Kasım ayındaysa bir erkek bir kadını sevdiği için öldürüldü. Bu erkek kendisinden çocuğu olduğu için töre cinayetine kurban giden Güldünya Tören'in beraber olduğu erkekti. Öldürenlerse Güldünya'yı da öldüren, Güldünya'nın ailesi.
Güldünya öldüreli 7 yıl olmuştu ama beraber olduğu erkek de öldürülmeyince nefret tamamlanmamıştı demek ki. Şimdi rahat bir uyku uyuyabileceklerdir sanırım. Çünkü namus dedikleri kirlenen cinsellikleri böylece aklanıp-paklanmıştır! O kir onları demekki dürtüyordu ki, şimdi dürtüklenmekten kurtulmuşlardır. Kiri oluşturan kim, temizleyen kim? Kendilerinin çıkarına uygun bir cinsellik olunca kir olmuyor ama insanlar gönüllerince cinselik yaşayınca kir oluyor, namussuzluk oluyor, ahlaksızlık oluyor. Hay ahlakınız, namusunuz batsın!
Ne çirkef bir dünya bu dünya, ne acımasız insanlar. Kendilerine "hayvan" denilince dayılanırlar ama yaptıkları, işledikleri cinayetlerin akıl ve mantıkla zere kadar alakası yok. İnsan içgüdüsel olarak bile olsa durduk yerde cinayet işlemez. İşleme sebepleri de kendilerinin de gerçekleştirdiği cinsellik. Kendi kafalarına göre Tanrı huzurunda cinsellik yaşıyorlar, ihtiyaç duyarlarsa Belediyelerin izniyle imza karşılığı cinsellik yaşıyorlar, ihtiyaçlarını kolay yoldan gideremezlerse tecavüz ediyorlar, oluyor bitiyor ama bazıları kimseye danışmadan kendi rızalarıyla cinsellik yaşarsa ahlak, töre bahenesiyle öldürülüyor. Kimler tarafından mı? Erkekler!
İnsanlar bağımsızlık ve özgürlük için mücadele ediyorlar, hatta birbirlerini yiyiyorlar, başka bir dünya kurmak istiyorlar ama kurmak istedikleri dünya çok mu özgür, çok mu bağımsız, çok mu yaşanabilir olacak? Koskoca bir hayır. İnsan kendini düzeltmedikçe yeni bir dünyanın eski dünyadan hiç farkı olmayacak ki. Çünkü o dünyayı oluşturacak olanlar da aynı insanlar olacak. İnsan kendini düzelttiği takdirde ancak farklı, yeni bir dünyanın temelleri atılır. Sınırları çizip bayrak dikmek özgürlük veya bağımsızlık değildir, olamaz. Önce kendi kafamızdaki örümcekleri temizleyelim, bağnazlıklarımızdan kurtulalım, kendi zincirlerimizi kıralım, kendimizi serbest bırakalım.
Biz erkek olmaktan kurtulamadıkça, insan olamayız, insanca yaşayamayız. Kılıbık diye aşağıladığımız, kadınlarının nispeten cinselliklerini daha özgürce yaşayan Avrupa ülkeleri ahlaksız oldukları için daha insanca yaşıyorsa, bir düşünmemiz gerekmez mi bu ahlak dediğimiz şeyin ne menem bir şey olduğunu. Aslında ahlakın tek adı ve tanımı var. Baskı. İnsanları baskı, kontrol altına almak.
Başkalarını baskı altına alırken, kendimizi de kısıtlıyoruz, baskıcı kurallara uydurmak zorunda kalıyoruz. Özgürlük ötekine bağımsızlığını verdiğimiz zaman olacaktır tabiki de ama bu geçici bir özgürlük olacaktır. Çünkü işimize gelmeyince o özgürlüğü geri almak için gene hayvanlaşabiliriz. Önce kendimizi bırakacağız, kendimizi kurtaracağız şartlanmışlıklarımızdan, törelerimizden, geleneklerimizden, hatta geçmişimizden. Çünkü kan davasına sebep olan nefretin en büyük sebebi geçmişin intikamını alma arzusudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder