4 Ağustos 2014 Pazartesi

Polis devletinde Avrupalı zannedilmenin zorlukları

Bugün kaybettiğim nüfus cüzdanımı yeniden çıkartmak için Nüfus Müdürlüğü'ndeydim. Muhatarlıktan Nüfus Cüzdanı talep belgesini götürünce nüfus cüzdanımın hemen çıkacağını zannediyordum. İşlemlerim bittiğinde mesai saati de bitmiş, akşam olmuştu. Çünkü Nüfus Müdürlüğü benim ben olduğumu ispat etmemi istiyordu başka belgelerle; pasaport vesaire kimlik belgeleriyle. Oysa o sayılan belgelerden hiçbirine sahip değildim ama öğrenci kimlik kartım, sporcu lisansım, kaybettiğim nüfus cüzdanının fotokopisi ve banka kartlarım vardı ama onlar kurallara uymak zorunda olduklarını söylediler. Jandarma'nın tahkikat yapması gerekiyormuş hakkımda. Yani Nüfus Müdürlüğü Jandarma'ya mektup yazacak, onlar da benim ben olduğuma kanaat getirecekler, ondan sonra Nüfus Müdürlüğü'ne bu ispat mektubu gönderilecek, ondan sonrasını bilmiyorum bile. Bu tahkikat ne zaman yapılacak, bana ne zaman haber verecekler sormadım bile. İşleri aynı gün halletmek için Jandarma'ya tahkikat mektubunu ben götürdüm. Onlarda seni araştıracağız, çevrendeki kişilere seni soracağız ve senin sen olduğuna kanaat getirirsek onaylayacağız dediler. Bunun için en az iki kişinin şahitliği imzası gerekiyormuş. Ben de şahit getirirsem onay alıp alamayacağımı sordum. Getirirsen olur dediler ama yanımdaki ne abimi şahit olarak kabul ettiler, ne de muhtarı. İkametgahımdan beni tanıyan iki kişi daha getirdik ve imzaları attırdıktan sonra benim Halil Kandok olduğuma kanaat getirdiler. 67,75 lira ceza kestiler kimliğimi kaybettiğim için. Moral cezasının da rakamsal büyüklüğünün ifadesi yok bende. Sadece sustum işlemler yapılıncaya kadar... Yolculuklar sırasındaki displinsizliklerse nasıl bir kültürde yaşadığımı gösterdi bana. Adamların çıkarları için kişilerin saatlerini çalmaları hiç umurlarında bile değil. İki saatlik yolumu 4 saate çıkardılar duyarsızlıkları yüzünden. Ve şunu da öğrendim; gerçekten insanın en iyi dostu tanıdıklarıymış, hayatını azıcık da olsa bir arada geçirdikleriymiş, seni tanıyanlarmış. Bir daha beni uzaktan veya yakından tanıyan hiç kimseye vefasızlık yapmayacağım ve karşılıksız taleplerini yerine getireceğim.

Gelelim kimlik kaybetme meselesine. Ben nasıl kimliğimi kaybettim? Ben işim veya aktivitelerim olmadığı sürece evden dışarıya çıkmayan biriyim. Geceleri de sadece yakınımızdaki koşu parkuru olan parka giderim spor yapmak için. Ve bu parka giderken kimliğimi mutlaka yanıma alırım. Spor yaparken kimlik ne alaka, dediğinizi duyar gibiyim? Peki siz hiç bilmez misiniz bu ülkede polislerin keyfi olarak gözüne kestirdiği kişilere kimlik yoklaması yaptığını? Belki üzerinizde kimliğiniz olmadığı zaman hiç karakola götürülüp, kimliğiniz evden yakınlarınız tarafından alınıp gelinceye kadar karakolda tutulmamışsınızdır. Eğer toplumsal rol görünümünde değilseniz, yani "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa" değilseniz, her dışarıya çıktığınızda bile kimliğiniz sorulabilir. Çok kavga etmişimdir polislerle bu kimlik yüzünden. Hatta kimlikleri onlara bırakıp evimin yolunu tutmuşumdur. "Allahalla... Hiç bizim başımıza gelmiyor" diyebilirsiniz. Gelmiyorsa vardır bir nedeni. Bakınız, gelmemesinin bir nedeni vardır diyorum altını çizerek. Eğer doğalsanız, içinizden geldiği gibi yaşıyorsanız bu sistem sizi sorgular ama egemen heteroseksist sisteme uyMUŞsanız bu bir nedendir başınıza bir şey gelmemesi için. Yani demek istediğim, bu dünyada hiç sorgulanmaması gereken, doğasına-yapısına uygun yaşayan kişilerdir, yani sorgulanmaları için hiçbir neden yoktur. İşte ben bu polislerin sorgusu yüzünden kimliksiz dışarıya çıkamaz oldum ve o kimlik spor yaparken, bisiklete binerken cebimde buruş-buruş olmuştu ve sonunda da ne olduğunu bilmiyorum; son bir hafta içinde nerede, ne zaman cebimden kayıp da düştüğünü hatırlamıyorum. Kısaca korku-polis devleti önce kimliğimi kaybetmeme sebep oldu, sonra da kimliğimi ispat etmem için elinden gelen zorluğu çıkardı. Artık 21. yüzyılda dijital çağda bu kağıt işlerinden kurtulalım. Hiç kimsenin birbirine benzemeyen parmak izleri, göz bebekleri yok mu? Ahlaksız olarak ilan ettiğimiz Amerika ve Avrupa'yı mı takip etmek zorundayız bu konuda? Bir şeyi de önce biz faaliyete geçirelim de başkaları bizi takip etsin.

Bugün hem Nüfus Müdürlüğü'nde, hem Jandarma'da Avrupa'da yaşayıp yaşamadığımı sordular. Çünkü Türkiye'de yaşayan birine benzemiyormuşum. Benim Avrupalı veya Amerikalı bir görünümüm mü var? Üstelik dışarıya çıktığım zaman daha da sade giyinirim hani giyimimden dolayı böyle düşündülerse eğer. Yani hep üzerimde bir kot, ya siyah, ya gri bir tişört, bir de bez ayakkabı... Ne aksesuarım vardır, kel olduğum için ne uzun saçım, ne de makyajım. Sorun ne öyleyse; eşcinsel olduğum için dışarıya yansıyan kibarlığım mı? Eşcinselliğime Avrupalılık mı diyor acaba bunlar veya eşcinseller yaşasa-yaşasa Avrupa'da mı açık olarak yaşar demek istiyorlar? Acaba bu Avrupalılık meselesi yüzünden mi çıkarıldı bütün bu zorluklar veya prosedüre tam anlamıyla uydular diyelim? Çünkü muhtar, "Kaç vatandaşı gönderiyorum nüfus cüzdanı çıkartılması için, hiç böyle tahkikatmış, şahitmiş uygulamasıyla karşılaşan olmadı" diyor.

Her neyse; geçmiş olsun bana! Her geçen gün bu ülkeden gideceğime daha çok inanıyorum artık. Çünkü hayatım boyunca neredeyse yaşadığım küçücük ilden bile dışarıya çıkmadım sayılır ama bazı gözler beni bu topraklara yakıştıramıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder