5 Haziran 2015 Cuma

Ne erkek, ne kadın; ikisinin ortası; agender veya queer


Daha önceki yazılarımda zaman zaman değindim kendimi cinsiyet kimliği olarak hiçbir cinsiyete ait hissetmediğim konusuna. Bugün kendini hiçbir cinsiyete ait hissetmeyen ve toplumsal cinsiyet kalıplarıyla tanımlamak istemeyenlere dair bir haberle karşılaşınca, bu duruma tekrar değinme ihtiyacı hissettim. Bu durum bir çoğuna anlaşılmaz gelebilir ama mantıklı düşünürsek, asıl anlaşılmaz olan, insanın kendisini belli kalıplarla tanımlamasıdır. Kalıplar belki insanları toplumsal anlamda var eder ama kişisel anlamda da yok eder. Ben mesela içimden geldiği gibi ol(a)madıktan sonra, en üst mevkiyi de verseler, kendimi kalıpsal olarak tanımlayamam. Ayrıca kendimi gerçekleştiremediğim bir kalıpla niye tanımlayayım ki kendimi? Şimdi ben erkek veya kadın olunca veya transseksüel ameliyatımı olunca çok mu gerçekleştireceğim kendimi? İnsanın kendini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmesi, doğasına uygun yaşamasıdır. Sen A isen metabolizman da A olur, B isen metabolizman da B olur; A'yı B yaparsan, A olmaz ki; kendini zorlarsın, kendini kandırırsın sadece... O yüzden ben LGBTİ'lerin de kendilerini doğalarına uygun değil, toplumsal cinsiyete uygun şekilde şekillendirdiklerine ve tanımladıklarına inanıyorum. Hep diyorum... Toplum bana eşcinsel dediği için ben eşcinselim. Yoksa ben ne eşcinselliğe uyuyorum, ne de transseksüelliğe... Duygusal ve cinsel bazda sadece biyolojik cinsiyete göre eşcinsel olarak tanımlayabilirim kendimi. Benim belli bir cinsiyete ait cinsiyet kimliğim yok ki... Kendimi belli bir tarafta veya hiçbir tarafta hissetmiyorum.  Ben erkek değilim, kadınlığımın da toplumdaki kadınlık anlayışıyla alakası yok. Yani ben erkeğim veya kadınım deme ihtiyacı hissetmiyorum... Bildiğim tek şey, bedenimin, herkesin ortak tanımına göre erkek olması, ve erkek bedenindeki kişilerden hoşlanmam. Onun dışında içimde kim, hangi cinsiyet var bilmiyorum, ilgilenmiyorum da. Yaşnızca Halil isminde özgür bir şahıs var emin olduğum. Bu cinsiyetsizlik, bu androjenlik, uluslararası tanımıyla agender veya quuerlik, aslında bilindik anlamdaki LGBTİ'liğe de uymadığı için, pek sesimi çıkaramıyorum LGBTİ ortamlarında falan. Çıkıntı olmayayım diye eşcinselim diye geçiştiriyorum zaman zaman durumu izah etmeye çalışsam da. Çünkü insanlar, hatta LGBTİ'ler bile daha eşcinselliğe ve transseksüelliğe adapte olamamışken, benim tanımsızlığım daha da bir kafa karıştırabiliyor. Oysa herkes anlasın diye kendimizi yüzeysel geçmemiz, algıların kalıpsal olarak pekişmesine de sebep oluyor. Heteroseksizmin dayatmasından kurtulmaya çalışırken, kendi kendimizi de kalıpsallaştıryoruz kimse bizi anlayamaz düşüncesiyle. Daha başka nasıl anlatabilirim ki ben kendimi veya benim gibi kendini hiçbir cinisyete ait hissetmeme durumunu. Bakınız şöyle... Erkek desen erkek değil, kadın desen kadın değil... Bedeniyle barışmış narin bir erkek diyebiliriz, hafif erkekimsi bir kadın diyebiliriz... İkisinin ortası gibi ama hiçbir sınıfa ait hissetmeyen... İçinin sertliği de orta ayarda... Fiziksel olarak da, erkeklik ve kadınlık ayarlarıyla oynanmış gibi... Her iki cinsiyeti de görebiliyorsun bedensel yapı olarak. Güçlü değiller ama kadınlar kadar güçsüz de değiller... Kişilik yapımız da öyle... Ne erkekler kadar hırslı ne kadınlar kadar uzlaşmacı, ne erkekler kadar öfkeli ne kadınların kadar kendini tutan... Arada, ortada bir yapı... Bana göre ideal! En önemli özelliğimizi unuttum; bizler kendimizle hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar barışığız. Bir taraflarımızdan kurtulma çabamız hiç yok...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder