24 Ekim 2011 Pazartesi

Tercüman

Dünya biz ve ötekiler olarak iki kutba ayrıldığından, bütün politikalar o iki kesim üzerinden yapılıyor. Sonuçta ötekiler değişse de, varoluşumuz hep ötekiler üzerinden, ötekilerin üzerine basarak oluyor. Ülkemizde de durum aynı ve kutuplaşma belirgin olarak Kürtlük ve Türklük üzerinden yapılıyor. Kürt sorunu olmasa başka ötekilerimiz gene olacaktı. Zaten ötekilerimiz hep var, ulusal düzeyde olanı Kürtlükle ilgili olanı. Yoksa ötekimiz eşcinselinden kadınına, Ermeni'sinden Rum'una, ateistinden Alevi'sine hep var. Duyarlı olmayı ve kendimizi başkalarının yerine koymayı öğrenmediğimiz sürece de öteki üzerinden kendimizi gerçekleştirme sorunsalımız hep var olacaktır.

Güvenlik güçleriyle PKK arasında çatışma hat safhaya ulaşmışken ve devam ederken "Dünya" deprem doğasıyla sanki insanlara savaşı bırakmaları için bir fırsat sunuyor; Bir tarafta çatışma, bir tarafta çatışan taraflar arasında yardım seferberliği. Bu sadece ülkemizde geçerliliği olan ve halledilmesi gereken bir çelişki değil, bütün dünyada gördüklerimizin bir benzeri.

İşte tam sırası değil mi, silahları bırakmanın birbirimizden bir daha ayrılmamacasına kucaklaşmanın. Zaten biz birarada yaşamıyor muyuz 70 milyonluk kocaman bir aile olarak? Adımıza uluslararası arenada Konfederasyon denmiş, Cumhuriyet denmiş ne farkeder ki? Amaç eşit olarak yaşamaksa, bu talepler de eşitlik için değil mi? Yoksa biz maddi-manevi övündüğümüz eşitliğe karşı mıyız?

Depremde eşini ve dört aylık çocuğunu kaybeden babanın çaresiz feryadına duyarsız kalan var mıdır acaba? Bilmiyorum, belki vardır? Bu duyarsızlığa medya sağolsun, çok güzel tercüman oluyor. İki kadın sunucumuz (Üstelik kadın, çünkü ben kadın olmayı kafamda hep yüceltmişimdir. "Onlar annedir, halden anlar" diye düşünmüşümdür hep. Hatta kadınlar istese bu dünya barış içinde yaşar diye hayal etmişimdir. Yanılıyor muyum onu da bilmiyorum.) afet anında bile, özür dilerim ama bir güzel ötekileştirmişler Kürtleri. Tamam onlar Kürt ama insanlar. Siz hiç Kürtlerle oturup kalkmadınız mı, hiç onlara dokunmadınız mı, konuşmadınız mı, sohbet etmediniz mi? Kendimden biliyorum, hiç farkımız yok birbirimizden. Yaşam biçimini ötekileştirmek için sebep sayıyorsanız, hangi birimizin yaşamı veya düşüncesi birebir aynı ki? Beğenmediğimiz farklılılar kendi aramızda da çatışma sebebimiz değil mi? Tartışırız, konuşuruz, anlaşmaya çalışırız ama bu birilerini ötelemek, başka dünyanın insanı haline getirmek için yeterli bir sebep midir Tanrı aşkına?

Bir sunucumuz "Deprem her ne kadar Van'da da olsa hepimiz üzüldük", bir diğeri de "O taş atanların eli kırılsın" demiş. Sunucularımızı ayıplamıyorum. Göz önünde bulunanlar bile duygularını kitlelere itiraf etmekte behis görmüyorsa, varın gerisini siz düşünün.

Çağdaş Gazeteciler Derneği sunuculardan biri hakkında Türk Ceza Kanunu'nun "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" başlıklı 216. maddesinden dolayı dava açacakmış. Açsın. Açılmalı da. Ama haksızlıklara karşı susmanın duyarsızlık olduğunu bile-bile tercümanların-sunucuların duygularını açığa vurmasına, sanki hiç beklemiyormuş gibi şaşırmamalıyız. 70 milyonluk vicdanlarımızı ne zaman yargıya çıkaracağız acaba? Medya eşcinselleri ayrımcılığı, ötekileştirilmeyi hak ediyormuş gibi haber yaparken ve sadece toplumun eğlence unsuruymuş gibi dalgasını geçerken Çağdaş Gazeteciler Derneği neredeydi acaba? O zaman hiç kimse sesini çıkarmıyordu. Eşcinseller insan değilmi de kin ve düşmanlığı, aşağılanmayı hak ediyor acaba? İnsanlar iki kişi üzerinden günah çıkartacağına, içlerindeki nefreti temizlesin.

En büyük rahatsız olduğum konu da yardımların samimiyetsizliğinden çok, afet anında devreye girmesi. Yardım sadece ekmek, su mu olmalıdır zor zamanda yapılan? Ondan yani deprem öncesinde yapılabilecekler yapılsa, emek verildiği için belki toplumun dile getiremediği, bastırdığı itiraflar yüzünden tercümanlarının göz önünde pot kırmasına gerek kalmayacak bile. Çünkü gerçekten üzüleceğiz o zaman.

Umarım bu deprem iki halk arasında barış için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder