14 Mayıs 2014 Çarşamba

Keşke yeraltı madenlerimiz olmasaydı; belki ölmezdik o zaman!

Soma'ya da TOMA!

Soma: Artık sözün bittiği yer!


Ben yaşanan acılar üzerine konuşmayı hiç sevmem. Çünkü acıyı yaşayanlara teselliler bile anlamsız gelecektir. Acı yaşanırken sözün anlamı olabilir mi? Çünkü acıyı yaşamayan ne tam olarak hissedebilir o acıyı, ne de yaşayana bir çare olur sözler. Acıyı yaşayanların yanında olmalıyız ama susmalıyız. Hele ki o acı yaşanmadan önüne geçilebilecekken hiç bir önlemin alınmaması, beni çok mahçup eder ve acıyı yaşayanın karşısına çıkacak yüz bulamam. Soma'daki kömür ocaklarındaki yangın için de söyleyecek hiçbir sözüm yok.

Benim aklım almıyor yerin altına girip de çalışmayı. O yerin altına girdiğin zaman, zaten ölümü göze almışsın demektir. İnsanlık buna nasıl sessiz kalıyor? Hangimiz veya kaç kişi cesaret edip de yerin altında çalışabilir? Çalışabilmesi için çok yüksek maaşlar ödenmesi gerekir. Bana deseler ki tek çaren yerin altında çalışmak, yoksa öleceksin... Zaten yerin altına girmenin benim için ölümden bir farkı olamaz ki...

Yerin altına girmeden yapamaz mı insanlık? İnsanların hayatı sadece yerin altından çıkacak kömür madenine mi bağlı? Gerçekten yaşayabilmek, hayatta kalabilmek için şart mı yerin altına girmek? Peki benim gibi hiç kimse yerin altında çalışmak istemezse, zorla mı yerin altına sokacaklar?...

"Gelişmiş ülkelerindeki gibi gerekli önlemler alınarak kaza riskini binde birlere düşürerek de yerin altında çalışılabilir " diyebilirsiniz. O zaman böyle bir şansın olup da kullanılmaması, bu ülkede yerin altına girmek, bile bile ölüme atlamakla eş anlamlı olduğu için daha da utanç verici bir durum. Yani insana verilen değer ortadayken çalışmak delilik... Çünkü çalışma güvenliği yok bu ülkede.

Soma'daki yangından sonra zaten insana bakış açısı, ihmalkarlıklar, duyarsızlıklar, samimiyetsizlikler hepsi bir bir ortaya döküldü. Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 176 numaralı "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni imzalamadığını öğrendik. Yasalara aykırı olmasına rağmen 15 yaşındaki bir çocuğun madende çalıştırıldığını öğrendik.

Ve Başbakan'ın sözleri... Maden ocaklarındaki ölümleri olağan bir şeymiş gibi ifade etmesi ve buna dayanak olarak dünyadaki neredeyse 100 yıl önceki örnekleri vermesi. Sözlerini aynen aktarmadan yapamayacağım: "Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok."

Ve Çalışma Bakanı "istifa etmeyeceğim" diyor. Şaşırdık mı, hayır. Ve bir Bakan da isyan eden madencilerden birini gazeteciler görmesin diye susturmaya çalışıyor. Her yerde isyan var ama halk yaşadığı acıyı bile haykıramıyor. Jopla, biber gazıyla vatandaşı susturmaya çalışıyor devlet. Yani bütün dünyanın duyarlılık gösterdiği bir duruma (Üç ülkedeki maden işçileri Soma'daki facia için 1 günlük iş bırakma ve 3 günlük yas ilan ediyor) bu ülkenin vatandaşı olarak bizim de tepki göstermemize bile devlet TOMA'larla su sıkarak, biber gazı sıkarak karşılık veriyor. Artık iktidar her beceriksizliğine isyanı, terörizm olarak algılıyor ve susturmaya çalışıyor. Bakalım sonumuz nereye varacak?

Bana en çok ne koyuyor biliyor musunuz, çünkü ben de hayatım boyunca 10-12 saat çalışan bir işçi olarak çok iyi bilirim, sen karın tokluğuna çalışırsın ama işverenler senin sırtından işlerini büyütürler de büyütürler, multimilyoner olurlar ve işçiye iş verdikleri için şükretmesini isterler. Acaba işçiler olmasa sen işveren olabilecek misin? İşçi iş kurabilir ama işçi olmadan işverenlik olmaz. Saygı duyulması, eli öpülmesi, el pençe divan durulması gereken birileri varsa işverenler değil, işçilerdir. Demeç verenler, kendilerini savunanlar siyasiler acaba o yerin altına girip de çalışabilirler mi? Çalışamazlarsa susmaları gerekir. Ben bugün yerin altında çalışmayan, asla da çalışmayacak biri olarak üzülmek bir yana çok utandım, hayatım boyunca da bu utançla yaşayacağım, vicdan azabıyla yaşayacağım.

Yaralanan benim güzel işçim hastaneye götürülmek için sedyeye yatırılırken diyor ki,  "Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin". İşçilerimizin bu saygısının milyonda biri işçilere gösterilseydi, bu kazalar olmazdı. Gerçi bunun adına kaza demek bile utanç verici. Önlemi alınmayan durumlar kaza olmaz çünkü; geliyorum diyen ölümlerdir. Artık çizmelerimizi çıkarmak yerine, sedyelerin üzerlerine basalım, kirletelim örtüleri, canımızın yandığını, öldüğümüzü haykıralım. Hep bu sessizliğimiz, lüzumundan fazla saygımız, içimizdeki ezikliğimiz değil mi bizi öldüren? Hepimiz eşitiz. Hiç kimsenin rütbesi vasıfsız bir insandan bile üstün olamaz. İsyan eden vatandaşları polisler susturmaya çalışıyorlar, toplayıp karakola götürüyorlar. Birilerinin acısını anlayabilmek için illaki kendi yakınlarımızın mı ölmesi gerekiyor? Üstelik bu ölümler bir kaza değil, devletin önlemsizliği. Çünkü 2013 yılında muhalif parti Soma'daki kömür ocaklarındaki ölümlerle ilgili meclise araştırma önergesi vermiş ama iktidar partisi tarafından reddedilmiş.

Ve yalanlar... Ölüm oranları gizleniyor... Yangının çıkma sebebinin trafolarda kalitesiz malzeme kullanılması olduğu söyleniyor...

Beni en çok rahatsız eden şey de, bile bile gelen kazaların Tanrı'nın yazgısı olduğunun söylenmesi. Sen maden ocağında ölümle burun buruna çalışırken bu nasıl yazgı, kader oluyor? Siz de çalışın o zaman, adına kader diyelim. Kömür ocakları olmasa, kömür madeninde çalışılmasa, maden ocakları yazgısı rafa mı kalkacak o zaman? Adına cahillik mi deriz, ne deriz bilmiyorum ama bu tür konuşmalar çok asap bozucu. Muhafazakar iktidarla birlikte, iktidar yanlısı kanallarda bu tür vaaz veren din adamları da çoğaldı. Bugün bu din adamlarından birisi "Niye benim başıma geldi diye isyan etmeyeceksin, sabredeceksin." diyor. Vaaz vermek kolay, git kömür madeninde çalış da sabret bakalım.

Yazıyı bitirdiğimde, Başbakanlık müşavirinin, kömür ocağında ölenlerden birinin yakınına tekme-tokat saldırısına dair haber dikkatimi çekti. Devlet dedikleri böyle bir şey miydi acaba?

Soma'dan çekilmiş fotoğraflara bakıyorum... Yürek burkucu. Umut, umutsuzluk, geride kalan kıyafetler, ayakkabılar, delik çoraplı işçi, eşler, ana-babalar, çocuklar... Keşke yeraltı madenlerimiz olmasaydı diyorum; belki ölmezdik o zaman!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder