9 Şubat 2014 Pazar

Göçmen Kuşlar

Hava ve zor yaşam koşullarından dolayı sadece leylekler ve benzeri kuşlar göçmüyor. İnsanlar da göçüyor. Kimisi içinde yaşadığı kültüre uyum sağlayamadığı için başka kültürlere göçüyor, kimisi de çoğunluğa benzemediği için bu dünyaya sığdırılamıyor, kimisi de süresini dolduruyor...

Türkiye'deki diğer şehirlerdeki kontenjan dolduğu için yaşadığım şehire de İranlı ve diğer mülteciler gelmeye başladı, yaklaşık iki senedir sanırım. Şehrimiz ilk defa siyah derilileri falan görmeye başladı. Yolda karşılaşınca hiç kimsenin suratına bakmıyorlar. Tabi bu onların suçu değil. Biz beyazlar onlara gönül kapılarımızı ne zaman açtık ki. Aynı dünyada yaşıyoruz ama sanki farklı dünyaların insanları gibiyiz. Daha doğrusu biz onları ötekileştiriyoruz.

İranlılarla samimiyet kurdum. Onlar bizim kültüre çok daha yakındılar. Türkçe de biliyorlardı. Belediyenin spor salonlarında çok karşılaştım onlarla, parklarda falan. Kaos GL aracılığıyla LGBT mültecilerle temas kurdum. Çok içli-dışlı olamadık ama parkta, sporda, yolda karşılaştığımız zaman ayak üzeri sohbetler yaptık. Sadece Hamit'le çok samimi oldum. Çoğu gitti İranlıların. Hamit de gidiyor yarın. Eşyalarını bıraktı bana, kepini, turuncu montunu... O turuncu rengi çok seviyordu. Kanada'ya gidiyor, - 40 dereceye. Soğuğu sevmemesine rağmen özgürlük için gidiyor zor iklimlere. Uçaktan çok korkuyor ama özgürlük için uçmak zorunda. Çünkü muhafazakar kültürlerde yaşamıyor sayıyor kendini. Yaşamak istiyor yapısına uygun. "Kalırsam, gidemezsem öldürürüm kendimi" diyor. O kadar koşullandırmış gitmeye kendini...

Herkesin gidip de gidememenin skınıtısını yaşıyor sevgili olan Hamit'in iki arkadaşı ve birbirlerini yiyiyorlarmış. Gitmeleri gerekiyor huzurlu bir aşk için. Babek ve karısı gelmiyor artık spora. Sanırım onlar da gittiler, diğer gelmeyenler de, parkta karşılaştıklarım da... Oysa ben hayatıma girenlerin hiç gitmesini istemem, ayrılıklardan nefret ederim, nefret yapıma ters olmasına rağmen.

Geçtiğimiz haftalarda bir travesti arkadaşımız da gitti ama o bu dünyadan gitti. Seks işçiliği yapıyordu. Müşterisi, seksin bedelini ödemediği gibi karnını da deşmiş bıçakla barsakları dışarıya çıkacak şekilde. Hastanede bir hafta yattıktan sonra dünyasını değiştirmiş. Haberini arkadaşlardan aldım, biz konuşmuyorduk fazla çünkü.

Empati kurabilmek için hayatta her şeyi deneyimlemek gerekiyor gerçekten. Uzaktan öyle her şey tam anlamıyla anlaşılamıyor. Yaşlı annemin sorumluluğu sayesinde yaşlılığın ne demek olduğunu, dünyada en zor şey olduğunu biliyordum ama babam ben küçükken öldüğü için "Baktığım kişi babam olsaydı nasıl olurdu?" diye hayal ederdim hep. Komşularımızın babaları vardı 85 yaşında. Gözleri görmüyor, ayakları tutmuyordu. Onun bakımın üstlendim rica ettikleri için. Bu bir fırsattı bir şeyleri deneyimlemek için. Oysa onlar bana şükrediyorlardı bu teklifi kabul ettiğim için. Üç hafta ilgilendim. Hiç de zor gelmedi üstelik. En son gün saç-sakal traşını yapıvermiştim. Sonra tansiyonu yükselmiş ve hastaneye kaldırmışlar. 10 gün yattıktan sonra bugün öldüğü haberini aldım. Vedalaşamamıştık ama ben vedaları sevmem zaten. Aramızda güzel bir diyalog oluşmuştu. Onu hep öyle hatırlayacağım.

Bir yılda 6 kedimi kaybettim. En çok onlar canımı yaktı. Neden mi? Çünkü onlarla sevgiyi çoğaltıyorduk.
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder