Google'ın bloğunu keşfedinceye kadar sadece kağıt üzerine yazıyordum ama deli gibi yazıyordum ama bunu kimse bilmiyordu. "Yazmak" diyince edebi değeri olmayan, terapi mahiyetinde içimin dışarıya ifadesi şeklinde karalamalardan bahsediyorum. Benim gibi toplumsallıkla tamamen ters bir edepsizde edebiyat ne gezer zaten. Benimkisi özgürlük düşmanlarına karşı bir isyan, içimdeki fırtınanın irtifasını keserek faydalı hale dönüştüren bir kendimi yatıştırma hali. Kağıtlara yazdıklarım daha fütursuzcaydı tabi. Bloğuma yazdıklarımda oto kontrolüm ister istemez çalışıyor. Ne de olsa heteroseksist bir dünyada yaşıyoruz. Yoksa tahrik edebilirim heteroseksizmi.
Bloğa yazmaya başladıktan sonra yazmadığım günlerde kendimi eksik hissetmeye başladım. Dolayısıyla da kendimi tekrar etmem kaçınılmazdı. Eşcinsellik konusunda da ne yazılabilir ki farklı olarak? Özneler değişiyor, şartlar değişiyor, mekanlar farklı oluyor ama heteroseksizme uymadığı için eşcinselliğe nefret hep aynı kalıyor. Homofobinin şiddetine göre de benim yazıların şiddeti iniyor-çıkıyor.
Yazdıkça eşcinsel hakları konusunda kendime güvenim daha bir artmaya başladı. Çünkü yazdıkça yeni bir şeyler öğreniyorsun, yanlışlarını buluyorsun, eksiklerini tamamlıyorsun. Çok seçenekli düşünmemden dolayı anlaşılmaz ve çelişkili taraflarımın farkındayım ama sormak, sorgulamak, düşünceleri açık uçlu bırakmak, aralarda doldurulabilecek boşluklar bırakmak gerektiğine inanıyorum ben. Tamam kesin olan doğrular da vardır ama esneklik payı bırakmanın kime ne zararı var ki? Ben homofobik miyim de "dediğim dedik" olayım. Gerçi öyleyim ama esneklik konusunda "dediğim dedik" değilim. Ama heteroseksizme karşı esnekliğim söz konusu olamaz.
Bulunduğum şehirde eşcinsel hakları mücadelesi konusunda yandaş bulamadığım için örgütlenemedik tabi ama bu bireysel bazda bir şeyler yapmam için bir engel değil, daha da bir itici güçtü benim için. Cesaret aldığım nokta da Kaos GL oldu her zaman. Her zaman diyorum ya, "Kaos GL olmasaydı ne olurdu halimiz acaba?" Yazdıklarımda eşcinselliğe tabiki de yeni bir şey katmam söz konusu olamaz. Zaten ne katabilir ki insan doğanın bir gerçeği olan cinsel yönelime, eşcinselliğe. Katılacak bir tarafı da yok. Aynı cinsten insanların birbirini sevmesi. Bizimkisi bu doğal gerçeği kabul edemeyenlere karşı haklarımızı geri kazanma çabası, haklarımızı için birlik-beraberlik olabilmek adına cesaretlenme-cesaretlendirme çabası, eşcinsel gerçeğimize inanma-inandırma çabası.
Yazmanın en güzel tarafı insanın içini dökmesi, kendini ifade edebilme özgürlüğü ve paralelinde terapi mahiyetinde rahatlama ama "kaymaklı" tarafıysa uzaktan birilerinin kendisiyle, eşcinselliğiyle barışabilmesine küçücük de katkı sağlayabilmek. Yazıyorsun, yazıyorsun, yazıyorsun ama sadece yazıyorsun. Seni mutlu ediyor ama bir süre sonra insanın şevki kırabilir yaptıkları bir zikzak çizmezse. İşte beklenmedik anlarda yazdıklarınla ilgili ara-sıra geriye dönüşler oluyor. İşte o an örgütlenememenin üzüntüsü bir nebze hafifliyor. "Bir şey yaptım" diyorsun ve boşa kürek çekmediğini anlıyorsun.
Farkındayım yaptıklarımın, yazdıklarımın hiç önemli olmadığının. Herkes eninde sonunda kendisini keşfedecektir ama önemli olan insanları o keşifle buluşturabilmek, zaman kaybının önüne geçebilmek değil midir şu kısacık hayatta? Türkiye'de Yirmi yıl önce başlayan eşcinsel hakları mücadelesinin meyvelerini başlatanlar yiyemeyecek büyük ihtimal. İşte sadece bir neslin değil, nesillerin zaman kaybının önüne geçebilmek için önemli her anlamda mücadele. Bizde de Batı'daki gibi 40 kusur yıl önce başlasaydı eşcinsel hakları mücadelesi, üzerine tuğlaları koyabilecek bir temelimiz olurdu, "eşcinsellere eşitlik verilsin mi, verilmesin mi?" tartışmasını da çoktan aşmış olurduk. O yüzden bireysel bazda da olsa bütün engellere rağmen mücadele konusunda asla pes edilmemesi gerektiğine, umudun ise asla yitirilmemesi gerektiğine inanıyorum. Bizde mücadelenin bu kadar yavaş olmasının nedeni de işte bu umutsuzluk zaten.
Eşcinsellere kendilerine ve haklarına inanmaları konusunda durmadan umut aşılamalıyız. Bu bazen eşcinsellere karşı alttan alma şeklinde ve heteroseksizme durmaksızın yüklenerek ama eşcinselleri de hareketsizlikten dolayı eleştirmekten geri durmayarak olmalı. Herkesin içinden geldiği gibi yaşama hakkı vardır ama eşcinselse ve de eşcinsellik yok sayılıyorsa, nefretin kurbanı oluyorlarsa eşcinseller, pek de "bütün eşcinseller mücadele etmek zorunda değildir" düşüncesine inanmak istemiyorum ben. Mücadele sadece birkaç kişinin çabasıyla hedefine ne kadar ulaşabilir? Bizdeki yavaş ilerlemenin sebebi de eşcinselliğe inançsızlıktan ve kitlesel olarak örgütlenememekten kaynaklanmıyor mu? Herkes yanındakini eşcinsel haklarının mutlaklığına inandırsa halkalar upuzun bir zincire dönüşmez mi, ülke çapında bir ağ oluşmaz mı? Benimkisi de işte birisinin beyninde küçük de olsa bir kıvılcım oluşturabilmek. Bu kıvılcımın oluştuğunu görmekse vazgeçmemem konusundaki inancımı pekiştiriyor. Mücadele konusunda herkesin yapabileceği bir şey vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder