15 Mart 2017 Çarşamba

Gerçek eşcinsel aktivizmi, eşcinselliği gündelik hayatın içine karıştırarak mümkündür


Gay arkadaşım şeker komasına girip hastaneye yatalı 15 gün oldu. Yarın çıkacak bir aksilik olmazsa. Neyi farkettim biliyor musunuz arkadaşımı hastanede ziyarete gelenlerin benim dışında hepsinin heteroseksüel olmasından dolayı... Arkadaşım, hayat dengesini kurabilen, sağduyulu, yeni çağı yakalayabilen, çalışan, yaşam mücadelesi veren bir X kuşağı mensubu ve 90'ların eşcinseli olarak kimliğine sahip çıkmış, bunu saklamamış ve kendisini çevresine eşcinsel olarak kabul ettirebilmiş bir kişi o yılların neredeyse tüm eşcinselleri gibi. Aramızda evlenenler de oldu ama genellikle ayak diredik ailemizin, çevremizin ve toplumun evlilik baskısına karşı. Bu neslin en önemli özelliği ne biliyor musunuz eşcinsellik mücadelesinin fitilini de ateşleyen; eşcinselliklerini sokağa taşıyabilmesi. İnternetin olmadığı dönemde bizler şehrin en işlek caddelerinde, meydanlarında toplanıyorduk eşcinsel görünürlüğümüzle ve toplumun yer altına ittiği eşcinselliği gün yüzüne çıkarıyorduk. Türkiye genelindeki eşcinsel hareket de 90'ların ilk çeyreğine denk düşer. Bizim şiddete maruz kalmalarımız bile eşcinselliğin kabulünün en önemli parçasıdır. Biz çünkü eşcinselliği hayatın içine taşıdığımız için şiddete maruz kaldık, ayrımcılığa maruz kaldık, kimimiz de nefret cinayetine kurban gitti... Biz en gerçekçi ve de en doğru eşcinsel hakları aktivizmini yaparak başladık mücadeleye; hayatın içine taşınmayan üniversitelerde akademik bazlı konferanslar vermedik, bu tür konferanslara çağrılmadık bile. Çünkü biz hayatın eşcinselleriydik; mürekkep yalamış ve doktor reçetesindeki gibi anlaşılmaz kelimelerle konuşmuyorduk, akademisyenlerin hayallerindeki eşcinseller değildik, AMAAA... Bizler kanlı canlı nakşettik eşcinselliği toplumun zihnine. Daha o yıllarda travestiliğe geçiş yapılmamıştı heteroseksizmle kirlenmediği için düşüncelerimiz. Hepimiz eşcinsellerdik yolunu şaşırmamış olarak Bülent Ersoy örneğine rağmen. Sonra tüketim çağı bizi ordan oraya savurdu ruhumuzda var olan söndüremediğimiz arzularımız yüzünden. Bir yol çizdik kendimize travesti olarak, çalışma hayatının birer ferdi olarak, öğrenci olarak, vesaire olarak... Ama öteki olarak da olsak bir kimliktik artık eşcinsel yönelimimizle. Biliniyordu eşcinselliğimiz ve kimse bize klişe heteroseksist yaşamı dayatamıyordu. Evlen dediklerinde eşcinseliz diyebiliyorduk veya evlenmiyorduk bir açıklama yapmasak da; bazı arkadaşlarımız heteroseksizmin pençelerinden kurtaramasa da kendini. Hala yaşıyoruz eşcinsel olarak veya heteroseksizmin LGBTİ tanımlıları olarak, hala mücadele ediyoruz eşcinsel hakları için öyle veya böyle. Çünkü bizim görünürlüğümüz bile başlı başına bir aktivizm. 50 yaşıma merdiven dayadım ve hayatın içindeyim hala ama günümüz 20'lik eşcinselleri hayatın içine dahil edemiyorum ne yazık ki. Ha'di gelin badminton oynayalım, tenis oynayalım, şu sanat etkinliğine gidelim diyorum ama ikna edemiyorum. Biz aydınlıkta yaşamayı seçmiştik; onlar karanlığa gömdüler kendilerini. Ben şu anda 20 yaşımda olsam var ya (Gerçi 20'likten eksik bir enerjim olduğunua da asla inanmıyorum), içimdeki enerjiyi tahmin bile edemiyorum. 90'lı yıllarda planlı - programlı bir aktivizm mi vardı.?! Postaneden mektup gönderilen internetsiz bir dönemde mücadele azmimiz vardı. Bu bir duyarlılık meselesidir gönülden gelen; çıkar ve kariyer işi değildir. Kıskançlık ve hazımsızlık asla barındırmaz. Niye 2020'li yıllara yaklaşırken hala güç birliği yapılamıyor? Çünkü heteroseksizm kol salmış LGBTİ'lerin beyinlerine, kapitalizm ele geçirmiş zihinleri ki her şey çıkar üzerinden işliyor. Herkesin varoluşu insanlık ve haklar üzerinden değil mevki ve kariyer üzerinden olduğu için egolar dur durak bilmiyor. Mücadele bir ruh meselesidir; boş zamanlarda gerçekleştirilen bir hobi değil. En başta inanmak gerekir kendine, bilmek-tanımak gerekir kendini, özgüven gerekir, dürüst olmak gerekir, samimiyet gerekir... İşte aktivizm budur. Eğer bizler 90'ların çocukları olarak hala bir araya gelebiliyorsak, bir şeyler yapmaya çalışıyorsak, bu hayatın içinde eşcinsel olarak varolmamızla, kendimizi eşcinsel olarak kabul ettirmemizle alakaldır. Hala eşcinsel denilince, eşcinsel olarak 50'li yaşlarına dayamış bizler akla geliyorsak, hala bizler işaret ediliyorsak, hala bizler mücadele veriyorsak, bizler hayatın içinde eşcinsel olarak toplumu dönüştürmeye ve eşcinsellik hakkında önyargıları yıkmaya çalışıyorsak, bu konuda insanları bilgilendirmeye çalışıyorsak gerçek eşcinsel hakları aktivizmi bu demektir. İbneler-toplar ahlaksız bir şekide bayram yapıyorlar diye engellemelere rağmen sokaklarda ve akademilerde yılda bir veya birkaç defa da olsa farkındalık yaratılmaya çalışılsın ama bizim aktivizmimiz asıl evimizin içinden sokaklara, işyerlerine, okullara kadar hayatın içine karışarak olmalı. Bizlerin tuzu kuru değil, sadece inancımız ve özgüvenimiz kuvvetli. Şov yapmıyoruz, eşcinselliğimizin müdafasını yapıyoruz. Görünürlüğümüz şöhret budalalığı falan değil, egosal değil; sadece tüm LGBTİ'lere hayatın içine karışabilmeleri için cesaret verebilmek. Şunun şurasında kaç yıllık ömrümüz kalmış; tek derdimiz eşcinsellik adına hak mirası bırakabilmek. Günümüz heteroseksüellerinin eşcinselliği kabul oranı LGBTİ'lerin özgüvenleirnden daha güçlü biliyor musunuz? Bunun sebebi de günümüz eşcinselleirnin hala daha çok bilinçli olmamaları. Hala daha sosyal medyada falan "profilin ne?" seviyesindeler. Güçlü iletişimi leyhlerine çeviremediler ne yazık ki; yatak odasına hapsetti onları bu kolaylık. İnternet kesilince de karanlıkta boğulacaklardır büyük ihtimal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder