10 Nisan 2020 Cuma

10 Nisan 2020 facebook notlarım

Kurduğum bazı cümleler ironik ve de mesaj amaçlı oluyor, yanlış anlaşılmalardan dolayı özür dilerim!

Öldükten sonra arkamdan "top Halil desinler" falan derken, burada eşcinselliğin utanılacak bir şey olmadığını anlatmak istiyorum. Yoksa ben öldükten sonra kimin ne dediğinin benim için ne önemi olabilir ki? İroni yaparak veya mesaj vererek yanlış anlaşılmalardan dolayı tekrar özür diliyorum...

Bugün pazar yeri girişinde Pamukkale belediyemiz maske dağıtıyordu pazara maskesiz girilmediği için. Dergilere bakmak için markete giderken Çınar camisi önünden geçtim. Cami önünde sigara içien orta yaşlarda bir adama poli sen gel dedi. O an anladım polisin maskesiz olduğu için onu yanına çağırdığını. Ben de polise doğru yöneldim. Sen değil dedi bana. Biliyordum. Amacım, polisin vatandaşa ne diyeceğini bildiğim için, maske konusunda yönledirme yapacaktım. Polise Pelitibağ pazar girişinde maske dağıtıyorlar, oradan alabilir dedim. Polis adama sen ne yapıyorsun burada dedi. Adam belki de maske zorunluluğundan haberdar değil. O da sigara içiyorum deid. Ben artık uzaklaştığım için daha neler konuştuklarını duyamadım... Şunu demek istiyorum... Polisler devlet görevlisi de olsa vatandaşa sen yerine siz diye hitap etmeli bence ama şu da bir gerçek; vatandaşlarımız da kibar davranışı suistimal etmeye meyilliler...

Bazı türküleri, birileri söyleyinceye kadar en çok sevdiğim şarkılardan olmaz. Yorum çok önemlidir. Bu daha önce güzel yorumlanmadığı anlamına gelmez ama ben bu türküyü Çiğdem Karaman'dan dinleyince, bu türkü onun için yapılmış sanki dedim. Artık benim için Eleşkirt Türküsü denilince ilk Cigdem Karaman gelecektir aklıma. Çünü yanık söylüyor ve de tam kıvamında söylüyor...

Ölmeden önce beni mutlu eden şeylerden birisi, ülkemizde artık eskisi kadar artık etnisite kutuplaşması kalmadı gibime geliyor veya ben mi öyle hissediyorum bilmiyorum. Suriyeliler, İranlılar veya daha bir çok milletten insanlar son yıllarda ülkemize çok gelince önceki etnisite zenginliğimiz, yeni gelenlere karşı kardeş olduklarını falan mı hissetmeye başladı acaba? Sonuçta bölgesel farklılıklarımız olsa da, aslında aynı coğrafyanın havasını teneffüs ediyorduz. Ne kadar yabancı kalabiliriz ki birbirimize? Gene mi fazla iyiniyetli düşünüyorum bilmiyorum ama en azından ben böyle hissediyorum. Bu arada Suriyelileri ötekileştirdiğim falan zannedilmesin. Sonuçta hepimiz insanız. İnsanın bana göre milliyeti, vesairesi olmaz; iyisi veya kötüsü olur; o da her milliyette vardır.

KADIN KILIĞINA GİRİNCE KADIN MI OLUNUYORMUŞ; BİLİMİN DE DAMINA KOYDULAR!

Ay buna çok güldüm. Yeni bir akım başlamış. Virüslü zeminleri yalayıp yaşlıların suratlarına tükürüyorlarmış... Yaşlılar ne yapıyor acaba o anda? Sakın yanlış anlaşılmasın, gülmem yaşlılara falan değil, ki ben de yaşlıyım zaten, olay çok komiğime gitti.

ATATÜRK KARŞITLARI HURAFİK BİLGİLERE İNANACAĞINA, NUTUK'U OKUSALARDI, DÜŞÜNCELEİR GENE DEĞİŞMEZDİ; ÇÜNKÜ ÖNCE KAFALARININ ONARILMASI GEREKİYOR!

Bedia Akartürk'ten sonra klasik formdaki türkücülerimizden en sevdiğimdi Nuray Hafiftaş. Şükriye Tutkun'u apayrı seviyorum tabi ama o daha çok deneysel bir sanatçımız...

12 milyon işsiziyle açlıktan intiharların olduğu bir ülkede Türkiye'nin dış ülkelere yardım politikasıyla övünmesi gülünç!

Hayvanları korumak adına mesajlar veriliyor, yasalar çıkartılıyor, hayvanları koruma dernekleri falan var ama hepsi hikaye, hepsi göstermelik. Ama gerçek hayvanseverler hayvanlar için bir şey yapmaya kalktığında deli gözüyle bakılıyor. Hayvanların yasalardan ve derneklerden önce bakıma ihtiyaçları var. Bunun için duyarlılık gerekir. Ama yaşadığımız süreçte duyarlılık istenilen seviyede değil ve kimse samimi değil bu konuda. O yüzden gerçek hayvanseverlerin çığlıkları duyulsun, onlar aracılığıyla hayvanların mama ve barınma gibi ihtiyaçları karşılansın. Resmi kurumlarda gerçek hayvanseverleri dinleyen birimler açılsın, gerçek hayvanseverlere ulaşılsın. Evde süs mahiyetinde bir kedi beslemekle veya özgüvensiz egoların saldırgan köpek beslemesiyle veyaVeya tosbağa veya timsah beslemesiyle asla hayvanseverlik olmaz...

Nasıl bir aile, nasıl bir gelecek, nasıl bir uygulama..?
Etrafıma bakıyorum, bilinçsiz anne ve babaları, hatta daha öteye geçen çocuklarını görüyorum.
Eğer gelişmiş bir toplum, sağlıklı ve sosyo ekonomik olarak yeterlilik düzeyinde yaşayan bireyler olmak istiyorsak...
1. Nüfus planlaması yapılmalı; proje kapsamında çocuk yapılmalı; Kaç doktor, kaç öğretmen, kaç hukukçu, kaç mühendis vesaire açığı varsa o kadar çocuk yapılmalı. Yani ben bir düzine çocuk istiyorum, kimse karışamaz diyemez bir kimse; senin çocuklarının yükünü ben çekmek zorunda değilim. Ben tek kişi aynı şekilde yükümlülüklerimi yerine getireceğim devlete hizmet veya vergi olarak, ama sen sosyal yardım kapsamında bana asalaklık yapacaksın öyle mi; yemezler!
2. Dogmatizmden arındırılmış, tamamen bilimsel bigiye dayalı bir eğitim sistemi! Herkes maneviyatını evinde gerçekleştirsin. Çünkü maneviyat ruhlarımızı doyuruyor ama karnımızı değil; Havaya el açınca rızık falan gelmiyor; geçin artık bunları, veya bunu yaymayın dışarıya!
3. Çocuklar 7 yaşına gelince, ailelerinden ayrı şeffaf duvarlı, dogmatizmden uzak, sağlam eğitimlililerin başlarında bulunduğu yurtlarda yetiştirilmeli. Kitap okuma, spor yapma, sanatsal faiyetlerle uğraşmak gibi alışkanlıklar kazandırmalı onlara. Çünkü sağlıklı bir psikoloji için bunlar şarttır. Bir kere böyle yerlerde yetişen çocuklar, kötü şeyleri örnek almayacaklar sigara alkol gibi. En azında nezaket çerçevesinde davranmasını öğrenecekler; ana babadan örnek aldıkları gibi vurdulu kırdılı, hayt-huyt, langır lungur düzeysiz olmayacaklar... Bir kere ayrımcı olmayacaklar, kimseyi ötekileştirmeyecekler... Sevgi mi dediniz; güldürmeyin beni; hangi ailede şiddetsiz sevgi var veya sevgi bile var mı; açlıktan başka, imkansızlıktan başka çocuklar ne görüyor ki..? İşte böyle ortamlarda yetişen çocuklar nefret duygusu ile yetişmeyecekleri için, sevgi dolu olacaklar. Aileler sevmedikleri şeyleri çocuklarına göstererek, onlara nefret duygusu aşılıyorlar. Aileleriyle hafta sonları, belli saatler çerçevesinde pedagoglar eşliğinde görüşebilirler. Burada hayvanları örnek alabilir insnalar; çünkü hayvanlar, yavrularını büyüttükten sonra, onları bağımsız bırakırlar. İnsanlar gibi geniş aile olup götgöte yaşamazlar.

DÜNYA BİR LABORATUVAR, İNSANLAR DENEK! Mİ!!!?

Ne zaman virüs çıkacağı önceden söyleniyor, sonra ne zaman biteceği öngörülüyor. İnsanlarla resmen oynuyorlar. Gel de inanma bir proje olduğuna. Resmen bir açık hava deneyi yapıldı gibi. Ölenler de gerçekten ölmedi veya başka bir sebeple mi öldü? Çünkü çevremde ne Korona'ya yakalanan var, ne de Korona'dan ölen! Sadece maskeli insanlar görüyorum! Hani hüngür ağlayan ölen yakınları, ölüm döşeğinde virüsten kıvrananlar falan var ya EVDE KALIN diyen; bu rolleri için kaç lira aldılar diye merak ediyorum. Veya virüsü yayan Amerika gibi güçler, diğer ülkeleri bu açık hava deneyine kaç liraya ikna ettiler? Kaç kişi senaryoya dahil oldu, kaç kişi izleyici? Böyle bir film vardı hatırladığım kadarıyla... Olayın arka planından haberi olanlar ve olmayanlar! Deneyin ikinci aşaması; bu manipülasyonla ekonomi nasıl seyreder, ekonomik bozukluktan kaç kişi ölür, sanırım!

Bazı yabancı gruplar ve şarkıları dünyada tınlanmazken, müzik kültürünün çok evrensel olduğuna inanmadığım ülkemizde hit olmasının sebebini çok melodik veya bizden tınılarla benzeşmesi olarak açıklayabilir miyiz? Aynı Evgeny Grinko gibi Kadebostany'i de sanki ülkemizden çıkmış sanatçılar gibi en çok bizde seviliyorlar. Mesela "Don't Speak" ve "Stop" şarkıları... Mesela Tanita Tikaram, Black, Tracy Chapman... Müzikte tuhafız biraz! Kendimizden bir şeyler bulduğumuz kesin! Sandra Kim'i falan starlaştırmıştık zamanında... Sonra Alman Sandra, ya CC Catch'e ne demeli? Kim Wilde! Tamam bunlar başka ülkelerde de öyle veya böyle sevildi ama bizde başka bir sevildiler... Modern Talking'in cenneti değil miydi ülkemiz? "La Is la Bonita" ülkemizdeki kadar hiçbir yerde sevilmedi. O kadar sevildi ki, orjinalinde olmamasına rağmen, Madonna'nın "Who's That Girl" filminin Türkiye kopyasına bile koyuldu şarkı... Veya İsveç'ten Jay Jay Johanson ne alakadır? Bu adam 2020'de ne yapmıştır diye baktım Youtube'a; şarkısının altına yapılan 7 yorumdan biri Türkçe; Allah senden razı olsun!

Biz ülke olarak müzikte, sanatta, giyimde falan GAYimsi şeyleri seviyoruz; ne kadar erkeksi olsak da, kız işi diye küçümsesek de!

Jay-Jay Johanson ülkemizde çok seviliyor ama bilmeyenlere ısrarla tavsiye olunur. Marc Almond kadar değerli bence! Morrissey kadar hatta!

Suzi kızım günler sonra eve döndü. Evi terk etmemiş, demek ki sadece biraz özgür yaşamak istemiş. Aslında sürekli özgür yaşamak istiyordu...

ACİD JAZZ
Club jazz olarak da bilinen asit caz; caz, soul, funk ve disko unsurlarını birleştiren bir müzik türüdür. Asit caz, 1980'lerin ortalarında RARE GROOVE trendiyle Londra kulüp sahnesinde ortaya çıktı ve ABD, Japonya, Doğu Avrupa ve Brezilya'ya yayıldı. Bizde en bilinen grup Jamiroquai'dır bu anlamda... Aslında ismen yabancı olan bir çok müzik türünü biliyoruz. Bunu sevdiğimiz sanatçılarla açıklayınca, "aaa, evet" oluyuruz!

İçimdeki en büyük uhde, bir müzik dergisi çıkarmayış oluşumdur. Oysa çocukluğumdan beri bu hayalle yaşadım. Belki önümüzdeki yıllarda dijital bir müzik dergisi çıkartırım! Şu eşcinsellikle ilgili bir şeyler yapma mücadelem 20-30 senemi aldı! Başardım mı; çevremde açık bir eşcinsel olup, dik durabilmek de bir başarıdır!

Bazı grupları çok severiz ama onları hit yapacak ve uçuracak bir şarkıları en fazla cover şarkılarla olur. Örnekte olduğu gibi...

Şu anda bütün dünyada bir numara olan bu rap şarkıya bu sabah itibariyle çaresizce ben de teslim oldum; geçmiş olsun, müzik ruhuna senin de fatiha olsun Halil!

Resim yapmak emek ister, çaba ister, sabır ister... Bir gün benim yapmak istediğim tarzda resim yapan Gregory Little ı gördüm. Çok özgür resim yapıyor... Resim gibi resim... Teşekkürler Gregory...

Türkiye virüs olayında bilinçli davranıyordu; taa ki sokağa çıkma yasağına kadar; karantinada olduğumuz için zaten ihtiyaçlarımız dışında sokağa çıkmıyorduk, sokaklar bomboştu ve haftasonu tatil olduğu için, daha da tenha olacaktı sokaklar, daha önceki karantina haftalarındaki gibi. Ama marketlerin kapalı olduğu saatte sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi sanki bir çuval inciri berbat etti. Herkes ekmek ve yumurta alabilmek için açık bakkal dükkanı arıyordu. Kuyruk oluştuğu için virüs mesafesi falan kalmamıştı ortada. Bugüne kadarki meydana gelmeyen bir yakınlaşma olmuştu bir anda. Yasağı ilan edenler bunun böyle olacağını tahmin edemiyor muydu? Etmesi gerekirdi. E o zaman karantina, sokağa çıkma yasağı falan hikaye. Amaç sağlıksa, alınan kararlar düşünülerek alınmalıydı. Geçmiş olsun!!!

"Hükümet istifa" çığlıkları yükselmeye başladı. Bu iktidar ne yapsa her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor. Karantina varken gerçekten sokağa çıkma yasağı ne oluyor ki? Amaç ne anlayamadım. Bir de gerçekten neden şimdiye kadar sokağa çıkma yasağı olmadı da, 1 aydan sonra sadece 2 günlüğüne böyle bir karar alınıyor?

İnsanlarımız artık hükümeti eleştirmeye bile korkar hale geldi. Hükümet istifa diyemiyor çoğu açıkça!

İletişim Başkanı, sokağa çıkma yasağına uyun, sosyal mesafeyi daraltmayın demiş. Sokağa çıkmayınca sosyal mesafe mi olur zaten?

Koronavirüs konusunda bir insan olarak üzerime düşeni yaptığım inanıyorum. Sorumluluk kabul etmiyorum hiçbir konuda!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder