30 Nisan 2014 Çarşamba

Katil içimizde, suçlu kendimiziz

Gündemimizin ilk sırasında çocuk cinayetleri var. Üzülüyoruz, devleti suçluyoruz, katilleri lanetliyoruz ama bu bana, katilin diğer insanlarla birlikte katil araması gibi geliyor. Çünkü suçu bıçağı çeken katile yüklemek, kendi suçlarımızı ört bas etmek gibi bir şeydir veya gerçekleri göremeyecek kadar cahil olmak demektir. O katilleri yetiştiren hangi zihniyet, yönetim biçimimizi ve de iktidarı belirleyen kim? Önce bir aynaya bakıp kendimizi görmemiz, kendi gerçeklerimizle yüzleşmemiz gerekmez mi? Canımız yanıncaya, bıçak kendimize dönünceye kadar sessiz kalıyoruz, kolaycı bir şekilde yaşıyoruz. O yüzden de kendi yapmadıklarımızdan utanmak yerine bu ahlar-vahlar beni çok sinirlendiriyor.

Son çocuk cinayetinde katil, ALAMADIĞI kız yüzünden intikam aldığını söylemiyor mu? Kızlarımızı köle, erkeklerimizi sahip olarak yetiştiren kim, hangi zihniyet? Elbette sahip olamama olayı gerçekleşecek ve o erkek, yetiştirildiği şekilde egosuna yenilip kurallarına uygun erkekliğini gerçekleştirecektir. Sonra da diyoruz ki, "Tanrım bizi evlat acısıyla sınama." Tanrı kimseyi sınamıyor. İnsanlar kendi yaptıkları hataların cezasını çekiyor. Önce sevgiye saygı duyacaksınız; sevgiyi bir kalıba oturtmayacak, belli bir şekle sokmayacaksınız, sonra da kocayı kızlarınıza garanti olarak görüp, statüsüne veya fiziğine göre koca seçimi yapmayacaksınız. Bu zaten çocuğunuzu kendinizin de mal olarak görmesinden başka bir şey değil. Geçiniz biz onun geleceğini düşünüyoruz safsatasını... Seviyorsa seviyordur. Belki sevgileri sağlam bir gelecek kurmalarının önünü açacak? Bakınız kişinin karakterinden bahsetmiyorum. İnsanların şekilci bir bakış açısıyla değerlendirmemek gerektiğinden bahsediyorum. Kısaca şöyle açıklayayım. Erkeği heteroseksist olarak yetiştirmeyecek, şekilci olmayacaksınız.

Hayat kendiliğinden bizim istediğimiz gibi olmaz. O hayatın güvenilir olması için bizim de bir şeyler yapmamız gerekir. O da eşit ve özgür bireyle yetiştirmekle mümkündür. Şu cinsiyetçiliği, toplumsal cinsiyetçiliği, erkeğe ve kadına ayrı roller biçmeyi bırakmadığımız sürece de bir adım yol alamayız, kısır döngüden asla çıkamayız. Biz eşitliğe, özgürlüğe karşıyız ve buna göre bir sistem oluşturuyoruz, o sistem de boynumuza dolanıyor. Bunu görebiliyor muyuz peki; HAYIR! Devlet gibi, yasa gibi kontrol mekanizmalarıyla denge, düzen ne kadar sağlanabilir sen düzenin bir parçası olmadıktan sonra. Sen alt birim olarak temeli sağlam, yerli yerinde atarsan, birilerinin kontrolüne ve güvenliğine bile ihtiyacın olmaz. Tehlikeyi kendimiz yarattığımız sürece de hayatta hiçbir şeyin garantisi olamaz. Devletin şu suçu var; iktidar olduktan sonra eşitlikçi özgürlükçü bireyler yetiştirmek için plan program yapmak yerine, heteroseksist sistemi devam ettirmesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder