8 Ocak 2013 Salı

Şeffaflığın Olmadığı Ortamda Demokrasi Söz Konusu Bile Olamaz

Ben bir toplumun özel veya kamusal en küçük biriminin dahi hem toplumun, hem de Devlet'in birebir aynası olduğuna inanırım. Çünkü bunlar, yani Devlet ve toplum, tıpkı şeffaflık ve demokraside olduğu gibi birbirini oluşturur ve birbirini tamamlarlar. Bunun örneklerini de yaşamsal deneyimlerimizde canımız yandığı zaman çok net görebiliyoruz. Kendi başımıza gelmediği sürece antidemokratik keyfi uygulamalar hiç de umrumuzda olmayabiliyor. Bizler "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" atasözüyle duyarsız yaşam şeklini onaylamış bir Milletiz. Hayat küçük ayrıntılarda gizli olduğu ve gerçekler küçük ayrıntılarda daha net kendini gösterdiği için, son yaşadığım sorumsuzluk örneğini bloğumda dile getirmeyi de gereksiz bir detaycılık olarak düşünmüyorum.

İnsanlar kendilerini karşısındakinin yerine koyabilme yetisinden yoksun oldukları zaman, duyarsızlıkların getirdiği sorumsuzluklar da yaşamın her biriminde mutlaka ama mutlaka karşımıza çıkıyor. Belki de o yüzden çok paranoyağız-şüpheciyiz milletçe. Bir anlamda kendimiz edip, kendimiz de buluyoruz. Sorumsuzluk, duyarsızlık, dönüp dolaşıp kendi başımıza da patlıyor kaçınılmaz olarak ama uslanmıyoruz. Genelde böyle ama. Bir iki kere karşılaşılan bir durum olsa "her neyse" diyebiliriz.Yoksa hayatın her biriminde sorunlar yaşayıp rahatsız olmasam niye dile getireyim ki? Genelde dile getirilmemesiyse ayrı bir mesele, ayrı bir sorumsuzluk örneği. Kendimiz de aynı kafada olduğumuz için, pek üzerine gitmek istemiyoruz sanırım sorumsuzlukların. O yüzden yapılan haksızlıklara hep boyun eğmişizdir, hep boşvermişizdir ya. Sorumsuzlar da meydanı boş bulmanın fırsatıyla her zaman istedikleri gibi at oynatmışlardır, oynatmaya devam etmektedirler. Çünkü değişen hiçbir şey yok. Çünkü şeffaflık yok, çünkü demokrasi yok. En büyük cesaretleri karanlık. Bir türlü deşifre edilmiyor sorumsuzluklar bu karanlıklar yüzünden. Işığı da kimse yakmak istemiyor. Hepsinin işi karanlıkla yürüdüğü için, hepsi de karanlığa mahkum çünkü. Dolayısıyla kendimizin de katkısıyla hep karambole getiriliyor yaşamlarımız.

Hayatta sorumsuzluklar diz boyu olmasına rağmen, ben hayatı artısını-eksisini göz önünde bulundurarak yaşamayı göze almış birisiyim. Ama şikayetçi olmamam da söz konusu olamaz. Çünkü ben yapım gereği haksızlıklara sesimi yükseltmediğim zaman yaşayamam, o zaman yaşamdan vazgeçmişim demektir. Benim yaşama hakkım varsa, niye birilerinin hayatımı haksız bir şekilde gasp etmesine izin vereyim ki? Bir sessizlik bin sessizliğe sebep olacağı için bunun vebalini de alamam. Sadece bir kişiye yapılan bir durum olsa, zaten fazlasıyla telafi edilir sorumsuzluklar. Sorumsuzluklar normalleştirildiği için, düzeltilebilirliğine rağmen düzeltilmesi akıllara bile getirilmiyor. "Hata" deniyor, bahaneler uyduruluyor veya hiçbir şekilde kaale alınmayıp sorumsuzluklara devam edilip gidiliyor. Ne zaman sorumsuzun da canını yakacak noktaya gelirse, o sorumsuzluk miyadını doldurup, yeni sorumsuzluklara bırakıyor yerini.

Konumuza gelince... Ben bir sanat, özellikle müzik takipçisiyim. Hemen-hemen işe yarayacak her müzik albümünü ekmek-su gibi alırım. Çok kısıtlı imkanlarıma rağmen hayatta en büyük yatırımım müzik arşivim olmuştur. Belki bu ülkenin en büyük müzik arşivlerinden birine sahibim. Dolayısıyla küçük indirimlerden fırsatçılıklar da yapıyorum. (Hep gıptayla bakmışımdır müzik hakkında bir-iki satır karalayanlara tanıtım amacıyla albümler gönderilmesine.) İnternetten alış-veriş müzik tutkumun ekonomik yüküne indirim fırsatlarıyla "bonus" mahiyetinde iyi gelmişti. Bir yıldır yapıyorum internetten alış-verişi. Ve genelde de bir gün sipariş veriyorum, ertesi kargoya veriliyor, daha ertesi gün de paket bana ulaşıyor. Yani en fazla 3-5 günlük bir sürece tekabül ediyor. Olması gereken de bu değil midir zaten? Günlerce bekletilecek ve de gelip-gelmeyeceğinden emin olmadıktan sonra neye yarar indirim. Ama son siparişim 10 gün olmasına ve müşteri hizmetlerine hem telefonla, hem de mail'lerle ulaşmama rağmen hiçbir cevap alamadım. Alamadım derken mail'lerime zaten hiç dönmüyorlar da, telefonlarda da, "Siparişleriniz tedarik sürecinde ve presödüre uygun olarak işlemleriniz devam etmektedir" deniliyor sadece. Oysa ben siparişlerimin ne zaman geleceğinin derdinden çok, gelip-gelmeyeceğinden emin olmak istiyorum. Ve bana bir gerekçe sunsalar, hiç sorun etmeyeceğim. Müşteri hizmetleri sanki sadece şikayet ibarelerinin atıldığı bir kutu veya tele sekretere bağlanmış gibi. Müşteri hizmetlerinin vaad edilen hiçbir yardımı yerine getirilmiyor müşteriye karşı. Çok mu zordur "Şundan-şundan dolayı siparişleriniz gecikmiştir" diye yardımcı olmak? Gerçi onlara göre gecikme yok. Sözleşmedeki toleranslı Bir aylık keyfi maddelerine sırtlarını dayamışlar, sanki ben onlardan fazla bir şey istiyormuşum gibi, "İsteğiniz öncelikli olarak gerekli birimlere iletilecektir" deniyor. İndirimden faydalanalım derken, tele sekreterlerle, pardon müşteri hizmetleriyle yaptığım lüzumsuz görüşmeler yüzünden de astarı yüzünden pahalı hale geliyor alış-verişim bana. Görüşmelere "lüzumsuz" diyorum, çünkü gene kendi bildiklerini okuyorlar. Müşteri hizmetleri laf yani.

Hadi elinizde ürünler bulunmuyor diyelim. Neden hala satış kataloğunda yer alıyor. Not düşemez misiniz "Şu anda tedarik edilemiyor" diye. Bu konuda benim gibi kaç kişi mağdur durumda acaba? Hem nasıl olur da 15 gün önce piyasaya çıkmış müzik albümleri tedarik edilemez anlayamıyorum. Eğer bir sıkıntınız varsa, bunu söyleyin de anlayalım. Nasıl olsa paramızı hesabınıza yatırmışız. Elimiz-kolumuz bağlı. Bekleyeceğiz ama insanca bekleyelim. İnandırıcı gerekçelerle makul ve mantıklı bekleyelim.

Kim mi oluyor bu sorumsuzlar? Ülkenin en büyük müzik ve kitap mağazalar zinciri.

Kişisel sorunumu dile getirmemin sebebi de, toplumsal anlamdaki tüm sorunların, olumsuzlukların sebebinin, hayatın her aşamasında karşılaştığımız  ve başımızı en çok ağrıtan bu sorumsuzluklar olduğuna inandığım için. Müşteriye karşı sorumsuz olanların, insanlık adına da sorumsuz olmayacaklarının bir garantisi var mı? Hayat ve eylemlerimiz de insanlığa dair değil mi? Bugün alış-verişte sorumsuzluk yapan birisi, yarın kendine benzemeyen taraflarımdan dolayı ayrımcılık da yapabilir bana. Ayrıca insanlığın daha büyük ihtiyaçlarını yerine getiren hizmet sektörleri de aynı sorumsuzluğu göstermiyor mu? Hastanın arızalı bacağı yerine, sağlam bacağını kesen doktorlarımız olmuyor mu? O yüzden sorumsuzluğun küçüğü-büyüğü olmaz. Bana göre kişinin sorumluluğa dair gerçek karakteri, küçük sorumluluklara gösterdiği alakayla belli eder kendini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder