22 Ağustos 2011 Pazartesi

"İş Görür mü?"; Eşcinsellik Bedensel Cinsiyetin İşlevine Engel Değildir.

Hikayeler birbirini tekrar ediyor ama özneler değişik. Bu da mücadele açısından daha yolun başında olduğumuzun kanıtı.

O da yolun başında daha, hem hayat hem de eşcinsellik açısından. "Evlenmeme engel teşkil eder mi?" diyor adını bile dillendiremediği eşcinselliği için. "İş görürü mü?" diye soruyor penisini kasdederek anlamadığımı zannedip.

Daha eşcinselliği bile bilmiyor ki, eşcinselliğinin doğallığına inansın. Çocukken yaşadığı bir deneyim sonucu eşcinsel olduğunu zannediyor. Aslında eşcinsel bile zannetmiyor kendisini. O görüldüğü üzere bir erkek. Kendi cinsine teslimiyeti duyulursa, öğrenilirse kan dökmesine sebep olabilecek, sadece cinsel ihtiyaç anında hissettiği ve gerçekleştirdiği bir kadınsılık. Bu konuda kulaktan duyma öğrendiği ve tek tesellisi de erkeğin içinde hem kadınlığın, hem de erkekliğin olduğu fikri.

Doğduktan sonra yaşam boyunca erkeklik bombardımanına maruz kaldığı için insanlar, ne olduğunu öğrenmek-keşfetmekten çok, ne olması gerektiğine koşullandırılıyorlar. İçlerinde kendilerine dair bir şeyin varlığını hissediyorlar ama onun bir yanlış olduğuna, şeytanın dürttüğüne, gerçekleştirirse ait olduğu dünyadan afaroz edileceğine inandırılmışlar.

"Birgün geçer" umuduyla erkek dünyayı denemek dışında hiçbir ihtimal bırakmamışlar kafalarının içinde. Toplumsal çevre baskısına başkaldırabilirler aslında ama başkaldırılması gerektiğine kendileri de inanmıyorlar. Başkaldırırlarsa kendilerini kazanacaklarını değil, eşcinselliğe-sapkınlığa-şeytana-yanlışlara yenileceklerini düşünüyorlar. Çünkü kendilerine yenilmenin galibiyet gibi ödüllendirileceğini, erkekliğin muteberatını biliyorlar.

Belli bir süreçten sonra da öğrenmek, değişmek, kendinle barışmak o kadar kolay, hatta mümkün olmuyor. İçselleştirilmiş homofobinin kırıntıları bir yerlerde hep kaldığı için, eşcinselliğe cephe alabiliyor, kendisiyle savaşa sebep olan erkekliği savunabiliyor. Erkeksever oldukları gibi, eşcinselsavar da olabiliyorlar ezberleri tutmayınca. Çünkü ne kadar hak özgürlüğüne muhtaç olup bunu arzusuyla yanıp-tutuşsalar da, tam anlamıyla bunu istemiyorlar. Heteroseksizm egemenliğinde-kontrolünde bir eşcinsellik istiyorlar. Evet yanlış duymadınız. Eşcinsellerin çok büyük çoğunluğu tam olarak eşcinsellere hak ve özgürlük istemiyor. İsteseler talep ederler. Bunun alternatifi yok.Çünkü tam anlamıyla açık-özgür bir eşcinsellik onları kabak gibi ortaya çıkaracak.

Hani, "Daha toplumumuz-Türkiye, buna yani eşcinselliğe hazır değil." diyorlar ya, aslında hazır olmayan kendileri. Sanki toplum dedikleri başka bir gezegende yaşayan topluluk. Kendi kendilerini en baştan soyutluyorlar zaten toplumun dışında tutarak. Oysa bu toplum da kendisi gibi, kendisine inanmayan bireylerden oluşuyor. Hepsi de kendilerine inançsız olunca erkek egemen sistem de fazla çaba sarf etmeden, kendiliğinden tıkır-tıkır işliyor.

En kötüsü ve acısı da kendi kendilerine verdikleri savaşı toplum baskısı zannetmeleri. Kimse bir şey yapmadan, kendi kendilerini ötekileştiriyorlar. Ne kadar görünürde çoğunluğa dahil gibi olsalar da, eşcinsellik toplum tarafından kabul edilmez paranoyasıyla tam anlamıyla entegre olamadıkları ve olamayacakları için, kendi kendilerine yaptıkları baskının suçunu toplumsal baskı olarak adlandırıyorlar. Toplumsal baskı da içinde yaşanılan toplumun bir parçası olarak insanın kendi yarattığı bir baskı sayılmaz mı zaten? Bu baskı için hiç mücadele etmezsen, sorumlusu da kendin sayımaz mısın? Toplumsal baskı bahanesiyle eşcinsellerin kendi özgüvensizliklerini toplum üzerinden yenmeye ve aklamaya çalışmalarıysa, tamamen kendilerini kaybetmelerine sebep olacaktır kaçınılmaz olarak.

Arada kalmışlık insanın kendi özgüvensizliğinden, kendinden emin olamamışlıktan kaynaklanan ve toplumsal baskı olarak bireye geri dönen bir ötekileş-tiril-medir. Hayatta arada kalmışlık kadar zor bir şey olamaz. Aslında safları belli insanların ama kendi kabuklarını beğenmeyecek kadar uzaklar, yabancılar kendilerine. Bunun da çevresel sebebi, heteroseksizmin varlığını sağlamlaştıran en büyük etken de olan, bireylerin aile kurumlarında tek tip ve cinsiyetçi olarak yetiştirilmeleri.

Eğer cinsellik, eşcinsellik ilköğretim çağından itibaren normal olarak öğretilirse, homofobi ancak o zaman sorun olmaktan çıkar. Ama buna heteroseksist sistem korkaklığından dolayı cesaret edemez. Çünkü bu sistem yanlışlar üzerine kurulu. Doğrular çocukluktan itibaren öğretilirse yerle bir olur heteroseksizm ve ne aile kalır, ne de erkek egemenliği.

Eşcinsellik biyolojik-bedensel-fiziksel cinsiyetin işlevine engel değildir ama cinsel yönelimin yanlış kullanımı, mesela eşcinsellerin dayatmacı bir şekilde karşı cinsle-kadınlarla (kadın eşcinsellerin de erkeklerle) beraber olmaları sonucu psikolojik olarak yıkıcı, çok büyük olumsuzlukları zararları vardır. Ama bireylerin topluma cinsiyet olarak kendilerini ispat etmenin zorunluluğu karşısında bu sorunlar görmezlikten, bilmezlikten gelinir. Tedavi yöntemi de şimdilik-şu anda, ancak gizli-saklı kaçamaklarla kendini gerçekleştirmekten ibarettir, sonrasında pişmanlık da duyulabilen, öğrenilirse "ben biterim" baskısı yaşatan. Yani bir taraftan bedensel olarak iyileşmeye-tatmin olmaya çalışılırken, bir taraftan da psikolojik olarak yıkım aynı şekilde devam etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder