3 Haziran 2014 Salı

Çocukların dağa çıkarılmasının militarizmden bir farkı var mıdır?

Kimsenin militarizmi, kimseninkinden daha güzel olamaz


Son günlerde PKK'nın çocukları dağa kaçırdığıyla ilgili haberler okuyoruz ve ne kadar provokasyon dense de çocuklarının dağdan inmesini isteyen aileler bunun canlı kanıtı. Bazı milletvekilleri de çocukların kendi hür iradesiyle dağa çıktığını iddia ediyor. Çocuğun dağa çıkmakla ilgili hür iradesi olabilir mi? Olsa bile bu durumu onaylamak nasıl bir insanlıktır? Medyada çocukların dağa kaçırılmasının veya çıkarılmasının sebebini devletin izlediği barış karşıtı politika olduğunu savunan siyasileri ve yazarları da okuduk. Ben de çocukların iktidar savaşlarına alet edilemeyeceğini savundum. Çünkü onlar çocuk ve yaşama haklarının ellerinden alınmaması gerekir.

Benim çocukların bu iktidar savaşına alet edilmemesi gerektiğine dair savunuma sosyal medyada "duvar"ımdan veya özel mesaj olarak sert sayılabilecek eleştireler de aldım. Hepsi aynı şeyi savunuyor: Sen gerçekleri bilmiyorsun. Ben neyi bilmiyorum ayrımcılığın en alasına maruz kalmış biri olarak? Sen dilini konuşamıyor olabilirsin, rengini kendinin belirlediği bayrağını dikemiyor olabilirsin ama ben doğuştan getirdiğim ve yaşamam için, kendimi gerçekleştirmem için temel ihtiyacımı özgürce gerçekleştiremiyorum ayıpmış gibi, günahmış gibi. Hadi ben gerçekleştiriyorum diyelim her şeyi, herkesi iplemeyerek ama bir çok eşcinsel heteroseksizm yüzünden kendi içinde savaş vermekten tükeniyor. Sonra da bana gerçekleri bilmiyorsun diyorlar. Keşke, sorunlar sadece sonradan öğrenilen ve içselleştirilen kültürel unsurlar kadar basit olsaydı. Canlının yapısal kimliği, hiçbir kimlikle karşılaştırılamayacak kadar önemli ve önceliklidir. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığından bahsedilirken, "canım daha ona kadar ne öncelikli sorunlar var" söylemiyle karşılaşıyoruz. Bir canlının yaşamasından, nefes almasından, varolmasını sağlayan temel ihtiyaçlarından daha öncelikli hiçbir şey olamaz. O yüzden ben kültürel ayrımcılıkların da herkesten çok farkındayım.

Benim sert mücadele şekillerine karşı olmam ayrımcılık yapanların tarafını tutuyorum anlamına da gelmez ayrıca. Ben inatla konuşarak çözümden vazgeçilmemesini savunuyorum. Masum çocukların bu işe alet edilmemesini savunuyorum. Çocukların dağa çıkarılmasına gerekçe sunanlar veya savunanlar, sessiz kalanlar, ezilenlerin iktidar olana kadar bu tür durumların olabileceğini mi anlatmak istiyorlar? Yani haklı mücadelemiz sonuçlanana kadar ölümler olacaktır, mı denmek isteniyor? Barış istemek bu mu? Barış için ölümlerin olabileceğinin normal karşılanması kadar anormal bir şey olabilir mi?

Karşı tarafa militarist bir cevap değil midir bu? Yani çocukların dağa çıkarılmasının militarizmden bir farkı var mıdır? Nerde antimilitaristler? Neden bu duruma karşı çıkmıyorlar da bu durumu gerekçe sunuyorlar? Demeleri gereken şudur: çocukların dağa çıkarılması yanlış bir uygulamadır. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz, başka hiçbir alternatifi olamaz. Kimsenin militarizmi, kimseninkinden daha kabul edilebilir veya daha güzel değildir. Tekrar söylüyorum: her türlü ayrımcılığa karşıyım, her türlü milliyetçiliğe karşıyım, ezilen tarafın da aynı şekilde milliyetçiliğine karşıyım. Eğer barış için çözüm bulunacaksa, milliyetçilik yapılmadan çözüm bulunmalıdır.

Ben eşcinsel olduğum için çocuk sahibi olamayacağım. Eşcinsellere ülkemizde çocuk sahibi olma hakkı verilse de, ben gene de çocuk sahibi olmazdım. Çünkü benim sevgim, hümanistliğim, hayvanseverliğim sözde değil. Benim psikolojik yapım canlı kaybını kaldırabilecek kadar sağlam değil. Sokaktan edindiğim her kedimin herhangi bir şekilde ölümü bile bir insan kaybı kadar yaralıyor beni. Hayatı aynı dilden, aynı türden paylaştığım birini kaybetmekse kaldırılamayacak kadar ağır gelir bana.

İsterdim evet çocuklarımın olmasını ama isteyemem şu anda. Başka yaşamlara erteliyorum; savaşların, şiddetin, nefretin olmadığı  başka yaşamlara. Biliyorum benim anlattıklarım politika altı kaldığı için hafif gelecektir bir çoğuna ama benim hayata, olaylara bakış açım ne yazık ki duygusal. Çözüme kavuşmak için ölümlerin gerekliliği benim felsefeme uymuyor. Yaşama hakkından daha önemli bir şey olamaz. Her türlü hak için mücadele ederken de başkalarının yaşama hakkına hangi gerekçeyle olursa olsun kasdedilmemesi gerektiğine inanıyorum. Bilmem beni anlayabildiniz mi? Hayata, egolardan arınarak duygusal ve mantıksal açıdan bakmak gerekiyor barışın gelmesi için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder