21 Şubat 2015 Cumartesi

Bedenlerimize değil de, kafalarımıza uygun "kafa kağıdı" çıkarttıramaz mıyız?


Okulların tatil olmasıyla ara verdiğimiz LGBTİ buluşmalarına yeniden başladık ve Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Türk Tıp Öğrencileri Birliği'nin çoğunlukta olduğu 50 küsur bir katılımla en kalabalık toplantılarımızdan birini gerçekleştirdik. Türk Tıp Öğrencileri Birliği'nin Üreme Sağlığı ve HIV-AİDS komitesi olarak buluşmamıza katılan öğrenciler, LGBTİ'lerle de ilgili söyleşi ve özel günlerde Anti-Homofobi haftası gibi etkinlikler düzenlemek istedikleri için, bizim toplantılarımızı gözlemlemek ve bizimle işbirliği yapmak istemişler. Zaten geçen yıl trans şiddetine karşı çıkmak amacıyla 10 Nisan'daki "pembe giyme" eylemini falan gerçekleştirmişler. Onur Haftası veya Anti-Homofobi haftası gibi etkinlikler için gönüllü katılımların olması... ne diyebilirim ki; körün istediği bir göz, Tanrı vermiş iki göz gibi bir durum oluyor bizim için. Çünkü biz LGBTİ'lerin mücadele amacı topluma kendimiz kabul ettirmek. Heteroseksüellerin bizim yanımızda olması ve uzun vadede homofobiyi, transfobiyi ortadan kaldırmak adına bir şey yapmaya çalışmaları bizler adına çok ama çok sevindirici bir şey. Bu komite önceki yıllarda da LGBTİ örgütlerle işbirliği yaparak etkinlikler düzenlemek istemişler ama Denizli'de o tarihte bu anlamda bir örgütleşme olmadığı için İzmir gibi başka şehirlerde arayışa girmişler. Bizim oluştuğumuzu duyunca da, ilk fırsatta bizi ziyaret etmişler. Ve şaşırmışlar Denizli'de böyle bir oluşum beklemedikleri için. Onur Yürüyüşü ve Anti Homofobi-Haftası için de destek sözü aldık.

HDK (Halkların Demokratik Kongresi)'dan da bir arkadaşımız vardı; o da bizimle tanışmak ve kaynaşmak için örgütlerine davet etti bizleri.

Bir eşcinsel annesi vardı çocuğuyla buluşmamıza katılan oluşumumuzun kurulma amacını destekler nitelikte. Bu anne de ilk başlarda çocuğuna konduramamış eşcinselliği; geçici bir şey diye düşünmüş. Çevreme, aileme nasıl açıklarım kaygısını yaşamış ve işin bir de dini boyutu var tabi. Tabi sonuçta kabul etmiş çocuğunun cinsel yönelimini. Ve çocuğunun yanında şu anda ki buluşmamıza gelmiş. Bu buluşmalarla belki çok önemli bir şey yapmıyormuşuz gibi gelebilir; bazen ben bile hedeflerimiz konusunda memnun kalmıyorum ama mantıklı düşündüğümüzde en önemli şeyi gerçekleştiriyoruz aslında. Bizim derdimiz ne; kendimizi topluma kabul ettirebilmek. Bu nasıl olacak; kendimizle barışarak. İşte bu buluşmalar en başta bunu sağlıyor, sağladığı tek şey bu olsa bile. Çünkü bu sayede LGBTİ bireylerin kendilerine güvenleri artıyor. Mesela bu hafta trans bir erkek arkadaşımz katıldı buluşmamıza ve ilk defa ailesiyle, çevresiyle yaşadığı süreci kalabalık bir ortamda paylaştı. Ve bedensel değişime ihtiyaç duymayacak kadar barışıktı kendisiyle, cinsiyet kimliğiyle. Bu anlamdaki genel ifadesini anlatan sözü de, "Ben bu hayata bir kere geliyorum ve tutup tutmayacağı belli olmayan bir geçiş ameliyatıyla kendime zehir etmek istemiyorum hayatı."ydı. Açılımının şaşırtıcı tarafıysa, cinsiyet kimliğini annesinden önce babasının kabul etmesiydi. Bu arkadaşımızın da transseksüelliğinin din engeline takılması, heteroseksizmin bireylerini açılamaz tabular üzerinden şekillendirdiğinin bir göstergesiydi. Heteroseksizm öyle işlemiş ki şu "Lut Kavmi" mitini kafalara...

PAÜ öğrencileri biz LGBTİ'lere sorular sorarak bir anlamda yapmak istedikleri söyleşi etkinliğini de gerçekleştirmiş gibi oldular. Bize yardımcı olmak isteyenler olduğu gibi, LGBTİ dünyasına çok yabancı olup da, gündelik hayatta LGBTİ'lerle karşılaşınca şaşırmamak, yabancılıklarını üzerlerinden atmak için bizleri tanımak amacıyla gelen öğrenciler de vardı. Ailelerimize nasıl açıldığımızı, sosyal hayatta nasıl ayrımcılıklarla karşılaştığımızı, kimliklerimizi tanıma sürecinde yaşadığımız tereddütleri, vesaireleri sordular; LGBTİ'ler de bu konularla ilgili yaşanmışlıklarını paylaştılar sorulara cevap niteliğinde. LGBTİ kimlikleri anlattık onlara.

Sohbetimizin ağırlıklı bölümünü "hangi transseksüel, hangi eşcinsel?" tartışması oluşturdu; bedensel geçiş mi, bedeniyle barışık transseksüellik mi? Transseksüellik toplumsal cinsiyete bağlı olarak kendinle barışamayıp bir aidiyet mücadelesi mi, yapısal mı? "Nasıl transseksüel?" sorusunun cevabını bulmaya çalıştık kısaca. Berrin geçiş ameliyatını transseksüelliğin varoluşunun kaçınılmazı olarak savunurken, Özgür arkadaşımız bedeniyle barışık transseksüelliğin farklı örneğiydi. Gerçekten de biz kafamızın içindeki cinsiyet kimliğiyle mi varolmalıydık, yoksa bedenlerimizi toplumsal cinsiyete uydurarak mı? Biz kafalarımıza uygun kafa kağıdı çıkarttıramaz mıydık istedikten sonra Avrupalı LGBTİ'ler gibi? Asıl sorunumuz bedenimizi olduğu gibi bırakarak kafamızın içindeki cinsiyet kimliğiyle adaptasyonunu sağlayamamak değil miydi? Esmeray örneğinde olduğu gibi bedenini değiştirsen de Devlet senin kafa kağıdını vermek istemezse vermiyordu işte. Yani biz heteroseksist toplumun istediği gibi olarak kendimizi hiç kabul ettiremeyiz.. Berrin diyor ki, toplum penisli kadını kabul etseydi, penisli kadın normal karşılansaydı ben de bedenimi değiştirmeyebilirdim ama benim okulum bittikten sonra mesleğimle ilgili sıkıntılar yaşamak istemiyorum... Ben de diyorum ki, sıkıntıları aşmak için, kendimizi değiştireceğimize, yanlış olan heteroseksist anlayışı değiştirelim. Bir eşcinsel arkadaşımız da diyor ki, toplumu değiştirmek o kadar kolay değil. Ben de diyorum ki, sen kendin olmadığın ve toplumu kendine uydurmadığın sürece, heteroseksist toplum asla değişmez. Bize nasıl davranılacağını, ancak biz belirleyebiliriz. Heteroseksist anlayış biz istemedikten sonra, bize, bizim istediğimiz gibi asla davranmaz. Bu işin yavaş yavaşı, adımı adımı da olmaz. Benim doğuştan getirdiğim hakkımı zamanında kullanmamamın önünde hiçbir engel olmamalı. İnsanlar gitsin kafalarındaki engeli kaldırsın farklılıkları ortadan kaldırmaya çalışacağına. Mantıklı olan da bu değil midir? Ben niye ayrımcı bir topluma uydurmaya çalışayım ki kendimi? Bırak aidiyetim olmayıversin ben, ben olarak varolamayacaksam. Yani kısaca, herkes şu hayatta nasıl varolmak istyorsa öyle varolsun ama HERKES nasıl varolmak istiyorsa öyle varolsun. Toplumsal cinsiyet algısına göre varolmayı asla doğru bulmuyorum. Çünkü adil bir toplumsal cinsiyet algısı yok ki; heterosesksit bir toplumsal cinsiyet algısı var ve biz de ona kurban gitmeyelim, diyorum!

Unuttum... Queer dansı hayata geçirme düşüncemiz var en kısa zamanda. PAÜ'den öğrenciler dans öğretmenleriyle konuşacak ve kabul edilirse, LGBTİ'ler dünden razı zaten buna!

Not 1: Bu yazı benim süzgecimden geçen bir yazıdır; o yüzden çok bireysel olmuş diye takılmayın, derim.

Not 2: Buluşmalarımıza sürpriz katılımları sağlayan görünmez kahramanlarımız var; onlara da teşekkür etmek istiyroum... Fotoğraflar için teknolojilerini esirgemeyen arkadaşlara da çok teşekkürler. Çünkü biR fotoğraf biN yazıya bedeldir.

Buluşmadan aklımda kalan önemli şeyler bu kadar...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder