4 Mayıs 2014 Pazar

Bir müzik dahisi Ergüder Yoldaş


Şarkılar vardır, sadece tarihte iz bırakmazlar, müziğimize de şekil verirler. Şarkı diyince benim aklıma beste gelir. Ruhuma melodiler anlatır derdini, ben de nota diliyle anlarım anlatılmak isteneni. Çünkü o melodide zaten ruh olarak vardır anlatılmak istenen, söz sadece kolaylık sağlar. O yüzden ben pek şarkı sözü bilmem. Yorumcunun yorumu ve de bestecinin melodisi olur hep kulaklarımda, beynimde, ruhumda.

Ne şanslı çocukmuşum ki ilkokul çağımda hep eşsiz, benzersiz besteci ve yorumcularımızın şarkılarıyla öğrenmişim müziğin ne demek olduğunu. 70'lerin ikinci yarısıyla, 80'lerin ortalarına kadar olan dönemde Pop Müziğimizin altın dönemini yaşamış olduğunu görüyorum tüm zamanlarla karşılaştırdığımda. Bir çocukluk düşünün ki, daha 7-8 yaşındayken "Ben gene sana Vurgunum" söylüyor, "Sultan-ı Yegah" söylüyor...

Bugün sosyal medyada müzik insanı Abdullah Ulunay'ın sayfasında, Ergüder Yoldaş'ı İzmir ziyaretinde çektiği ve paylaştığı fotoğraflarda gördüm. Müziksever olarak çok duygulandım. Bir dönem müziğimiz onun şarkılarıyla vardı, onu şarkılarıyla anlam kazanmıştı. Onunla tanışıklığımız Nur Yoldaş'ın yorumculuğuyla iki albüm (LP) ve iki 45'lik çalışmasıyla olmuştu ama müziğimizde dahiyane ve de bir daha yapılması söz konusu bile olmayacak değerde çalışmalardı bu eserler. "Sultan-ı Yegah"ın CD baskısı yapıldığı için falan az-çok biliniyordu ama klasik nitelikteki "Elde Var Hüzün" zamanında bile anlaşılamamış bir çalışmaydı.

Telif hakkı, melif hakkı diyoruz ya hani, bırakın telif hakkını, gerçek sanatçılarımızın eserlerine bile yabancı bir toplumuz biz. Şu anda çok satanlar listesine bakın, bir de sorun bakalım müziği çok sevdiğini söyleyenlere Ergüder Yoldaş kimmiş? Acaba adına müzik denilen gürültülerle kirlenmiş kulaklar, "Sultanı Yegah" veya "Elde Var Hüzün"ü anlayabilecek mi? Nur Yoldaş'ın nasıl bir yorumcu olduğundan haberleri var mıdır da günümüz s(a)tarlarını müzikçi olarak falan görmektedirler?

Ben müziğimiz adına, gerçek sanatçılarımız adına (besteci, yorumcu, düzenlemeci, söz yazarı...) içimden o kadar çok utanıyorum ki... Etrafımdakilere gerçek müziği dinletmeye çalıştığımda, taraftarlıkla suçlanıyorum. Oysa hiçbirisiyle birebir tanışmışlığım bile yok. Bu sanatçılarımız ki, daha 70'lerin sonu ve 80'lerde faal olan, hala günümüzde yaşayan sanatçılar, hala iş yapabilirler ama biz onlara sırtımızı döneli çok zaman olmuş.

Konumuz olduğu için Ergüder Yoldaş ve Nur Yoldaş'tan bahsettim; acaba Ergüder Yoldaş gibi beste yapan günümüz bestecileri var mı? Peki Nur Yoldaş gibi güçlü bir yorumu olan sanatçı var mı; bir numaradaki sanatçı geçinenlerimize bakın; bir oktavlık sesiyle şarkıcıdan öte ses sanatçısı diyorlar kendilerine bir de. Neden gerçek sanatçılarımız faal değiller, albüm yapmıyorlar; gerçek sanatçılarımızı yok eden de biziz, müzik dünyasında yer alması bile kalabalık olanlara starlık payesi veren de.

Eski eşi Nur Yoldaş, Ergüder Yoldaş ve o dönem müziği için verdiği bir röportajda diyor ki:

80'ler için;

Şu anki müziklere bakıyorum da; o kadar silik, o kadar basit ki... Bu yüzden bizim 'Sultan-ı Yegah' şarkısı hâlâ dinleniyor. Dinlenip bir tarafa atılmıyor. Benim şarkılarım sanatsal değeri yüksek olduğu için özel. Ayrıca bu şarkıların sahibi Ergüder Yoldaş ve Atilla İlhan'dır. Benim bu şarkılara tek katkım; sesim olmuştur.

Ergüder Yoldaş'ın bir dönem hayattan kopuk yaşaması için;

Ergüder, dehanın insanı uçurduğu son noktayı yaşadı. Ergüder özgür biri. Bir şeye ihtiyacı olsa yardımına koşarız ancak onun hayattan beklentisi artık maddesel değil.

Ergüder Yoldaş ve kendinin neden bir daha müzik yapmadıkları için;

Gençler Ergüder'in plaklarını bulup dinlesinler. O zaman ne demek istediğini, Ergüder'in tavrını daha iyi anlarlar. Çünkü Ergüder gibi insanlar, artık yapabileceklerinin en iyisini yapmışlar. Bunların üzerine bir şey yapılmaz. Ergüder'in bine yakın su yüzüne çıkmamış bestesi var. Ama şu andaki hayat tarzı bu şarkıların ortaya çıkmasına müsait değil. Biz vefat ettikten sonra çocuklarımız albüm çıkarırlar.


Ergüder Yoldaş, Fatih Vural'a verdiği röportajda, insanlardan kopuk yaşantısının sebebini insanlara olan güveninin kalmaması ve sisteme tepki olarak açıklar ve kız kardeşine bunu şu sözlerle ifade eder; İçime karlar yağıyor...

Müziğine, farklı makamlarda bestelenmiş ve çok sesli Batı Müziği ile Türk Müziği'nin sentezi dense de, o buna karşı çıkar, kendi müziğini şöyle tanımlar: Türk klasik müziğinin olması gereken şekli. Türk klasik müziğinin tam kendisidir o.

Bugünün 'disco' müziğini segâh makamına yedirerek, yaptığı işi ustalığın fevkine çıkarmıştı. Osmanlı makamlarını Batı armonisi içinde kullanması, kimilerine göre dâhi bir müzisyenin çıkışının da müjdecisiydi.

Çeşitli formlarda Dört binin üstünde bestesi olan ve bestelerini enstrümanla değil, zihninden notalara geçiren Ergüder Yoldaş; Müzik öyle yazılır. Deşifre kompozisyon… O zaman müzikle karşı karşıya kalırsın. Yoksa bir enstrümanın başına geçip, akorlara basa basa müzik yazılmaz. Çalışırken piyano kullanmıyorum. Çünkü bu sakıncalıdır. Piyanonun hafızasıyla, orkestranın hafızası aynı şey değildir. Piyano, orkestra çalgısıdır. Tek başına, yeterli değildir. Onun için piyanoyu kullanmam, kendi aklımı kullanırım.

Unkapanı'yla ilişkisini de şöyle açıklar: Ben her zaman ustaydım, çırak olan Unkapanı Çarşısı'ydı, onlarla ilişki kuramıyordum.

Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Yoldaş, 1939'da İzmir de dünyaya gelir. Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan mezun olduktan sonra 1963 yılında eğitimli bir müzisyen olarak profesyonel müzik yaşamına kendi kurduğu "Halikarnas Altılısı Grubu"yla başlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder