16 Mart 2013 Cumartesi

Son günlerde hiç bıkmadan dinlediğim İki albüm...

TNK "Melankoli ve Nilüfer "Düet 13"

Biraz müzik konuşalım mı? Aslında müzik yazarlığı bana biraz ahkam kesmek gibi geliyor. Çünkü müzik yazanlar albümdeki şarkıları anlatırken pek müziğin yapısından, düzenlemesinden falan bahsetmezler. Şarkılardan bir kaç cümle alıntılayarak verdiği mesaja bakarlar. Oysa müzik söz değil sestir. Duyguların, düşüncelerin sesle, notalarla uyumlu ve estetik bir şekilde anlatılmasıdır ki, ortak bir dildir, milliyeti yoktur, evrenseldir. Ama ne yazık ki hala bir şarkının hangi dilde olması gerektiği konusunu bile aşamadık. O kadar çelişkili ki müzik dinlediğini, sevdiğini iddia edeneler. Şiir sevmezler ama şarkı sözlerine önem verirler. Bir anlamda anlatımı, ifadeyi müzikle kolaylaştırmaya çalışıyorlar. Oysa müzik dil üstü bir duygu anlatım şeklidir. Bir kere saplantılı bir şekilde müzik dinleyenin ben müzik dinlediğine bile inanmıyorum. Tür ayırıyorlar, milliyet ayırıyorlar, belli bir sanatçıya saplanıp kalıyorlar. Farklı bir tını duydukları zaman da kötülüyorlar. Müzik algısı geliştirilebilir oysa. Tekdüze, sadece ritim ve melankolik sözler üzerine kurulu şarkıları aşmaya çalışmazsan, müzik algını da geliştiremezsin. Neşelenince basit ritmik, hüzünlenince biraz ağdalı şarkılar müzik oluyor genelde. Basamakları rock'tan klasiğe, oradan operaya yükseltebilsek, gerçekleri görebileceğiz ama biraz zahmet, çaba gerektiriyor müziğin hakkını layığıyla verebilmek. Kültürler daha evrensel bir müzik tarzlarıyla anlatılırsa, insanlar müzik aracılığıyla birbirlerine olan yabancılıklarını da atabilirler üzerlerinden.

Müzik kanallarının yıl sonun ödül değerlendirmelerine bakıyorum. Sanki müziği katletmek için yapılıyormuş gibi. Nerede en basit müzik varsa onu ödüllendiriyorlar. Gerçek müzik adına yapılan çabalar görmezlikten geliniyor. Tabi bunda ticari zihniyet çok belirleyici. Çıkar adına basit ve tekdüze talep yaratıyorlar müziği ele geçirmiş tüccarlar. Adına da müzik, bunlara mateyal olanlara da sanatçı diyorlar. "Yazık"tan başka ne diyebilirim ki?

Aslında beni müzik konusunda yazmaya iten iki albüm oldu. Bahsedeceğim ilk albüm TNK'nin "Melankoli" albümü. Albümü ilk dinlediğimde "mükemmel" demedim ama dinledikçe, özümsemeye başkadıkça resmen bayıldım. Bir kere alt yapısı uluslararası standartta. Kesinlikle Brit Pop tarzında. Sanki en çok Starsailor, sonra da Muse dinliyor gibi oluyorum. Alt yapının bu tarza benzemesinden çok vokal tekniği de söylediğim isimlerle birebir aynı. Belli bir şarkı diğerlerinden daha fazla sivrilmiyor. Tam anlamıyla albüm yapılmış. Hit çıkarıp, popüler olmak için değil yani. Albümü dinlemeye başlıyorsun, sanki bir tane şarkı dinlemiş gibi hemen sonuna geliyorsun. Çünkü baştan sona emek verilmiş bir çalışma. Adamlar keyif alarak iş yapmışlar ki, keyif alarak, hiç sıkılmadan dinliyorsun albümü. İşte dediğim bu albüm anlayışı bizim müzik piyasasında hiçbir zaman oturmadı. Neden? Çünkü amaç para ve dolayısıyla şöhret olmak ve çok satmak. Bugüne kadar çok albüm beğendim ülkemizde çıkan ama TNK beni başka etkiledi. Belki Brit Pop yani İndie Rock'ı çok sevmemden ve bu grubun tarzının sevdiğim tarza yakın olmasından, belki de gerçekten ciddi müzik yapmalarından. Bu bir başlangıç olsun diyelim ve devamının gelmesini umalım. Bu albüm vesilesiyle grubun ilk albümlerini de dinledim ve o da aynı tarz, aynı sound, aynı kalitede. Gruba ellerinize, yüreklerinize sağlık demekten başka ne diyebilirim ki?

Bugünlerde en çok dinlediğim diğer albüm Nilüfer'in "Düet 13" albümü. "Düet 12"yi çok sevdiğimi söyleyemem. Ama "Düet 13"te seçilen şarkılarla, şarkıcılar, gruplar, düzenlemeler öyle güzel örtüşmüş ki, şarkıların önceki versiyonlarını resmen silip-süpürmüş. Düzenlemeler ne sert Rock olmuş, ne de çok Pop. Pop Rock ama kıvamında bir Pop Rock. Bazı şarkılarda şarkıcılar resmen Nilüfer olmuş, bazı şarkılarda da Nilüfer düet yaptığı sesler gibi söylemiş. Bu benzeme işi en çok Emre Aydın ile yapılan düette ortaya çıkıyor. Sanki Emre Aydın değil de Nilüfer söylüyor zannediyorsun. Gerçekten ikisinin sesi de aynı ton ve renkte. Bir şarkıda da Nilüfer sanki Vega olmuş. Çok samimi bir albüm olmuş. Albümden hiç bıkmamamın sebebi de farklı ve tam istenilen şekilde düzenlemelerin olması. "Dünya Dönüyor" ve "Her Yerde Kar Var" orjinal hallerinden farkı düzenlenip söylenmişler. Gruplar ayrıca resmen kendi tarzlarına benzetmişler şarkıları. "Eğrisi Doğrusu" Manga şarkısı gibi olmuş. Bazı şarkılar da şarkıcıların sesine öyle oturmuş ki. Sanırım kendilerine en çok gidecek şarkıları seçtiklerinden bu kadar mükemmel bir uyum olmuş hem şarkılarla, hem de Nilüfer'le. Nilüfer de sanki ilk defa şarkı söylemeye başlamış gibi heyecanlı bir sesle söylemiş şarkılarını ama altında ne büyük bir profesyonellik yattığı da o kadar ortada ki. Nilüfer resmen artistik yapmış albümde. Bu albümü bu kadar sevebileceğim hiç aklıma gelmezdi. Bu albümle Nilüfer'den severek dinlemediğim bazı şarkıları bile çok sever hale geldim desem inanır mısınız? Mesela "Şov Yapma", mesela "Kavak Yelleri"... Bu arada Feridun Düzağaç'ı bile sevdim! Nilüfer çok cesaret gerektiren bir işe girişmiş ama altından da süper ötesi kalkmış. Ben ülkemizdeki yeni jenerasyon düzenlemeleri çok başarılı bulmadığım için Cover'ları pek sevmem ama bu albümdeki düzenlemeler ojinallerinden daha iyi olmuş desem. Mesela "Hatıralar Hayal Oldu". "Başıma Gelenler"i hiç sevmezdim ama Gece versiyonu o kadar tatlı hale getirmiş ki şarkıyı. Aynı çarpıcı güzellik Kargo grubu düeti "Yaşamak Ne Güzel Şey"de de var. "Agora Meyhanesi" Zakkum'un söylediği kadar hiç güzel olmamıştır sanırım. Nilüfer'in ilk söylediği zamanlarda geri planda kalmış şarkılar bile öyle sivrilmiş ki... Mesela Çilekeş "Değişir Dünya"yı baştan yaratmış. Demek ki el elden üstün, her şarkının da eninde-sonunda bulduğu gerçek bir sahibi de oluyormuş. Çok mükemmel olmuş bu şarkı. Özellikle vokaller. "Dokun Bana"ya yorum yapmak istemiyorum şimdilik. Beni hiç uçurmadı desem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder