22 Ağustos 2015 Cumartesi

"Küpe tak ama sallanan olmasın..."

"...Eşcinsel ol ama açık olma"



Bu hafta çok samimi bir havada gerçekleştirdik LGBTİ ve Aileleri olarak toplantımızı...
Bir kaç LGBTİ dostumuz dışında LGBTİ'lerden oluşan 20 kişilik bir katılımla gerçekleştirdik...
Daha önce Türkiye Kayseri'de mülteci olarak bulunan ve şu an Kanada'da yaşayan ve tıp okuyan bir lezbiyen katılımcımız vardı Denizli'deki arakadaşı vasıtasıyla... Denizli'deki LGBTİ ortamının o dönemki Kayseri ortamından çok daha iyi olduğunu söyledi... LGBTİ toplantılarında lezbiyen katılımcıların azlığından şikayetçiydi... Bu sadece Türkiye'de değil bütün dünyada böyleymiş... Bir LGBTİ etkinliğinde 10, 20 veya en fazla 100 lezbiyen katılımcı olurken, geyler 10 binlerce oluyordu... Neden..? Bu konuyu da tartıştık... Neden geyler dışındaki LGBTİ katılımcılar azınlıkyatdı etkinliklerde... Ülkemizde heteroseksist bir düzende yaşadığımız için kadın kadına yaşamalar cinsellik olarak düşünülmediği için, düşünülse de cinselliğin hangi tarafının rahatsız edici olduğunu gözönünde bulundurduğumuzda o kadar göze batmıyordu lezbiyenlik. Lezbiyenler de bu rahatlığın verdiği rahatla belki de pek zahmete girmek istemiyorlardı... Çünkü eşcinsel hakları mücadelesinde belki oklar onlar üzerine de çevrilebilir ve hedef haline gelebilirlerdi... Zaten açık olmadan yaşıyorlar ve böyle bir aktivite onların kimliğini ortaya çıkartabilir ve yakın çevrelerini duruma ikna etme çabasına girmelerine sebep olabilirdi... Eşcinsellik açık bir şekilde olunca kadın eşcinselliğinde de reddedilebilir çünkü... İranlı kadın LGBTİ'ler İran'da lezbiyenlerin hapisle cezalandırıldığını söylüyorlar; transseksüellere böyle bir yaptırım söz konusu olmasa da. Hatta geyler idamla cezalandırılsa da lezbiyenlerden daha aktif bir yaşamlarının olduğunu söylüyorlar...

Bu haftaki toplantımıza katılımcı LGBTİ'lerin profiline bir göz atacak olursak... Aslında sadece geylere dayalı katılım olmuyor toplantılıarımıza... Geylerin dışında bedenleriyle barışmış trans kadınlar (Ne yazık ki kadın görünümünde transseksüeller katılmıyor toplantılarımıza... Bunun nedenini onlara sorduğumda, vakitlerinin olmadığı şeklinde izah ediyorlar durumu... Haklılar... Yaşam şartları çok zor çünkü... Herkes ekmeğinin derdinde...) ve şaşırtıcı şekilde ve sayıda trans erkekler katılıyor toplantılarımıza... Bu akşam da iki trans erkeğimiz vardı... Önce Yiğit'in hikayesine değineceğim kısaca... Yıllarca üstü kapalı şekilde yaşamış kimliğini... Hayattan soğuma noktasına bile gelmiş anlaşılamadığı için. Bizim oluşuma katıldıktan sonra önce babası dışındaki tüm aile bireylerini yüzleştirdi transseksüelliğiyle... Babasının asla kabul etmeyeceğine inanıyordu. Geçen hafta Denzili LGBTİ ve Aileleri bireyleriyle ailesi ziyaret edilip babası da bu konuda ikna edilince, şimdi her şey yoluna girmiş. Artık dönüşüm süreci başlıyor ailesinin maddi ve manevi desteğiyle... Ben hep demiyor muyum; konuşmadan nereden biliyorsunuz ailenizin kabul etmeyeceğini..? Homo/transfobi çevreden çok kendi kafamızın içinde... Tamam kabul etmeyecek aileler de var... Ama bir çok aile konuyu biliyor ve sadce yüzleşmek istemiyor... Yiğit için artık yeni bir dönem başlıyor...
Diğer trans erkek arkadaşımızın da ailesi biliyor konuyu ve sadece kabul etmek istemedikleri için konuyla ilgili olarak yüzleşmek istemiyorlarmış... Arkadaşımız geçiş sürecine başlamış ve bu süreçte yaşadığı sıkıntılar yüzünden üniveriste hayatını yarım bırakmış. Çocukluğundan beri trans erkekliğinin farkındaymış ve ailesi 12 yaşında psikoloğa götürmüş... Ama hiçbir şey onu yolundan döndürmemiş...
Bu trans arkadaşımıza, transların bedenlerine bu kadar takıntılı olmalarının nedenini sordum... Bu toplumla mı alakalıydı yoksa doğuştan gelen net bir uyumsuzluk muydu..? Batı'da yaşasaydın geçiş sürecini yaşar mıydın? diye sordum... O da... Geçiş sürecinin, özellikle bedensel geçiş sürecinin çok meşakatli olduğunu biliyorum... Özellikle resmi prosedürlerle uğraşmak bile başlı başına bir yıkım yaşatıyor insana... Mesela Batı'da trans kimliğini alabilmek için doğurganlık özelliğinin olmaması şartı aranmıyor ama bizim önce yumurtalıklarımızı aldırarak doğurganlık özelliğimizi yitirmemiz gerekiyor. Ameliyat sonrası da hem tatmin açısından hem de sağlık açısından alabileceğim verimin düşüklüğünü de biliyorum... Belki Batı'da yaşasaydım bedenime bu kadar kafayı takmazdım, dedi...

Benim bedenimle barışık olduğumu ve penisli bir kadın olarak çok mutlu olduğumu, doğanın beni penisli kadın olarak yarattığını, eğer penisimi aldırsam asla tatmin olamayacağımı, eksik bir kadın olacağımı, hatta ilişkilerimin benim için tecavüzden ibaret olacağını söyleyince, bir LGBTİ annemiz (biseksüel annesi ve toplantılara çocuğuyla geliyor ve çocuğunu cinsel kimliğini daha öğrendiği ilk günden beri destekliyor ve oluşumumuzun ana öğelerinden biri şu anda) beni anlayamadığını söyledi. Çünkü toplumsal cinsiyet o kadar şekillendirmiş ki beyinlerimzi... Erkek penisli olmalı, kadın vajinalı... Oysa doğada böyle bir tek tiplilik yok işte...

Ve... İkiz kardeşleri olan lezbiyen ve geylerimiz vardı toplantımızda... Lezbiyen kardeşimizi ailesi kabul etmişti ama gey kardeşimizi ailesi kabul etmiyor... Aslında ailesi biliyor geyliğini ama onlar da konuyla ilgili olarak net bir şekilde yüzleşmek istemiyorlar... Ailesi sürekli uyarıyormuş tarz ve davranışları konusunda... Mesela annesi diyormuş ki... Küpe tak ama sallanan küpe takma... Aslında bu şu demek oluyor... Gey olabilirsin ama bunu açık bir şekilde yaşayamazsın... Veya ikiz kardeşi uyarıyormuş biraz daha erkeksi olması için... Bir konunun altını çizmek istiyorum... Aileler ne zaman boyun eğiyor çocuklarının eşcinselliğine biliyor musunuz..? Umutlarının tükenmeye yüz tuttuğu süreçte... Gerçi o umut hep devam ediyor ama belli bir yaştan sonra, özellikle evlenme yaşı geçtikten sonra çocuklarının eşcinselliğinden vazgeçmeyeceklerini anlamaya başlıyorlar ve konu belki masaya yatırılıyor (eşcinseller isterse eğer) veya yüzleşilmeden sessiz bir şekilde kabullenişe geçilerek hayat o şekilde devam ediyor... Toplum baskısı olmasa belki yüzleşilecek ve kabullenilecek...

Toplantılarımızda kimliklerimizi tanımlarken eşcinseliz veya heteroseksüeliz diyoruz... Oysa cinsel yönelimlerimiz dışında bir de cinsiyet kimliklerimiz var... Mesela erkek bir eşcinsel, ben eşcinselim, diyor ama cinsiyet kimliği ne? Ona göre erkek ama ne kadar erkek..? Kendi üzerimden anlatayım konuyu daha önceki yazılarımda değinmeme rağmen... Ben bedensel olarak erkeklere ilgi duyuyorum ama o bedenin içindeki cinsiyetin hiç önemi yok... Hatta kadın olursa kibar olacağı için daha tercihim oluyor... Cinsiyet kimliği olarak da kendimi asla erkek olarak hissetmiyorum... Kadın mıyım; olabilir... Cinsiyet kimliğim "seven ve sevilen"... Ama bunu erkeklik veya kadınlık olarak dışarıya yansıtma derdinde değilim... Ne kadınım feminen olmalıyım, ne de kadın değilim biraz daha erkeksi olayım derdindeyim... Çünkü bedenimle ve kendimle, kimliksel anlamda her şeyimle barışığım ve olduğum gibi görünme taraftarıyım... Ama toplumsal cinsiyet kurallarının egemen olduğu toplumlarda, bazı geylerde eşcinselliklerini gizlemek için bir erkeksileşme arzusu, bazı geylerde de belli bir cinsiyet sınıfına ait olma kaygısı veya erkek olamıyorsam feminen olayım derdi oluyor... Oysa bir eşcinselin cinsiyet kimliği olarak belli bir tarzının olması gerekmiyor giyim kuşam veya davranış tarzı olarak... İçinden nasıl geliyorsa öyle davranmalı... Ben inanıyorum ki gelecekte cinsel kategorilerin olmadığı kimlikler olacak... Bu toplantıda bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi kimlik skalasında herkes farklı bir noktada olabilir...

Toplantılarımızda yalnız olmamamızı sağlayan tüm LGBTİ'lerimize ve heteroseksüel dostalrımıza, kapılarını bize gönül rahatlığla açan mekan sahiplerine de çok teşekkürler... Haftaya görüşmek üzere...

Son bir not daha düşmek istiyorum... Bu haftaki toplantımız neden bu kadar samimi geçti..? Çünkü moderatörlüğün yapılmadığı ve söz almak isteyen herekesin konuştuğu bir toplantı olduğu için, herkes içini döktü terapi mahiyetinde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder