İngiliz Reuters haber ajansı terör örgütünü isyancı olarak tanımlıyormuş. Sadece o değil tabi. Ama bir eylemin ne olduğunu şekli belirliyorsa, terörün de tanımı ortadayken, bir çok otorite, uzman, kişi de, uluslararası örgütler, kurumlar-kuruluşlar da bu konu da hemfikirken, insan öldüren-kan döken bir eyleme nasıl isyan diyebilirsin ki? Hadi diyelim senin dediğin gibi isyan olsun bunun adı. Bu yapılanı-insan öldürmeyi mazur gösterir mi? Bu yüzden elmayla armutlar da birbirine karışmaz mı? Kansız bir şekilde insan hakları için isyan edenlerin de aynı kefeye konulmasına sebep olmaz mı? O yüzden içinde yaşadığı ülkeyi koruyan güvenliğin annelerinin isyanına da kimse kulaklarını tıkayamaz.
Karşısında yer almıyorsan eli silahlı örgütlerin, hatta sesini çıkarmıyorsan, olaylar bu kadar sıcakken tepkilere hazır olmalısın. Zaten tarafsızlık diye bir şey olmaz. En küçük bir tepki veya tepkisizlik doğru veya yanlış algılara sebep olduğu için, sen tarafını açık-saçık belli etmediğinden dolayı algılar senin, tarafını belirleme hakkını elinden alır. Barış demek yeterli değildir doğru anlaşılmak için. Barış anlayışını göstermek zorundasın. Silah mı, konuşarak anlaşmak mı? Siz konuşarak anlaşmak ve barış diyorsunuz ama, silaha tepki göstermiyorsunuz? Karşı tarafın silahı aklınızda değil mi hep?
Cinsiyetçi bir toplumda eşcinsel olmak kadar zor hiçbir şey olamaz. Eşcinsel olmak Kürt olmaktan kıyaslanamayacak kadar zordur ve çok daha riskli bir kimliktir. Her şey olarak veya hiçbir şey olmayarak yaşayabilirsin. Yani hangi dilde, dinde, ırkta, renkte ve kültürde olursan ol, bu nefes almana ve yiyip-içip, uyumana, maddi-manevi kendini gerçekleştirmene engel değildir ama eşcinseller sırf doğalarındaki genetiksel bir yapıdan dolayı cinayet kurbanı oluyorlar. Üstelik resmi yönetim tarafından hedef gösterilerek. Ama bu benim elime silah alıp, dağa çıkmam ve insan öldürmem için yeterli bir sebep değildir. Konuşup anlaşma fırsatı verilmiyorsa, o fırsatı biz yaratmalıyız. Olayları küçük ve arka plansız düşündüğüm zannedilebilir ama ben her şeye rağmen iinsan-ca ve silahsız olarak düşünmek istiyorum, ölmek pahasına bile.
Çünkü kalabalığın içinde yalnız yaşamayı seviyorum, farklı kültürlerin birarada olduğu, birbirinden üstün, birbirine egemen olmadan insanca yaşamayı. Biliyorum bu kadar hümanistlik hayalperestlikten başka bir şey olamaz. Sorun da bur'da ya. Biz kardeşçe yaşamanın hayalini kuramıyoruz bile. Çünkü kurmak istemiyoruz. Tabi tuzu kuruluğun sığlığı olarak düşünecektir gene militarist milliyetçiler ama olsun. "Milliyetçil"er diyorum, çünkü zararlı milliyetçilik içinde silah ve ölüm barındıran militarist milliyetçiliktir. Bunu kim mi yapıyor? Terör yoluyla hak mücadelesi yaptığını iddia edenler. Haklıysan, haksızlardan iki adım daha fazla atman zor gelmemeli. Zahmete girmek istemiyorsan haksızsındır veya mücadele şeklin makul değildir.
Ben zaten din, dil, renk, ırk için mücadele edenleri anlayabilmiş değilim. Bunların ön plana çıkartılması, çığırtkanlığının yapılması değil mi savaşlar? Diyeceksiniz ki, baskı olunca onlar da özlük haklarını koruyorlar. Hayır, buna katılmıyorum. Herkesin derdi üstün olmak, egemen olmak. Hiçbirinde sınırların olmadığı kardeşçe yaşama duygusu yok. Hepsi birbirine nefretle bakıyor. Mağdur olan da, maruz kalanda aynı düşünceye sahip. Bu nefretin sebebi başlatana misilleme değil, içlerinde var olan bir gerçek. Çünkü mağdur olmak öldürme hakkını vermez kimseye. O zaman idama karşı çıkıp demokrasi anlayışımızla çelişmeyelim. İnsanlığı kazanmak için biraz daha çaba sarf etmeliyiz. İnsanlıktan başka ne kazanacak, ne de kaybedecek asıl olan hiçbir şey-imiz yok çünkü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder