19 Ocak 2013 Cumartesi

Sıradan Bir Gündü

Sıradan bir gündü benim için her zamanki gibi. İçimden geldiği gibi yaşama keyfimden dolayı kişisel sorumluluklarımı ihmal ettiğim uzun bir süreçte, zorunlu sorumluluklarımı yerine getirdiğim günlerden biriydi. Her şey de yolundaydı. Aslında sorumluluklardan kaçan bir yapım yok. Ama içinde yaşadığım kültür benim hassas ve çekingen yapımla örtüşmediği için, zorunlulukları yerine getirmek de içimden gelmiyor çoğu zaman. Yani bir anlamda yaşamak için arsız ve yüzsüz olmak gerekiyor.

Hayvan beslemek insanlara pozitif enerji verdiği için, uzmanlar hayvan beslemeyi uzun yaşama koşullarından biri olarak öneriyor ama aslında hayata pozitif bakmayı sağlamalarından önce, hayatı doğaya uygun yaşamayı da öğretiyorlar bize. Mesela biz insanlar sabırsız yaratıklarız. Sıramızı beklemeyi hiç sevmeyiz. Nedense hep kendimize veririz öncelik hakkını. Oysa ne farkımız var diğerlerinden. İşte hayvanlar bana beklemeyi de öğretiyorlar ama çok zor bir şey beklemeyi öğrenmek. Belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğim-iz  şey. Öğrenenler öğreniyor ama yaptırımlarla öğrenmiş gibi yapıyor onlar da. Yaptırımlar kalksa onlar da içgüdüleriyle kuralsızca davranmaya devam edeceklerdir.

Hayatta hiç düzeneğim olmadı. Bir düzen kuramadım, bir düzen sağlayamadım. Bir düzenim var da, keyfi bir düzenim var. Oysa daha başarılı, paralelinde daha kaliteli yaşamak için, yapısal önceliklerimizi terbiye etmeyi öğrenmemiz ve hayatta yapmamız gerekenlere eşit zaman ayırmamız gerekiyor (Pas tuttu bir çok şey benim için).

İçimizden geldiği gibi yaşamak güzel ama bunun bir sonu yok. Her günümüz birbirini tekrar ediyor. Zevk aldığımızı zannediyoruz ama belki de sadece alışkanlıktan ibaret. Keyfi yaşamayınca da gene mekaniğe bağlanmaktan kurtulamıyoruz ama belki farkında olmadan toplumsal bir faydamız oluyordur o zaman.

Belki dünyadaki en sorunsuz insanlardan biriyim ama her günüm kaygılar içersinde geçiyor. Kaygıları yaratan da benim. Çünkü kaygısız yaşamak istemiyorum ve kendime uzun vadeli meşgaleler yaratıyorum ama sonra yüzeyselliğim ve maymun iştahlılığımdan dolayı gene keyfi önceliklerime kaptırıyorum kendimi. Her seferinde bu son diyorum ama beni kaygılara sürükleyen bir meşgale yaratıyorum gene kendime. Sorumsuz yaşamak istiyorum ama yaşayamıyorum. Bir insanın yapısı neyse hayat boyu aynı şekilde devam diyor sanırım.

Beni meşgalelere de komplekslerim itiyor galiba. Bir çeşit hem kendime, hem de çevreme faydalı olarak varolabilme kaygısı. Oysa çok da hayatta ne kişisel, ne de toplumsal anlamda faydalı olduğum söylenemez. Bir şeyler yapmak, hiçbir şey yapmamaktan iyidir ama bazen de hayatın sorumsuz ve tembel bir şekilde tadını çıkaramamın üzüntüsünü yaşıyorum. Sorumsuz yaşarsam bunalıma sürükleneceğimi de biliyorum.

Ne zor şu hayatta iki arada bir derede kalmak. Her şeyi yapmak isteyip de, hiçbir şey yapmak istememek. Bazen çok şey istiyorum hayattan, bazen de ne istediğimi bilmediğimi fark ediyorum. Hayatı, hayata bakış açısını insanın yapısı belirliyor % 100.

Bazen hayatım çok garanti olacak ve çok kaygısız yaşayacağım diyorum ama hayatımı garanti altına alacak olan ne? Hayatım daha nasıl ve ne kadar garanti altına alınacak. Hadi alındı diyelim. Daha başka bir hayat mı yaşayacağım? Daha kaygısız ve huzurlu mu olacağım?

Bazen çok enerjik olup çok şey yapmak isteyip, bazen de her şeyden elimi-ayağımı çekip kış uykusuna yatma isteklerim beni kaosa itiyor. Sanki çukurdaymışım gibi düze çıkmak istiyorum. Oysa yaşamak istiyorsam hep çukurda olmam ve düze çıkma çabası içersinde olmam gerekiyor. O düzlüğe çıkınca zaten hayat diye bir şey olmaz. En azından benim için.

Çok hedefler ve bitmeyen, nihayetlenmeyen hedefler üzerine kurulu sanırım altından bazen kalkamadığımı hissettiğim benim hayatım. Hayatı biraz sadelikler üzerine planlamak en doğrusu sanırım. O zaman daha kaldırılablir ve keyifli olacağına inanıyorum. Keyfime göre yaşıyorum ama sorumsuz bir keyfi hayat istiyorum. O da benim elimde ama...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder