17 Mart 2014 Pazartesi

İmkansız aşklarımıza içelim mi?

"Bugün Saraylısı"nı izliyorum da, karşılıksız aşkların yarattığı travmalar içimi parçalıyor. İnsan gerçekten zorla kendini sevdirmeye çalışarak bu kadar zavallı hale gelebilir mi? Seni sevmeyen bir kişiyle ne kadar mutlu olabilirsin ki? Sen seviyorsun ve sevdiğin kişinin de seni sevmesini istiyorsun. Bu ne kadar mantıklı, ne kadar adilane? Seni seviyorum, sen de beni sev! Saçma, çok saçma. Şansını deneyebilirsin, teklifini yapabilirsin ama olmayınca bu ısrar, hatta bu arsızlık niye? Evet, birisine zorla kendini sevdirmek arsızlıktır. Hadi sevdi diyelim, çok mu mutlu olacaksınız sahiden? "Bugünün Saraylısı"nda Süreyya Fatih'i, Fatih Ayşen'i, Ayşen ve Neslihan Savaşı seviyor. Rezzan ve Üftade Ata'yı sevmiş ama Ata bir hizmetçi olan Ayşen'in annesi ölümsüz aşkı Asuman'ı sevmiş ve ondan sonra da kimseyi sevmemiş. Feride Atıf'ı seviyor karşılıksızca. Üftade çok yalnız olmaktan şikayetçi, yıllarca sevdiği adam tarafından sevilmemekten şikayetçi, iki çocuk yapmış, belli bir yaşa gelmiş, hala Ata'nın kendisini sevmemesinden şikayetçi ve bu sevgisizliğin getirdiği yalnızlıktan dolayı hizmetçi kadının hayaletiyle kavga halinde. Gerçekten çok zor bir durum. Tedavi de çözüm değil böylelerine. Çünkü eğer bir insan kendisi kurtulamıyorsa bu hayalcilikten, başkası ne yapabilir ki?

Yalnızlığımızın getirdiği bu iç çatışmanın-birilerine zorla sahip olamama çatışmasının tek sorumlusu kendimizden başkası olamaz. Çünkü boş bir beklentiye umut bağlayarak, kendi kendimizi mahkum ediyoruz yalnızlığa. Çünkü çoğalmamızın önüne engelleri kendimiz koyuyoruz sadece birilerine bel bağlayarak. Oysa o bel bağladığımız kişilerden o kadar çok ki... Ama onlara biz olarak karşılık verebilecek kendimiz yokuz, sağlam bir kimliğimiz yok, kimliğimizin arkasında durabilecek cesaretimiz yok. Yani karşımızdaki kişiyi hayallerimiz üzerine oturtmaya çalışıyoruz. O kişi biz istediğimiz için, bizi ne kadar sevebilir? Bu durum kendi yokluğumuzu birileriyle var etmenin saplantılılığından başka bir şey değil. Çoğalmak istiyorsak bunu önce kendimizle yapmalıyız ki, birilerinin hayatımız da olup olmaması bizi fazla sarsmasın. Hatta başkasıyla varolmayalım ki, sırtımızda lüzumundan fazla yük de olmasın. Yani kendi kimliğimizi koruyabilmeliyiz birileriyle çoğalırken. Şöyle bir gerçek var: Bir insan başkasını kendinden çok severse, başkası onu ne kadar sevebilir ki? Yani kendisine saygıyı kaybedeni, başkası ne kadar sevebilir?

Süreyya'nın dediği gibi imkansız aşklarımıza içelim mi? "Bir kadın milyonda bir umuda sığınır, bekler, ama aşık olduğu kadının gözünde başka bir kadının izini görürse ölür" diyor Süreyya. Bu gece Neslihan için Savaş, Fatih için Ayşen öldü sanırım. Çünkü sevilmediklerini gördüler. Acaba gerçekleri kabul edebilecekler mi, yoksa yıllarca aşklarını mı bekleyecekler? Veya umudu kalmayan, kendini seveni, mesela Fatih Süreyya'yı sevebilecek mi? Dizide en çok hangi karaktere üzülüyorum biliyor musunuz? Feride'ye. Çünkü bir parazitin asalaklığını göremeyecek kadar kör kütük aşık Atıf'a. Atıf haftalardır, "Gitmek istiyorum" diyor ama Feride, "Defol git" diyemiyor. Çünkü birilerine "git" diyebilecek Feride diye birisi yok.

Neslihan Savaş'a saplantısı yüzünden, "Ya benimsin, ya toprağın" mı diyecek? Feridenin kalkıştığı intihar ölümle sonuçlanacak mı? Üftade'nin hayaletle savaşı tımarhane de mi devam edecek? "Bugünün Saraylısı" masal gibi bir dizi gelebilir ama o kadar biz ve o kadar günümüz ki, soruların cevabını içinde yaşadığımız kültüre bakarak hemen cevaplayabilirsiniz. Çünkü hepimiz "Bugün Saraylısı"dan da saraylıyız!

2 yorum:

  1. halil abi nükhet duru söylermisiniz onu çok sevdiğimi lütfen sarkılarını severek dinliyorum çok beğeniyorum

    YanıtlaSil
  2. halil abi bende piyano çalıyorum çok güzel piyanoma var

    YanıtlaSil