19 Mart 2014 Çarşamba

Bin yılın aşkı: Barış & Lobna


Lobna bildiğiniz üzere Gezi olayları sırasında polisler başından vuruldu ve uzun süre komada kaldı. Uyandığında ise yürüyemiyordu, konuşamıyordu. Şu anda tedavisi sürüyor ve ayağa kalktı, konuşmaya başladı tam anlamıyla olmasa da. Vurulduğu anki görüntüsünü düşünüyorum da ayağa kalkması bile mucize gibi bir şey Lobna'nın.

Lobna iyileşmeye başladıktan sonra Ayşe Arman'a iki kere röportaj verdi sevgilisi Barış'la. Bu yazıyı yazmamın sebebi de Barış'ın insanlığı, mükemmel kişiliği. Ayşe Arman'ın dediği gibi her erkek böyle bir sorumluluğu almaz. Sevgilisi yaralanıyor, fiziksel fonksiyonları aksıyor ama Barış Lobna'yı asla bırakmıyor. Barış'ın da dediği gibi şu anda belki de öncelikleri aşk değil ama aşk dediğin ne ki zaten? Sadece fiziksel ve karakter olarak beğendiğin bir kişiyle sağlıklı ilişki yaşamak mı? Eğer hayatta bazı şeylere, mesela toplumsal yaşama koşullanmış bir beynin varsa, şekilcilik çerçevesinde bir hayat kurgulamışsan beyninde, o zaman herkesin düşündüğü gibi "güzel ve de sağlıklı bir bedenle, sana uyum sağlayan bir kişilikle aşk"a inanırsın. Oysa gerçek aşk bu kadar kolay olmamalı. Kolay olursa bitmesi de çabuk olur, hatta başlamadan biter. Beraber olursun, heyecan kalmaz ve aşk biter. Aşk verdiğin emek kadardır, gösterdiğin çaba kadar mükemmeldir. Kendiliğinden aşk olmaz ki. Olursa da geldiği gibi gider.

Tabi uzaktan Barış'ın insanlığı, insanı imrendiriyor ama insan işin içinde olursa nasıl düşünür bilmiyorum. İşte bu bilmeme hali, tereddüt bile Barış'la Lobna'nın beraberliğini ilahileştiriyor. Barış, "Kendimi özel hissetmiyorum, kim olsa aynısını yapardı diye düşünüyorum" diyor ama yok, kimse olsa aynısını yapmazdı. Lobna içimizi acıttı ama Lobna aracılığıyla Barış da insanlık dersi verdi hepimize. Eğer aşk yaşayacak olursam, bundan sonra Barış ile Lobna'nın aşkı gibi aşk yaşamak isterim. Çünkü aşkın tarifi değişti kafamda. Ben aşkta kendimi ararım ama Barış'ınki gibi bir emek de isterim artık. Aşk zorlaştı ama anlam da kazandı Barış sayesinde. Çünkü şunu da anladım. Ayrılıklar olabilir ama gerçek aşklar bitmez. Çünkü aşk insanın kendi içindedir. Ve o aşkı insanlıkla beslemeliyiz, muhafaza etmeliyiz ki paylaştığımız zaman karşı tarafı da iyileştirsin.

Gezi olayları doğru okunduğu takdirde, çok ders çıkarılabilir. Bana göre bir devrimdir. Hem de tepeden inme değil, yaşayarak duvarlarını ördüğümüz bir devrim, gerçeklerle yüzleştiğimiz bir devrim, birbirimizle yüzleştiğimiz, kendimizi tanıdığımız bir devrim. Tek üzücü tarafları birilerinin hayatlarına da mal olması. Keşke o acılar yaşanmasaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder