28 Ekim 2011 Cuma

İnsan Niçin Nefret Eder?

Bir kere nefret, nefret edilen tarafla hiç alakalı değildir, olmamalıdır da. Çünkü bir şey nefret edilecek özelliklere sahip olsa bile, insanın içini nefretle kirletmesinin sağlıklı bir tarafı yok. Çünkü içinde taşıdığın negatiflikle huzursuz olacaksın. Tabi bu nefreti sadece kendi içinde barındırarak sadece kendine zarar versen, "kişinin kendi sorunudur" diye geçiştirebiliriz ama kusacaksın, nefretinle taraf toplayacaksın ve nefret duygularına birilerini hedef göstereceksin.

Bu nefretinle haberin bile olmadan birilerinin öldürülmesine sebep olacağın hiç aklına gelir mi? Gelir. Çünkü zaten içindeki nefreti bu kan ve şiddetle yatıştıracaksın. Bu bir anlamda nefretle beslenme şeklidir. Yoksa insanın nefret gibi olumsuz taraflarını iyilikle, güzellikle törpülemek varken, niye işin kolayına kaçsın ki?

Birileri olumsuz bir şey söyleyince hemen üzerine atlayıp onaylarız, benimseriz. Bayılırız ötekileştirmeye. Sanki öteki olmayınca biz olmayacağız. Dedikoduyu eleştiririz ya, aslında dedikodu dedikleri birilerine iftira atmak olsa gerek.

Nefret bazında bir olumsuzluğu bir ırka, renge, dine, cinsiyete, cinsel yönelime yükleriz ya, aslında yapısal olan bizim kendi huyumuzdur ve uzak durulması gereken, nefret edilmesi gereken ve de tedavi edilmesi gereken biz kendimizizdir. Bir insanın iyi veya kötü olması ne olduğuyla, nerede doğduğuyla alakalı olsa, o zaman bir ülkede, bir kıtada doğanlar veya tamamen erkekler veya tamamen kadınlar kötü olurdu. Her ırkta, her dinde, cinsiyette, cinsel yönelimde iyisi de vardır, kötüsü de vardır. İyiliği veya kötülüğü bir gruba yükleyip, herkesi iyi veya kötü diye sınıflandıramayız.

Nefret nefreti doğurur, besler, büyütür. Sen birilerinden nefret ederken, nefretinle zarar verirken, nefret ettiğin kişilerin, "haklısın" demesini mi bekliyorsun. Nefret söylemini nereye kadar görmezlikten gelebilir ki ötekileştirilenler? Aleyhinde nefret söylemleri seni öldürme noktasına geldiyse, yaşamak istiyorsan karşılık verecek, koruyacaksındır kendini elbet.

Çatışmaların, kavgaların çıkma sebebi aslında hep içimizdeki nefret yüzünden. Yoksa mal-mülk-toprak bahane. Sevdiğimize-nefret etmediğimize gönül rahatlığıyla verdiğimiz maneviyatı ve maddiyatı ötekileştirdiklerimizden esirgiyoruz. Onlara da versek barış olacak oysa. Demek ki biz barış istemiyoruz. Barış sözde kalan, olumuz taraflarımızı saklayan, kendimizi iyi gösterme riyakarlığı. İstense barış neden olmasın ki. Parayla satılmıyor ya. "Barış-alım" dedin mi, barışılır istedikten sonra.

Nefret kişisel bir durumdur ve kitlelere mal edilemez. O yüzden nefretin törpülenmesi, iyileştirilmesi, profesyonelce veya sanat gibi kişisel gelişim araçlarıyla tedavi edilmesi, sevgiye, barışa dönüştürülmesi şarttır.

İletişim çağındaysa nefreti bertaraf etme fırsatı varken, ne yazık ki kendi kişisel nefretimize medyayı da malzeme etmekte hiç behis görmüyoruz. Hatta nefret bu hızlı iletişim sayesinde virütik bir şekilde daha hızlı yayılıyor, hatta-hatta anında aşılanıyor uygun zemin varsa kişilerde.

Nelerden nefret ettiğimiziyse, ne olduğumuz belirliyor. Dindar bir toplumsak karşı din mensuplarından, aşırı milliyetçiysek diğer ırklardan, heteroseksistsek önce eşcinsellerden, sonra kadınlardan nefret ediyoruz. Uluslararası Hrant Dink Vakfı tarafından dört ayda bir hazırlanan Medyada Nefret Söylemi İzleme Raporu'nun 7'ncisine göre medyada sırasıyla Hristiyanlar, Yahudiler, Ermeniler, Kürtler, eşcinseller ve kadınlar nefret söylemine malzeme olmuşlar.

Heteroseksizm öyle zararlı bir illet ki, varoluş dayanaklarını olmazsa-olmaz olarak insanlara empoze ediyor, içselleştirilen bu değerler üzerinden insanlara kaybetme korkusu aşılıyor. Biz de saf-saf "bu değerler olmazsa yok oluruz" korkusuyla bu değerleri korumaya çalışarak, onlar üzerinden nefret yoluyla "şu olarak, bu olarak" varolmaya çalışıyoruz.

Oysa hiçbir şey olmamalıyız, gerektiğinde ayrımcılığa maruz kalanların yanında olmalıyız. Çünkü bir kategoriye dahil olarak kendimiz olmaktan vazgeçiyoruz, kendimiz olarak yaşayamadığımız gibi bir de heteroseksizmin çıkarlarına alet olup nefret suçuna ortak oluyoruz.

Nefretin önüne geçilmesi için bütün farklılıkların yasal olarak tanımlanması ve her türlü ayrımcılığın nefret suçlarına dahil edilmesi gerekiyor. Mesela eşcinsel bir erkek cinsel yöneliminden dolayı nefret cinayetine kurban gidiyor ama yasalar onu bedensel yapısına göre erkek olarak değerlendirdiği için nefret suçu olarak görmediği gibi, geleneksel yapıya göre eşcinselliği tahrik unsuru olarak değerlendirip, cezayı hafifletebiliyor bile. Bu da nefreti meşrulaştırıp körüklüyor, yeni nefret suçları doğuruyor kaçınılmaz olarak.

Adana'da yapılan bir anketteyse "En İstenmeyen Komşu" eşcinseller çıkmış. Sonucun 18-23 yaş arasında yapılan bir anketten çıkmasıysa geleceğimiz açısından çok daha korkunç.


***

Dünyada dengelerin sağlanması için her şeyin eşit olarak bölünmesi, bölüştürülmesi gerekiyor. İki ucu birbirine eşit olmayan kumaş parçasını sürekli ortadan keserek ters yönde ekliyorum ve yatay parçalardan oluşmuş dikey yeni bir parça oluşuyor ama uçları birbirine eşitleniyor. Ekli bir parça oluyor ama sonuçta işe yarıyor. Emek verildiği için de yer değiştirmiş desenler ve renkler göze daha hoş gelebiliyor. Başka alternatif de olmadığına göre zahmetine katlanacağız ve dünyayı eşit olarak paylaşacağız. Ama önce sevgiyi, sevmeyi karşılıksız vermeyi denememiz gerekiyor. Sonra hayatı paylaşmak çok daha kolay zaten. Kim sevdikleriyle paylaşmak, bölüşmek istemez ki bir şeyleri? Nefreti unuttuk bile. Sevgi ve emek olunca olunca kötü duygulara yer kalmaz çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder