13 Mayıs 2019 Pazartesi

Dündemden kalanlar!


Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran’da tekrarlanacak İstanbul seçimlerindeki rakibi Binali Yıldırım, hatta cumhurbaşkanı Erdoğan değil, bizzat YSK olacak gibi görünüyor. YSK’nın kendi içtihatlarıyla çelişen ve hukukçuyum diyen hiç kimsenin hukuk terimleriyle açıklayamadığı seçim iptal kararı, AKP rejiminin seçimle demokratik sınırların içine çekilebileceğini ümit eden muhalefetin, kendini bir kez daha hakemi bizzat AKP tarafından belirlenmekle kalmayan, kuralları oynanırken değiştirilebilen bu oyunun içinde bulmasına yol açtı. YSK’nın iptal kararını açıkladığı pazartesi gecesine kadar, CHP ve millet ittifakının bir kez daha bu oyunda figüran olmayı kabul etmesinin doğru bir seçim olmayacağını, gerçekte seçim olmayan bir seçimi boykot fikrinin muhalefet tarafından ciddiyetle değerlendirilip uygulamaya konulması gerektiğini düşünüyordum. Ama o gece “bir şey oldu”. Kılıçdaroğlu’nun “böyle bir şey olabilir mi?” diye sormasına fırsat kalmadan İmamoğlu iftar sofrasında kimseye hakaret etmeden, mağduru oynamadan, suçlamadan sakince konuştu; “birileri yanlış yapacak, eksik yapacak, çok kötü işlere karışacak ama biz hep beraber umudu, güzelliği ve iyiliği taşıyacağız. Merak etmeyin her şey çok güzel olacak” deyiverdi.
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/05/13/istanbulda-bir-seyler-oluyor/?fbclid=IwAR2yJ-vgLgtn2Ac1br3h38RdsGvPWuM6_pHYbb7TH7kn3A7S71Pe0qms0U0

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, saldırıya uğrayan Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ'ı ziyaret etti. Hastaneden çıkarken açıklama yapan Kılıçdaroğlu, "Polisin failleri süratle yakalayıp yargıya teslim etmesi lazım. Türkiye nereye gidiyor" dedi.

Ayşe Kulin'den Erdoğan'a: Sabrın bittiği yerdeyiz!
Yazar Ayşe Kulin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslendi: Gençlerin sabrı tükenmesin.
Şu anda ülkemin Cumhurbaşkanı sizsiniz. Başvuracağım merci de dolayısıyla sizsiniz. Hangi suçla suçlandığımızı bilmeden, darbey­le terörle hiç ilgimiz yokken yalan ihbarlar­la, sahte delillerle işimizden, mesleğimizden atılmadan ya da uzun yıllara mahkûm edilme­den, keyfi kararlarla işimizin, emeğimizin eli­mizden alınmasına duçar kalmadan, kadın ol­duğumuz için hırpalanmadan, örtülü veya kısa etekli kadınlarız diye aşağılanmadan, en adi suçları işleyip sırf tarikat mensubu olundu­ğu için cezasız kalanlara katlanmadan, onu­rumuzla yaşamak istiyoruz. Hakkın, hukukun, adaletin hüküm sürdüğü bir ülke umut etmek istiyoruz.
https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/05/11/ayse-kulinden-erdogana-sabrin-bittigi-yerdeyiz/?fbclid=IwAR18s76aoCG9xn6RDvVoBjEUHCkA2ZiMQkhIprplZkrSaDvuP8pFX5RpCH4

Sanatçı Cahit Berkay, SESAM tarafından ödül törenine davet edildi. Berkay'ın İmamoğlu'na desteğini açıklamasının ardından, yetkililer ödülü başka bir gecede vermeye karar verdiler.

Canan Kaftancıoğlu 31 Mart gecesini ve AKP'nin gerçek yüzünü öyle güzel açıklamış ki; özellikle AKP'ller duyun ki aklınız başınıza gelsin!

ERDOĞAN’IN ETRAFINDAKİLERİ YANINDA TUTMAK İÇİN İSTANBUL’A İHTİYACI VAR

Az önce AKP’nin İstanbul ısrarı için “onlar açısından meselenin siyasi kısmı ekonomik kısmından daha önemli” demiştiniz. Oysa muhalifler tarafından yapılan değerlendirmelerin çoğunda büyükşehir belediyesinin önemli bir sermaye aktarım kaynağı olduğuna vurgu yapılıyor…

Elbette İstanbul’un ekonomik ve idari rantı çok önemli. Ama bundan çok daha önemli olan, İstanbul’un sembolik ve siyasi anlamı. Çünkü İstanbul’u kazanan siyasetler, bir sonraki süreçte Türkiye siyasetinde güçlü bir biçimde var olmuşlardır. Keza geçmişten bu yana, bir siyaset için İstanbul’u kaybetmek çöküş anlamına gelmiştir. Emin olun AKP ve özellikle Cumhurbaşkanı için de aynı anlam söz konusudur. O yüzden 31 Mart sonuçları kabullenilmemiştir. Sizin de gözlemlediğiniz gibi Erdoğan kendi kitlesinde neredeyse “yarı tanrısal” olarak görülen gücünü koruyabilmek için kaybetmediğini göstermek zorunda. Nitekim 31 Mart sonrasında etrafındakilere durun, nereye dağılıyorsunuz demek zorunda kaldı. Çünkü seçim sonucunu gören etrafındakilerin bir anda gevşeme, dağılma duygusuna girdiğini hissetti. Erdoğan’ın etrafındakileri yanında tutmak için İstanbul’a ihtiyacı var.

31 Mart akşamından itibaren Erdoğan, İstanbul’un kaybını kabullenmiş gibi görünüyor, büyükşehir için zafer ilan etmiyordu. Sizce Erdoğan’ı İstanbul’u geri almak için atağa geçiren ne oldu?

Seçim akşamına gelmeden önce, geçmişteki gibi İstanbul’u da bir oldu-bittiyle alacaklarını düşündüler. Seçim gecesi, hâlâ kaynağı belli olmayan Anadolu Ajansı’nın verilerin yüzde 96’sını 1,5 saatte girip, kendi sistemlerinde oylar başa baş geldiği anda veri girmeyi kesmesi bunun bir parçasıydı. Bizim elimizdeki veriler ve YSK veri girmeye başladığı anda, İmamoğlu önde olmasına rağmen Binali Yıldırım’ın panik halde çıkıp “kazandık” demesi, keza İstanbul il başkanlarının, veriler İmamoğlu’nu önde gösterdiği halde çıkıp “biz 3 bin 870 oyla kazandık” açıklaması yapması, ardından da apar-topar İstanbul sokaklarına “teşekkür” bilboardları giydirmeleri, “seçim gecesi bu işi bitireceğiz” niyetlerinin birer yansımasıydı.

Peki bunu niye o gece yapamadılar?

O gece için hesaplayamadıkları bir şey vardı. Biz 31 Mart seçimlerine hakikaten planlı, programlı ve ne yapılması gerektiğini bilir şekilde çalıştık. Islak imzalı tutanakların elimizde olması, seçim gecesi Ekrem Bey’in, bizim, il örgütümüzün, genel merkezimizin doğru bir şekilde yönetmesiyle AKP o gece işi bitiremedi. Oysa sabah çıkıp “atı alan Üsküdar’ı geçti” diyecek, geri kalan tüm itirazlar teferruat olacak ve işi bitireceklerdi. Fakat biz o gece oyları ve sandıkları koruyarak, oyunlarını bozduk.

Ama sonuçta YSK seçimi iptal etti.

Evet, YSK darbesiyle seçim iptal edildi ama en azından bu aleni oldu. 23 Haziran’da hiçbir şey yapamayacaklar. Çünkü İstanbul halkının iradesi Ekrem İmamoğlu’nun temsil ettiği anlayışı istiyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu irade sandığa yansıyacak. Bu kadar net!

Peki AKP’nin İstanbul’u tekrar kaybetmesi geleceği açısından ne tür sonuçlar doğurur?

AKP İstanbul’u tekrar kaybettiği an çil yavrusu gibi dağılır. Çünkü onları çok uzun zamandır bir arada tutan tek şey Tayyip Erdoğan’ın yenilmezlik duygusu ve yarı tanrısal olarak algıladıkları siyasi gücü. İstanbul’u tekrar kaybettiklerinde o güç kaybolacak. Onları bir arada tutan bir diğer şey ise, ne yazık ki yıllardır oluşturdukları ekonomik rant. Bu rantı da yitirdiklerinde nasıl dağılacaklarını göreceksiniz.

Peki seçim iptali için yoğun çaba sarf eden MHP açısından kaybedişin sonucu ne olur?

MHP’yle ilgili bir şey söyleme ihtiyacı duymuyorum. Çünkü uzun zamandır AKP’nin koltuk değneği olmanın ötesinde hiçbir işlevi yok. AKP’yle beraber Türkiye siyasi tarihinde yerlerini alacaklardır.

31 Mart öncesi ve sonrasında şahsınıza ve partinize yönelik karşı propagandanın en önemli ayağı, HDP’yle, hatta Kandil’le beraber hareket ettiğinize yönelik iddialardı. Sizce iktidar 31 Mart’ta seçmende karşılık bulmayan bu söyleme 23 Haziran öncesinde tekrar başvurur mu?

Dediğiniz gibi, 31 Mart’ta bu söylemin bir karşılığı olmadığını gördüler. Az öne de söylediğim gibi vatandaş artık oluşturulmak istenen algıyla gerçekte olanları çok iyi ayrıştırıyor ve gerçeklere göre hareket ediyor. Üstelik bu işi o kadar absürt hale getirdiler ki, sözlerinin hiçbir hükmü kalmadı. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi ve her kesimi terörist ilan eden bir iktidarın sözünün ne kadar hükmü kalabilir ki? Bugün ben, yarın muhalif bir gazeteci, başka bir gün bir akademisyen, sokaktaki vatandaştan pazarcıya kadar herkesin terörist ilan edildiği bir coğrafyada bu dilin karşılığının kalmadığını herkes gördü. HDP de halkın iradesiyle seçilmiş milletvekilleri tarafından parlamentoda temsil edilen bir partidir, Selahattin Demirtaş da halk iradesiyle seçilmiş bir milletvekilidir. Şahsıma yapılan saldırılar nedeniyle söylüyorum: Selahattin Demirtaş’la bir fotoğrafım var diye bana PKK’lı vs, diyorsanız, vatandaş bunu niye dediğinizi çok iyi görüyor. Halkın oylarıyla seçilmiş insanlarla fotoğraf vermek, bir siyasetçinin savunmaya bile gerek duymayacağı bir şeydir. HDP’li siyasetçiyle de fotoğraf verebilirim, AKP’li siyasetçilerle de bir araya gelip fotoğraf verebilirim. Bunlar üzerinden siyaseti kurgulayıp, algılar üzerinden insanları düşmanlaştırıyorlar. Bu hedef göstermeler üzerinden geçmişte kitlelerini konsolide edebiliyorlardı. Ama ben hem iş yerim hem de siyasi kimliğim nedeniyle farklı siyasi kimliklerle sürekli bir aradayım. Bu kadar hedef gösterdikleri, düşmanlaştırmaya çalıştıkları Canan Kaftancıoğlu’nu gidip bir de kendi mahallelerinde sorsunlar. Bakalım onların sözüne mi, yoksa ben ve benim gibilerin sözüne mi daha çok itimat gösteriliyor.

Size yönelik karşı kampanyanın bir ayağı da Gezi isyanı. İstanbul’taki seçim tekrarı sürecinin bir kısmı da Gezi’nin yıldönümüne denk geliyor. Gezi sizin açınızdan ne anlam ifade ediyor?

Gezi direnişi, siyasi görüşüne bakılmaksızın herkesin siyasi otoritenin yarattığı baskıdan nefes alamadığı bir dönemde yaşandı. O dönemde herkes, kendi nefes alamadığı alanında tepkisini haklı bir şekilde ifade etti. İnsanlar, politik bir ortaklık duygusu olmadan, sadece özgürlükleri için, artık yeter diyebilmek için o direnişi gerçekleştirdi. Gezi, bu toprakların gördüğü en barışçıl, spontane gelişmiş bir halk direnişiydi.
Eğer o gün Erdoğan da doğru bir siyasi okumayla toplumun, oradaki vatandaşların Gezi Parkı’nda cisimleştirdikleri özgürlük talebini dinleseydi, süreci yaşanan hale getirmeseydi hiçbir sıkıntı yaşanmayacaktı. Fakat o dönem FETÖ’yle işbirliği yaparak Gezi sürecinin hem Türkiye hem de kendi siyasetlerine olumsuz yansımasına sebep oldular.

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/05/12/canan-kaftancioglu-akp-istanbulu-tekrar-kaybettigi-an-dagilir/

AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım Esenler’de katıldığı iftar programından çıkarken, bir vatandaşın “Seçim neden iptal edildi?” sorusuna “Çok basit, çünkü çaldılar” şeklinde yanıt verdi.

Cem Yılmaz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cem Yılmaz’ı bundan sonra sevemem” açıklamasına cevap verdi: Ben bir halk kahramanı değilim. Herkes herkesi sevsin. Sevemeyen gayret etsin.

HDP'nin Diyarbakır kongresinde konuşan Eş Genel Başkan Temelli, "AKP-MHP blokunu bir kez daha yenmek istiyor musunuz? Onun yeri bu annelerin yanıdır" çağrısında bulundu. Temelli, 'demokrasi ittifakı' seçeneğini yarattıklarını söyledi ve "Şimdi bu seçenekte buluşma zamanı. 23 Haziran sadece bir belediye başkanlığı seçimi değil, bir demokrasi referandumudur" dedi.

İstanbul seçimlerinin iptaline gerekçe gösterilen 'kamu görevlisi olmayan sandık kurulu çalışanları' anlattı: Başkanlığını yaptığım sandıkta AK Parti birinci çıktı... 16 Nisan ve 24 Haziran'da da, hemen hemen 10 seçimde gönüllü oldum. O zaman ilk benim FETÖ'cü olmam lazım... Geçen gün "Sandık göreviyle ilgili paranız yatacak" diye aradılar... O sandıklarda kesinlikle bir şey olamaz, neredeyse 25-30 kişinin önünde açılıyor...
https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/05/12/istanbulda-kamu-gorevlisi-olmayan-sandik-calisanlari-anlatti-banka-cagirdi-ak-parti-birinci-cikti-24-haziranda-da-gorev-yaptim/?fbclid=IwAR3HDpQCO3Urst8F94m5JEkX59FLcdsbArbxJ1ZWmRRFKXp4HflcjU3DhNA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder