Önce kendi kendimize-eşcinselliğimize yaptığımız haksızlıklara karşı, içimizdeki kendi duyarsızlığımıza tepki göstermeliyiz.
Tepki, insanın haksızlığa uğradığı zaman gösterdiği bir reaksiyondur. Bireysel anlamda haksızlığa uğradığımız zaman da bunu gösteririz. Ama bazen haksızlık yapan tarafta yer aldığımızdan, çıkarlarımıza ters düştüğü için tepkisiz kalabiliriz kendimizle çelişmemek için. Çünkü o haksızlığı zamanında yapmışızdır veya hala yapmaktayızdır direkt veya dolaylı olarak. Tepkisiz kalmak da haksızlığa destek vermektir bir anlamda.
Bir de canımız yanmadıktan sonra karşı olduğumuz bir durumda da haksızlıklara tepki göstermeyiz. Buradaki duyarsızlık yapısal veya yetişme tarzından dolayı "vurdumduymazlık"tan da olabilir, kültüre uygun olarak "Çıkıntı olup ağrımaz başımı durduk yerde niye ağrıtayım" düşüncesiyle tepki çekmek istememekten de kaynaklanabilir, "Ne zaman kendi başıma gelirse aynı haksızlık, o zaman tepki gösteririm" diye düşünürüz. Başımıza gelince de, sanki ilk defa kendi başımıza geliyormuş veya niye gelmiş gibi, olağan dışı bir şeymiş gibi şaşırırız.
Oysa duyarsızlıktan meydana gelen haksızlıklar her gün karşılaştığımız ve hemen-hemen herkesin başına gelen şeylerdir. Kendi başımıza gelmemesinin ihtimali olabilir mi? Haksızlık yapma gücünü elinde bulunduranların bile başına kaçınılmaz olarak gelir ve haksızlıkların önüne geçmenin tek yolu haksızlık yapmamaktan ve kendine yapılanlardan çok, başkalarına karşı haksızlıklara karşı duyarlı olup tepki göstermektir. Çünkü kendi başına gelince haksızlıklar, ister-istemez tepki göstereceksindir zaten inandığın ideolojiye ters gelmediği ölçüde. İdeoloji dediğim de, içinde yaşadığı egemen kültürü içselleştirdiği ve doğal yapısıyla çeliştiği halde kendinden çok öğretilenlere, koşullandırıldıklarına inanması gibi.
Özellikle tutucu kesimlerin yapıya, kültüre yerleştirmek istedikleri ideolojiler vardır egemenliklerini kurmak veya kurulu düzeni yanlış da olsa sürdürmek gibi. İnsanları, toplumu sürekli denerler yanlış olan gereksiz uygulamalarla "ya tutarsa" düşüncesiyle. Tepki gösterilince de "Yanlış anladınız, öyle demek istemedik" diye dayatmalarının arkasında duramazlar. Çünkü yaptıklarına, yanlış olduğundan kendileri de inanmadığı için çark ederler hemen. Ama haksızlıklara tepki gösterilmezse, bu yanlış ideolojiler denene-denene, itiraz edilmeyenler biriktikçe gelenekselleşir ve toplumun benimsediği normale dönüşür. Tutucu kesimin planı zaten, gücü doğrultusunda yavaş-yavaş da olsa yılmadan ilerlemektir. Bir verir beş alır ve bir bakmışsın sen, sen olmaktan çıkmışsın, elindeki özgürlükleri de kaybetmişsin.
Oysa haksızlıklara tepki gösterince kaybedecek neyimiz vardır ki? Kaybedilmesinden korkulacak tek şey özgürlüğümüz ve doğal yapımız değil midir?. Bunları da korumak için tepki gösterirsek kaybetmeyiz, daha koruruz. Başkalarına yapılan haksızlıklara tepkisiz kalırsak, kendi başımıza gelince de kimse olmaz yanımızda. Her türlü haksızlığa tepki gösterirsek, bize yapılan haksızlıklarda da, bizimle alakası olmayan kesimler yanımızda yer alabilir. Ama yanında yer aldığımız haksızlık mağdurları, bize yapılan haksızlıkları destekliyorlarsa ve yanımızda yer almaları imkansızsa, bize yapılan haksızlıkları daha da arttırmanın hiçbir anlamı yok. Mesela özgürlük karşıtı bir kesimi desteklemenin kime ne faydası olabilir ki? Daha açık konuşmak gerekirse, eşcinselliğe karşı din özgürlüğü isteyen bir kişinin, eşcinsel haklarına ne faydası olabilir ki?
Son dönemlerde içinde yaşadığımız kültürde, sürekli denenmekteyiz ve itirazlarla birlikte kabullenmeler daha fazla yaşanmakta ki, tutucu kesim planlarını yavaş-yavaş da olsa gerçekleştirmektedir. İtirazlara, tepkilere karşı "çark"lar da gerçekleşmektedir ama bu tepkiler bireysel bazda kaldığı için özgürlükler her geçen gün daha da kısıtlanmaktadır. Bütün bunlara ve bireysel olmasına rağmen haklılık oranı tam olduğu için, bazı tepkiler amacına ulaşmaktadır. Demek istediğim, haklıysak ve kendimize inanıyorsak, kendimize güvenmememiz ve tepki göstermememiz için hiçbir sebep yok. Haksızlıklara karşı tepkiyle haksızlık veya düzensizlik olmayacak, özgürlük, eşit ve hak temelli bir düzen olacak. Ben "haklılığa ve eşitliğe karşı tepki gösterin" demiyorum ki, "haksızlığa ve eşitsizliğe karşı tepki gösterin" diyorum. Özellikle kendimize karşı yapılan haksızlıklara karşı tepkisiz kalmayalım.
Ama en çok kendimiz, kendimize haksızlık yapmıyor muyuz? Eşcinseller eşcinsellikleriyle ne kadar barışık acaba? Bedeniyle barışamayan eşcinsellerimiz yok mu? Cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği heteroseksist çoğunluğa benzemediği için bunalan, intihar eden eşcinseller yok mu? Dışarıya karşı heteroseksüel gözüküp de, cinsel yönelimini gizli gerçekleştirenler oluşturmuyor mu eşcinsellerin çoğunu? Eşcinselliğe tepki gösteren, eşcinselleri hedef gösteren homofobiklerin içinde gizli, kedisiyle barışamamış eşcinseller yok mu? Kendi kimliğine inanmayıp, toplumsal cinsiyeti destekleyen LGBT'lerin yaptıkları da, kendi kendine yapılan bir haksızlık sayılmaz mı? Önce kendi kendimize-eşcinselliğimize yaptığımız haksızlıklara karşı, içimizdeki kendi duyarsızlığımıza tepki göstermeliyiz.
Mesela marifetmiş gibi eşcinselliğimizi yıllarca içimizde tutuyoruz. Yazık değil mi kendimize. Sanki az kirletilmiş gibi bir de, "ilk defa diyerek" kendimizi temize çekmeye çalışıyoruz. "İlk defa"lar büyük ihtimalle yalan ama doğru olsa ne kazanacaksın ki kendini bulamadıktan sonra. Eşcinselliğini dibine kadar yaşıyor ama "Ben gay değilim" diyor. Ya eşcinselliğin ne demek olduğunu bilmiyor, ya da yanlış biliyor. Biz de eşcinselliğimizi adını koymadan yaşamak istiyoruz ama inkar etmeden yaşama taraftarıyız tam anlamıyla yaşayabilmek için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder