlar. Çünkü ben şekilciliğin oluşturduğu standarda değil, sadece insan olmalarına bakarım öncelikle.

Demet Akalın'ı, dalga geçilen ayağının resmini sosyal medyadan kaldırmadığı için tebrik derim. İnsanların faşistçe davranışlarını geri püskürtmek için, başkalarının beğenmediği tüm özelliklerimize sahip çıkmalıyız. Hatta şekilciliğe prim vermemek için, engellerimizi, şekilsizliklerimizi, çoğunluğa uymayan taraflarımızı insanların gözünün içine içine sokmalıyız. Tıpkı takma bacaklı pop star manken Viktoria gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder