12 Ağustos 2015 Çarşamba

Felç

Ayrılıkları hiç sevmem...
Ölüm gibidir benim için...
(O yüzden mümkün olduğu sürece ben hiç gitmem bırakıp da birilerini başka yerlere...
Çok kısa gitmeler dışında doğduğum toprakları hiç terk etmemişimdir...)
Buna rağmen "bir ayrılık" dışında hiçbir ayrılık beni ağlatmamıştır;
Çünkü hiçbir ayrılık, "o ayrılık" kadar derinden etkilememiştir beni...
Bu gerçek ayrılığın şiddetli acısının neticesini ilk lise dönemimde yaşamıştım...
İkincisini askere giderken...
Sonra 1. sağlık problemleri zamanında 80'li yılların sonunda...
Sonra 2. sağlık problemleri döneminde 2001 yılında...
Sonra her bir kaç yıllık veya 5-6 aylık dönemlerde yaşam vitesinin geriye alındığı dönemlerde...
Yürüteç alet dönemi...
Tekerlerkli sandalye dönemi...
Kapı önüne çıkmanın bile bittiği günler...
Sadece yatakta geçen günler...
Sonra hiç ayağa kalkamama dönemi...
İradenin kaybolduğu bir günde ayrılık acısını gene çok şiddetli yaşadım...
Hayatta kalma isteği ve bunun direnci...
Tutma gücünün zayıflamasından bir ay sonra sol kolun bez bebek kolu gibi olması...
Havaya kaldırıyorsun pat diye düşüyor...
Yumruğunu sıkamıyor...
Kolunu taşıyamıyor...
Bir fazlalık gibi sanki...
Kelimeler ağzından zor çıkıyor...
Ağrılar, acılar...
Hayatı-"mız" boyunca bu kaçıncı hastane günlerimiz..?
(Biz hep "mız" dık...
Aramıza giren en fazla 60 kilometre bile bizim için 6 metrelik bir şeydi...)
"Beterin beteri var" durumunun yarattığı yaşam şeridini geriye sarma arzusu;
duymayacağım dediğim pişmanlık...
Hastanenin hapishane gibi hissedildiği nokta, an, zaman..; bu belli bir yaştan sonra hissedilen duygu mu..?
Tahammül yaş ile doğru orantılı değil miydi oysa?
Umudun azalmasıyla mı alakalı tahammülsüzlük, bencillikle mi?
...
İtiraf...
Pişmanlıklar...
Hayatın kaçınılmaz sonları mı yaşanılanlar, ihmakarlıkların sonucu mu..?
Yüzleşmediğin sürece huzura kavuşmak mümkün mü..?
SEVGİ NEFRETE DÖNÜŞÜR MÜ..?
SEVGİYİ NEFRETE DÖNÜŞTÜREN NEDİR..?
HAYATIN ACIMASIZLIĞI MI..?
YERÇEKİMİ KUVVETİNE KARŞI KOYAMAMAZLIK MI?
Yaşamdan kolayca vazgeçenleri hiç anlayamıyorum..?
Benim de pes ettiğim anlar olmadı mı..?
Olmaz mı...
Sevdiğimin elini bırakmak istemedim mi tahammül sınırlarımın zorlandığı anlarda..?
Bencilleşmedim mi..?
Öfkeme yenilmedim mi..?
Kırıp dökmedim mi kalpleri..?
Bu dünyada tek idealimiz insan olabilmek olmalı oysa...
OLAMADIM..!
Sınıfta kaldım...
Hayatın gerçeklerine mi sığınmalıyız,
kaybettikten sonra değerini anlama konusunda vicdani rahatsızlığı mı yaşamalıyız?
Hayatın sevgiden daha gerçek bir şeyi var mı?
Tek kelimelik derse çalışıp başarıyla sınavı vermek yerine niye bu gerçeği, sevgi gerçeğini gözardı ediyoruz öyleyse bencilleşerek..?
Bencillik insanoğlunun mayası mı?
...
Bugün, yani dün...
"Bez bebek eli"ni oynattı...
Umut yeşerdi yeniden...
İnsan kaybedeceğini anladığı anda yeniden insan olmaya başlıyor...
Hayata sevgi penceresinden bakmaya başlıyorsun tekrar
ve lüzümsuzlukları temizliyorsun...
Bunu kaybetme acısını derinden yaşayan anlıyor ama sadece...
Çünkü dönen sadece bir tane dünya olsa da, herkesin bir dünyası oluyor gene de...
Ta ki acıyı yaşayana kadar...

Hayat bizimle oyun mu oynuyor umut vererek..?
Biz de gene kendimizi mi kandırıyoruz insancıllaşma konusunda kaybetme noktasına gelince..?
aÇıların etkisiyle duyguların gel-git mi bu sadece?

Ne acı pozitif duyguların felç olduğunu beden felç olunca anlamak..
Bedensel felç geçince duygularımız pozitif olarak hareket edebilecek mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder