14 Ocak 2015 Çarşamba

Bir eşcinsel daha intihara kalkıştı, haberiniz var mı?

Aslında duyarlıyım diye falan hem çevremi, hem de kendimi kandırıyorum. Lafla duyarlılık hiçbir işe yaramıyor çünkü. Herkesin duyarsızlığıyla, benim hiçbir işe yaramayan duyarlılığım arasında fark yok gibi. Varsa bile içimde acı olmaktan öte gidemiyor duyarlılığım. Yeri geldiğinde sonrasında utandığım hassasiyetimden kaynaklanan delirme noktasındaki tepkiselliğimin bile bir anlamının olup olmadığından gerçekten emin değilim. Duyarlı oldum da ne oldu sahi bugüne kadar? Ölen gene ölüyor, acı çeken gene acı çekiyor... İnsanlar bana deli demekte haklılar mı? İnsanların canını yakmasına rağmen sessiz kaldıkları oturmuş ayrımcı bir düzene karşı karınca veya kamlumbağa gibi umursanmayacak yavaşlıkta kımıldanma olarak görülebilecek duyarlılık dediğimiz şey akıl harcı değil midir? Üzülmekle, acı çekmekle engeller aşılamıyor çünkü. Biliyor musunuz, acı çekenlere teselli vermeye utanıyorum ben; içinden demiyor mudur, "Ulan ben yaşamdan bile vazgeçmişim, sen çocuk mu kandırıyorsun?" diye. Zaten teselli vermenin laf olsun diye yapılan bir şey olduğunu karşı taraf öyle güzel ifade ediyor ki bakışlarıyla. İyice anlamsızlaşıyorum işte o zaman. Çünkü işe yaramayacak şekilde zırvalayan kişi olmak... Çok sahte, çok göstermelik gelmez mi bu haller karşı tarafa? Karşı tarafın derdine çare olabiliyor musun; işte budur duyarlılık. Hayatta insanın varolmasını sağlayan para ise, paradır duyarlılık. Adamın karnını doyuruyorsan, borcunu ödüyorsan, haklarını kazanmasını sağlıyorsan.... budur duyarlılık. Yoksa sözel duyarlılık yüzünden nefret bile edilebilirsin. İşe yaramayan duyarlılık ayak bağı olmak gibi bir şey değil midir? Bundan sonra duyarlıyım demeyeceğim asla; çünkü değilim. Geçmişime baktığımda hiç de bir şey yapmamışım. Ha biliyorum... ben de duyarlılık gösterilecekler sınıfındayım ama bu mazeret olmamalı. Düşünsel, fikirsel, zihinsel anlamda bir şeyler de uygulamalı faaliyetler kadar, hatta daha önemlidir ama bir işe yaraması gerekiyor ne yaparsan yap. Bir de şu çekingen yapım olmasa. Kimseden bir şey isteyemiyorum ki birilerine yardım amacıyla olsa bile. Başkaları haksızlık yapmaktan utanmıyor ama ben haksızlığa karşı dile gelmekten de utanıyorum saçma bir şekilde. Belki de insanların huyunu ve alacağım cevabı bildiğim için böyleyimdir. Çünkü denemesem, yapımdan kaynaklanan bir çekingenlik diyebilirim benimkine ama insanların göstermelik yardım severlikleri, iş uygulamaya gelince sırt dönmeleri bu hale getirmiş olamaz mı beni? Bugün eczanede muhtaç öğrenciler için yardım kutusunu gördüm. Diyemedim eczane sahibine; "Bakın böyle böyle durumda insanlar var, onlar için de yapabileceğiniz bir şey var mı?" diye ama söyleyeceğim yarın kalan ilaçlarımı almaya gittiğimde. Çok uzattım biliyorum asıl konuya gelmeyi. Bir kaç ay önce İranlı eşcinsel bir genç intihar etmişti ekonomik imkansızlıklar yüzünden. Bu vesileyle tanıştığım başka bir İranlı eşcinsel çocuk da kendi durumunun da bir farkının olmadığını söylemişti. Sağlık problemlerinden dolayı çalışamıyordu ayakta fazla kalmaması gerektiği için ve Birleşmiş Milletler de sırf görüşmek için bile neredeyse 1 yıl sonrasına gün vermişti. O zamana kadar ne yapacaktı bu çocuk sahi? Çalışamıyor, kirası var, boğazı var... Ölsün müydü? EVET BUNU AÇIKÇA SÖYLÜYORUM; ÖLSÜN MÜYDÜ? Eşcinsel ve transseksüel intiharlarını laf olsun diye gündeme getirmiyoruz, bu intiharların toplumsal bir cinayet olduğunun altını boş yere çizmiyoruz. Gerçekten burada toplumsal bir itilmişlik var hayatın dışına doğru. Hepimiz sorumluyuz bu intiharlardan. Uzaktan umrumuzda olmayabiliyor, hissetmeyebiliyoruz çaresizliği ama yaşamın kıyısında yaşayanlarla temas kurulduğunda görülebiliyor gerçekler. Evet çok canım yanıyor bugün. Çok kırgınım herkese, her şeye, kendime bile. Evet aylar önce görüştüğüm bu arkadaşımız bugün intihara kalkışmıştı. Gittim gördüm çaresizliğini, umutsuzluğunu. Kendimden nefret ettim bir şey yapamadığım için. Birisi bana bir yol göstersin bir şeyler yapabilmem için. Yanına gittiğimde ona dokundum ama o hayata o kadar uzaktı ki... Yaşıyordu ama yaşama isteği yoktu. Kurtarılmıştı ama sadece bedensel olarak. Çünkü umudunu yitirmişti. LGBTİ'ler olarak bir araya geliyoruz bir şeyler yapmak için ama yaşama hakkının yanında o kadar anlamsız kalıyor ki buluşmalarımız. Bilmiyorum, belki yanılıyorumdur. Tamam gene bir araya gelelim ama ihtiyacı olan arkadaşlarımızı herkes birer gün idare etse.... hayat daha anlamlı olmaz mıydı? Benzer durumda başka arkadaşlarımız da olabilir ama benzer davranışlarımızı çoğaltırız biz de. Dışarıda falan yemek yiyeceğimize, evimizde ekonomik sofra kurup, bu sofrayı ihtiyacı olan arkadaşlarımızla paylaşsak... Mülteciler misafir; hani biz de çok misafirperveriz ya!; neden ağırlamıyoruz, neden ağırlamayalım onları? Arkadaşımız şu anda hastanede; peki biz neredeyiz ve nelerle uğraşıyoruz acaba? Kirasını ödeyememiş aylarca, borçlanmış arkadaşlarına, çalışamıyor... Umutsuzluğun göz yaşları küçük bir dayanakla sel olur. Geçmişte yaşadığım durumun benzerinin gerçekleşmesiydi belki de bugün beni bu kadar etkileyen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder