28 Şubat 2015 Cumartesi

Kaç kızdan sonra oğlan bekliyorduk, o da transseksüel oldu!

Foto not: Buluşmalarımızda verdiğim katılım rakamlarıyla fotoğraftaki rakamların paralel olmaması sizi yanıltmasın. Çünkü herkes kareye girmek istemediği gibi, biz de fotoğrafı buluşmaların ilerleyen saatlerinde çektiğimiz için bazı arkadaşlarımız gitmiş olabiliyorlar.

Denizli LGBTİ ve Aileleri olarak 30 küsur kişilik katılımla bu haftaki buluşmamızı da gerçekleştirdik...

(Yazıma, geçen haftaki "Hangi transseksüel, hangi eşcinsel?" başlığı altında yaptığımız sohbetimizdeki yanlış anlaşılan benim kullandığım "doğru eşcinsellik, doğru transseksüellik" tanımını açıklayarak başlamak istiyorum; espri mahiyetinde kullandığım ve ironi içeren "ben doğru eşcinselim" tanımlaması, "queer" üzerinden tek tipçi, dayatmacı, cinsiyetçi heteroseksist sistemin şekillendirdiği toplumsal cinsiyetin uzantısı eşcinsellik ve transseksüelliğe başkaldırı mahiyetinde kasıtlı bir ifadeydi aslında. Kişiselleştirilmemesi gerekse de benim kendimin de benimsediği bir kimlik şekli olduğu için, savunusunu yapmam gayet doğal. Nedir bu durum; heteroseksist bir toplumda toplumun tasvip etmediği farklı kesimlerin varoluş şekilleri de ne yazık ki heteroseksistçe ve de heteroseksizmin izin verdiği ölçüde oluyor; fazla lafı uzatmadan ve öne çıkan görüntü üzerinden durumu açıklarsak; transseksüelliğin bedensel olarak da toplumdaki heteroseksüel anlayışa göre varolması, eşcinsellik denilince feminen olunması veya erkek geçinilerek üstü kapalı bir şekilde gerçekleştirilmesi, fazla görünür olunmaması, sistemin izin verdiği ölçüde gerçekleştirilmesi veya bu konuda ahlakçı olunması vesaire... BENim eşcinsellik, transseksüellik anlayışım ise kategorisiz ve de içimden geldiği gibi. Yani toplumsal cinsiyetin şekillendirmesine asla izin vermediğim ve vermeyeceğim bir kimliksel durum, hatta hiç tanımlamak bile istemediğim bir durum. Birileri adını ne koyarsa koysun ama benim isimlendirmekten bile imtina ettiğim bir durum. Benim bilimsel olarak tanımlanan bir biyolojim olabilir ama onun dışında bir tanım yapmak çok da doğru olmayabilir. Tamam biyolojk olarak kendi cinsime ilgi duyan bir eşcinselim sistemin tanımladığına göre ama ben, biyolojim ve aynı biyolojiye ilgi duymak dışında kendimi ne tanımlayabiliyorum, ne de tanımlamak istiyorum. Kendimi kadın mı hissediyorum, erkek mi hissediyorum, hiçbirini hissetmiyor muyum bilmiyorum ve bunlara kafa yormak istemiyorum. Severken, sevilirken, sevişirken durum neyi arzediyorsa, o şekilde gerçekleştiriyorum kendimi. Zaten toplumsal cinsiyete tamamen karşıyım. Biyolojik olarak da siz ne diyorsanız öyleyim. Kısaca, şimdilik kendime eşcinsel ve de androjen diyorum. AMA, kendini toplumsal cinsiyete, yani içinde yaşanılan cinsiyetçi sistemin şekillendirmesine göre tanımlamak ve gerçekleştirmek isteyenlere de bir şey diyemem. AMAAA, bu onlar üzülecek, kırılacak diye heteroseksizm karşıtı düşüncelerimi ifade etmeyeceğim anlamına gelmez. Herkes kendini inandığı veya öğrendiği şekilde tanımlar, gerçekleştirir... Belki başkalarına ters geldiği gibi benim tanımlarım da yanlıştır ama bu da benim inancım ve doğru bulmalarım şu anki. Trans erkek Ilgaz diyor ki benim cinsiyet kimliği konusundaki kategorisizliğim gibi, "Cinsel yönelimim kadına karşı da, erkeğe karşı da ama siz buna biseksüellik diyorsanız, öyle olsun!" Peki sizin cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim anlayışınızın dayanağı ne; bana heteroseksizm demeyin; çünkü o zaman ortak bir noktada buluşmamız söz konusu olabilir mi? Peki ben niye kendimi cinsel kimlikler konusunda nötr olarak ifade etme ihtiyacı hissediyorum; herkese eyvallah diyebilirim!; diyebilirsiniz ki herkes kendi doğrusunu yaşasın. Ama heteroeksizmin şekillendirdiği LGBTİ'lik, tam olarak LGBTİ'lere uymuyor ve onları zorluyor. Ve ben de alternatif kimliksel varoluşları dile getirmek zorundayım. Bu hatırlatmayı yapmazsak, LGBTİ'lere özgürlük, heteroekszimin çizdiği çember içinde olabilir en fazla. Mesela İran'daki eşcinsellik anlayışı ne; herkesin cinsiyet geçiş ameliyatını gerçekleştirerek transseksüel olması. Niye penisli veya kel kafalı, sakallı-kıllı bir kadın olmasın? Niye vajinalı bir erkek olmasın? Hepimiz Zeki Müren veya Bülent Ersoy-vari mi olalım?  BENİM DOĞAL BİYOLOJİM KADINLIĞIMI, ERKEKLİĞİMİ DAHA SAĞLIKLI GERÇEKLEŞTİRİYOR. PSİKOLOJİK OLARAK DA TOPLUMSAL CİNSİYETE UYMAKTANSA, DOĞANIN BAHŞETTİĞİ BEDENİMLE KİMLİĞİMİ BÜTÜNLEŞTİRMEYE ÇALIŞMAK DAHA YARARIMA. Heteroseksizme rağmen açık eşcinsel olurum, ahlakçı olmam, herkesin algılarına ters bir cinsel kimlik arzedebilirim... Buna ister Halil'in doğrusu dersiniz, ister dayatmacı sisteme karşıtılık dersiniz ama ben queer bir kimliği varoluşu savunurken, bunu Halil'in dayatması veya sadece onun doğrusu olarak algılamak...)

Her neyse... Pamukkale Üniversitesi; Sosyoloji, Siyaset Bilimi, Mühendislik, Okul Öncesi Öğretmenliği, Fizik Tedavi, İş Sağlığı ve Güvenliği, Tıp Fakültesi, Mobilya Dekorasyon bölümlerinden heteroseksüel ve LGBTİ öğrenciler, üniversite dışından ve şehir dışından (Kuşadası, İzmir) LGBTİ'ler vardı bu akşamki buluşmamızda.

Rutin olarak her hafta yaptığımız gibi cinsel kimlik tanımlamalarından sonra Sosyoloji bölümünden iki arkadaşımızın sorularıyla başladık sohbetimize. Bir tanesi "buluşmalarınızı siyasileştirmeyi düşünüyor musunuz?" diye sordu. Bu soruya ben cevap verdim. Zaten cinsiyetçi bir sistemde farklılık olarak duruşumuz bile başlı başına bir politkadır ama önemli olan onu eylemsel hale getirebilmek. Ama ne yazık ki homofobi ve homofobinin LGBTİ'leri baskılaması yüzünden bunu görünür bir şekilde layığıyla hayata geçiremiyoruz. Belki de siyasetin merkezinde ve yakınında bulunan LGBTİ örgütleriyle işbirliği yapıp onlara arka çıkmak, yereldeki LGBTİ örgütlerin yapacağı en akıllıca iş olacaktır. Tabi politika denilince de sadece hükümetle, milletvekilleriyle, partilerle temas kurmak algılanmamalı. Yerelde de LGBTİ örgütler görünürlük üzerinden değişik etkinliklerle politik olabilirler; kadın cinayetleri protesto edileblir, nefret cinayetlerine dikkat çeken etkinlikler yapılabilir, Onur Yürüyüşü düzenlenebilir, vesaire, vesaire...

Sosyoloji bölümünden bir öğrenci de, asıl ilgilenmesi gereken Sosyoloji bölümü öğrencileri iken, LGBTİ toplantılarına Tıp Fakültesi'nden öğrencilerinin yoğun olmasının nedenini sordu. Bunun sebebi Halk Sağlığı'ndan Dr. Nilgül Yalçınoğl'unun oluşumumuzun baş aktörlerinden birisi olması... Sosyoloji bölümünde Toplumsal Cinsiyet dersi olmasına rağmen, LGBTİ konusu üstünkörü geçilmiş ve LGBTİ'liğin ne olduğu bile bilinmiyormuş bölümde. Toplantımıza katılan Sosyoloji bölümünden öğrenciler, bölümlerinde LGBTİ konusuna dikkat çekmeye çalışacaklar bundan sonra. Tabi öğretim görevlilerinin de bu konuya yaklaşımları belirleyici olacak bir öğencinin dediğine göre.

Okul Öncesi Öğretmenliği'nden bir öğrencinin, buluşmamıza katılan başka bir öğrenci aracılığıyla bu konuda bilgilerini sorgulaması, bizim buluşmalarımıza katılmasına vesile olmuş. Eşcinselliği biliyormuş ama öğretmenliğe başlayınca, bu konu ile ilgili bir durumla karşılaşırsa ne yapabileceğine dair bilgilenmek amacıyla gelmiş. Gerçekten akademide öğrencilerin farklılıklar konusunda yeterince bilgilendirilmemesi, onların kişisel çabalarıyla bir şeyler yapmasını zorunlu kılıyor. Düşünün ki, cinsel yönelim hormonlara bağlıymış gibi öğretiliyor... Oysa ki okul öncesinde bile çocuklar heteroseksizme göre yönlendirilmek yerine, heteroseksizmin homofobisinden korunmalı, farklılıkların da hayatın bir parçası olduğu anlatılmalı, öğretilmeli. Ama heteroseksizm kendi yapısına uygun eğitmenler yetiştiriyor. Dediğim gibi öğretmenlere çok şey düşüyor bu konuda. Bir kere öğretmenlerin kafasında LGBTİ'liğin normalliği konusunda hiçbir tereddütlerinin olmaması gerekiyor. Eğer küçücük de bir tereddütleri varsa eşcinsellik gibi farklılıkların çevresel olduğuna dair, zor durumda kalınca ilk olarak heteroseksistçe çare arayacaklardır...

Bu akşamki konulardan biri de LGBTİ ebeveynlerinin buluşmalarımızda bizimle aynı çatı altında bulunmalarının, onlar açısından ne kafar faydalı veya zararlı olduğu konusuydu. Bence heteroseksüeli, annesi-babası-çocuğu hepsi bir arada buluşmalı. Zaten amacımız karantinadan çıkmak değil mi? Anneler-babalar başka eşcinselleri görünce, sadece kendi çocuklarının LGBTİ olmadığını anlayıp, ikna süreçleri daha kolay olacaktır. Belki kalabalık bir LGBTİ topluluğu onları en başta şoke edebilir ama kabul sürecine geçiş daha hızlı olacaktır. Halk Sağlığı uzmanı Dr. Nilgül Yalçınoğlu, LGBTİ'ler açılımlarını yaptıktan sonra, LİSTAG'ın hazırladığı ailelerin tepki ve kabul süreçlerine dair bir sunum yaptı bu akşam ayrıca.

Buluşmamıza ilk defa katılan bir eşcinsel arkadaşımız, ailesiyle ilgili durumunu anlattı. Babasının kabul etmesi söz konusu bile olmayacağı için, açılımını yapmayı kesinlikle düşünmüyormuş. Ailenin, tek kız çocuğu olarak çok büyük hayalleri varmış onun üzerinden. Sevgili bekliyorlarmış, evlilik bekliyorlarmış, torun bekliyorlarmış... EN ÖNEMLİSİ NE BİLİYOR MUSUNUZ; ANNESİ ONUNLA TOPLUMSAL BAZDA BİR ANNE-KIZ İLİŞİKİSİ BEKLİYORMUŞ. KIZIYLA ARKADAŞ OLMAK, ONUN SEVGİLİLERİNİ TANIMAK İSTİYORMUŞ. O DA HEP YALAN UYDURMAK ZORUNDA KALIYORMUŞ SEVGİLİ KONUSUNDA. Aslında çocukları üzerinden hayallerini gerçekleştirme istekleri ve bu isteklerin dönemsel olarak kadınlığa, erkekliğe geçişin ilk adımları olan sevgili yapıp-yapmama durumları ailelerin merak ettiği ortak bir konu. Bu arkadaşımız açılımını en erken ekonomik özgürlüğünü kazanınca yapabileceğini söyledi bir çok LGBTİ gibi. İlk kendini 14 yaşındayken keşfetmiş ve internette "kız kıza aşk"ı sorgulamış... Ailesine evlenmeyeceğinin gerekçesini de feminizme bağlıyormuş!

Benzer bir şekilde trans birey Berrin de kendini tanıma sürecinde internet üzerinden "Erkek kendini nasıl kadın hisseder?"i sorgulamış. Girdiği adresleri silmeyi unutunca da ablası kızıyormuş bu tür araştırmaları algılayamadığı için. Berrin de düne gelinceye kadar açılamayacağını söylüyordu ama açıldı. Şimdilerde annesi diğer LGBTİ annelerine oğlunun transseksüel olmasıyla ilgili olarak dert yanıyormuş; kaç kızdan sonra oğlan bekliyorduk, bu da böyle oldu!

Buluşmada dile getirdiğim bir konu da, eşcinselliğin, transseksüelliğin layığıyla öğrenilmesi için kitap gibi doğru kaynaklara ulaşma konusuydu. Bu konuda bir kitaplığımızın olmaması en büyük eksikliğimiz. Gerçi internet çağında istenildikten sonra doğru kaynağa ulaşamama gibi bir durum söz konusu olamaz ama tembellikleri caydırıcı fırsatlar sunulması doğru bilgilenme konusunda zaman kaybetmemek açısından önemli.

Unuttum... Aslında çok önemli konuya değinen başka bir eşcinsel arkadaşımız vardı. Annesi kabul etmiş eşcinsellğini ve destekliyormuş onu ama arkadaşımızın tereddütleri varmış eşcinsellik konusunda ve kendinden emin olmak için katılmış toplantımıza. Buluşmaların böyle de bir işlevselliği var işte. Bunun için bile buluşmaya değer...

Eşcinsel genç bir arkadaşımız da cinsel yönelimlerin argo olarak tanımlanmasından rahatsızlık duyduğunu söyledi. Oysa bu rahatsızlık dönemsel bir şey; kendinle bir şeyleri tam olarak halledemediğin döneme denk düşüyor. Kimliğinle barıştıktan sonra nasıl bir kelimeyle ifade edildiğinden rahatsızlık duymadığın gibi, eşcinselliği veya diğer kimlikleri anormal algıdan kurtarmak adına seni ötekileştiren tanımlamalara sahip bile çıkabiliyorsun. Sorun sadece isimde olsaydı, homofobi veya transfobiyi, ismimizi değiştirerek kolayca bitirebilirdik. Sorun algılarda...

Haftaya görüşmek üzere bir aksilik çıkmazsa...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder