15 Nisan 2013 Pazartesi

Hayat Politiği Hülya Koçyiğit

Din ve etnik fetişizm olduğu sürece gerçek anlamda barış gelmez ama Hülya Koçyiğit'siz hayat olmaz. (Burada Hülya Koçyiğit'i Hülya Koçyiğit olarak da algılayabilirsiniz, sanat olarak da.)


Bir siyasimiz, sanatıyla aşağılayarak Hülya Koçyiğit'i üzmüş. Oysa herkesin bir politikası vardır. İdeolojik çıkarlar için zemine uygun siyasi arenada politika yapmaksa o kadar zor olmasa gerek. Hatta bana göre lüzumsuzdan da öte zararlı bir şey çıkar üzerine kurulu politikalar. Politika denilen şey insanlık adına yapılmalıdır, kişisel tatminleri başkalarına dayatarak değil.

Sanatın olmadığı ve bilinmediği topraklarda tabi sanatı, sanatçıyı konuşmak ve korumak anlamsız gelecektir bir çoğuna. Çünkü sanatçı dili heteroseksist savaşçı dille zıt kutuplarda yer alır. Hatta insancıllığından dolayı heteroseksist dilin düşmanıdır sanatın dili. Çünkü sanatla heteroseksizm yumuşayacağı için, buna yanaşmayacaktır heteroseksizm. O yüzden sanata burun kıvırır ve sanatı aşağılar siyaset. Buna insanca-insancıl politika yapamamanın hazımsızlığı diyebilir miyiz?

Heteroseksizmle siyaseti birbirinin yerine kullanmamın sebebiyse, heteroseksist bir coğrafyada, siyaset heteroseksisttir çünkü. Siyaset, heteroseksizmin boy gösterdiği, kendini, rüştünü ispat ettiği arenadır.

Siyaset dünyası bir ideoloji pazarıdır. Hep pazarlık halindedir ve kendinden vermeyerek hep alma peşindedir. Yani hep kendini düşünür. Diğerleri ötekidir. Herkesi düşünecek olsa politikaya gerek kalmayacaktır belki.

Politik sanata hep sansür vardır. Neden? Çünkü heteroseksist dünyanın yanlışlarını dile getirmektedir. Heteroseksist dünyanın istediklerini anlatan sanata da sanat denilemez ki. Hani demokratik bir yaşamımız olsa, onun da politikası yapılsa, bu politikanın da güllük-gülistanlık sanatı yapılsa "Ne romantik!" derim. Yok ki böyle masal dünyasındaki gibi mutlu bir yaşantımız.

Geçenlerde bir felsefecinin dediği gibi, din ve etnik fetişizm olduğu sürece gerçek anlamda barışın geleceğine ben de inanmıyorum. Çünkü içimizde savaş unsurları barınırken ve biz bu unsurlarla hem varolup, hem mutlu olurken, barış göstermelik olur.

Savaş denilen şey çatışmacı gurupların "hadi barışalım" demesiyle o kadar kolay olsaydı, zaten savaşlar olmazdı. İçimizdeki savaş unsurlarını yok etmemiz, içimizdeki barışı sağlamamız gerekiyor öncelikle. (Siyasi arenada barış bayraklarını dalgalandır ama evde, hatta sokakta eşcinsel ve kadını öldür. Yok böyle bir barış.) Ne mi bunlar? Doğamıza uygun "ben" olup, başkaları adına yaptığımız ama sahiplendiğimiz ben-cillikten kurtulmak. Zaten doğamıza uygun "ben" olabildikten sonra, kin, nefret, ötekileştirme gibi diğer savaş unsurları bertaraf olacaktır kendiliğinden.

O yüzden ülkeleri ben-ciller değil, empati yeteneği ve duyarlılığı olan, insancıllığa inanan sanatçılar yönetmeli. Bu kafayla tepeden bir şekilde barışın geleceğine ben de inanmıyorum ama, barışa dair her türlü çabayı da destekliyorum. İyi niyetli insanları da üzmeyi anlamsız buluyorum.

Hülya Koçyiğit'e gelirsek... Siyasiler ideolojilerinin politikasını yapmış olabilir yıllarca ama bir sinema sanatçısı olarak Hülya Koçyiğit de, hayatın gerçeklerini, en azından kadın sorunlarını daha insancıl bir diller milyonlara anlatmış hayat politiği bir sanatçıdır. O'nun sanatına ve yüreğine kimsenin dil uzatmaya hakkı olmamalı.

Belki sanata, sanatçıya dil uzatmanın, sanatı ve sanatçıyı küçümsenin normalleştiği bir kültürde yaşadığımız için bu haber bir magazin olarak kalacaktır tarihimizde ama sanat ve sanatçı adına benim için unutulmaz bir "kare" ve yara olarak kalacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder