5 Mayıs 2014 Pazartesi

Arabesk kültüre "dicey"lik fazla gelir

Şiddet hak edilen bir şey midir, çözüm yolu mudur? Zayıflık değil midir şiddet? Cehaletin olduğu heteroseksist kültürlerde daha fazla görülmez mi? Şiddet belki her canlının içinde olabilir ama insan olmanın en başta gelen gerekliliği değil midir sert duygularımızı yumuşatabilmek? Tabi erkek egemen toplumlarda sert olmak da erkekliğin bir gerekliliğidir. Sert olmazsan, erkek sayılmazsın, aşağılanırsın, dışlanırsın. Heteroseksizm, kendi kaba kurallarını bireylerine dayatır, bireyler de heteroseksist toplumlarda varolabilmek adına insanlıktan ödün vererek boyun eğerler bu kaba kurallara. Sıradanlaşır şiddet erkekliğin yüceltildiği toplumlarda; erkektir, tahrik olup kendini tutamamıştır ve vurmuştur! O yüzden her gün sokak ortasında göz göre göre erkeklerin işlediği cinayetlere şahit oluruz, güçsüz olan her kesimin şiddete ve cinayete maruz kaldığına şahit oluruz. Ama çözüm yolu olarak insani yönlemizi geliştirmek yerine, sadece ceza yöntemiyle terbiye etmeye çalışırız şiddeti. Hatta toplumsal anlamda da erkek egemen zihniyetimizi pekiştirecek duyarsızlıklar sergileriz şiddete maruz kalanların bu şiddeti hak ettiklerine dair bahaneler yaratarak; erkek egemen bir toplumda, erkeklik dışında kalanlar hadlerini bilmelidirler.

Bugün bir dj'imizin programından önce ses sistemini kontrol etmeisne izin verilmediği için, bir sahil merkezindeki işletmeci ve adamları tarafından şiddete maruz bırakıldığını okudum. Üzüldüm ama şaşırmadım. Batı demek eşitlik, özgürlük, kısaca demokrasi, modernlik demektir ama bu modern merkezlerimiz kimlerin eline geçmiştir acaba? Bana göre para kazanma odaklı kaba insanlar tarafından, işletmecilik eğitimi olmayan insanlar tarafından işgal edilmişlerdir. İşletmecilik bilgi gerektirir, müşteri odaklıdır, insan ilişkileri odaklıdır, saygı odaklıdır, hizmet odaklıdır... Ama geleneksel yapılarda sadece işletmecinin çıkarlarına odaklıdır işletmecilik. Para kazanılsın da, nasıl kazanılırsa kazanılsın! O yüzden de pek öyle süreklilik arzetmez işletmelerimiz. Genellikle iflas ederler. Sebebi de az önce dediğim gibi insan kazanma odaklı değildir. Çünkü uzmanlık yoktur iş yapanlarda. Aklına eser şu işi yapayım diye, başına geçer. Veya o işin piyasası vardır, "niye o da yapamasın"dır. Beceremezse ne kaybedecektir. Zaten sıfırdan başlayacaktır. Olmadı başka iş dener. Emeği de yoktur, itibarını kaybedeceği diplomalı bir mesleği de.

Ben toplumsal anlamda asosyal bir insanımdır. Yeme-içme kültürüm yoktur, eğlence kültürüm yoktur, vesaire. Neden; çünkü korkarım insanlarımızdan. Televizyonlardan görürüm veya mecburi olarak sosyal ortamlarda bulunmuşumdur... Ama hiç güven vermez insanlarımızın suratları, bakışları bana. Hep yolunacak kaz gözüyle bakarlar insana. Zaten en küçük alışverişlerde veya para ilişkisinin gerçekleştiği her ortamda mutlaka kazıklanma olayıyla karşılaşırsın. Hele medyda falan okuyoruz ya, bir şişe suyun veya bir kap çorbanın 100'lerce lirayla satıldığını. Zaten bir şeyin fiyatını sorma kültürümüz de yoktur. Sorarsak ayıp kaçar diye düşünürüz. Masadan kalkarken de gıkımızı çıkarmayız, ancak ödeyemeyecek fahiş bir fiyatla karşılaşırsak, o zaman kıyameti koparırız, sonra da dayağı yeriz. Tabi şöyle de bir durum var; biz nezaketen fiyat soramayız ama sorsak ne olacak; bu sefer de satıcının hakaretiyle karşılaşırız. Sen müşteriysen kuzu gibi olmalısındır. Cebinde paran varsa öyle karışabilirsin sosyal hayata ve de faturaya itiraz edemesin. Etiketsizlik diz boyudur ülkemizde. Bir şeyin sabit fiyatı yoktur. Olsa bile inandırıcı değildir, çünkü gerçek değildir. Etiket fiyatının üzerinden bile pazarlık yapılabilir. % 100'e yakın indirim dünyanın neresinde vardır bizden başka!

Velhasıl biz standart bir toplum değilizdir. Neden; çünkü standart olabilmek için tam teşekküllü ve dolayısıyla güvenilir olmak gerekir. Bunun için de eğitim gerekir, teknik gerekir, insanlık anlayışı gerekir, nezaket kuralları gerekir, ve de sanat gerekir. İşte gelmek istediğim nokta buydu biraz dolandırsam da. Ben bir ülkenin demokrasi anlayışını anlamak için, o ülkenin sanatına bakarım, sanat anlayışına bakarım, sinemasına, özellikle müziğine bakarım, resim anlayışına bakarım, fotoğraf anlayışına bakarım... Bazen modern hizmet vermeye kalkarız Batı özentiliğiyle, onu da elimize yüzümüze bulaştırırız şiddete başvurarak, kabalığa başvurarak. Arabesk bir kültürde Batı müziğiyle falan eğlenmek eğreti durur. Sadece eğleniliyor gibi yapılır, oysa kimse eğlenmez. Hatta modernlik, Batılılık basit görülür. Sadece sana para kazandıracak malzeme gözüyle bakılır Batı'lı bir iş yapıyorsan.

Düşünüyorum da, geleneksel toplumlarda sanat falan yapılmaz. Yapmaya çalışanların da elini ayağını öpmek gerekir, piyasa işi yapanları da çok görmemek gerekir. Ne yapacaklar ki başka. Çok eleştiriyorum eğlenceyle gerçek sanatın birbirine karıştırılmasına ama gel gör ki çok da yapılacak bir şey yok sanırım. Nazik, kibar bir şekilde yaşamak istiyorsak, bizim bizden kurtarılmamız gerek. Nezaketten, kibarlıktan uzak bir demokrasi, bana demokrasi gibi gelmiyor. İçinde sertlik olan hiçbir şey demokratik olamaz, kendimizi kandırmayalım. Ve ben, kaba kuvvete maruz kalmak yerine asosyal olmaya devam edeceğim.

Son olarak bir şey ilave etmek istiyorum. Bugün sosyal medyada birisi, yüksek kültür söylemine istinaden alçak kültürün açıklanmasını istemiş. Ben açıklayayım. Cinsiyetçi kültürlerde yüksek kültür olmaz ve yüksek kültürün ne olduğunu bilmeyenlere de bunu açıklayamazsın, anlatamazsın. Onlar sadece ruhlarını okşayan şeylerin en iyisi olduğunu düşünürler ve en tepede de kendi keyiflerini, zevklerini görürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder