6 Mart 2017 Pazartesi

Geçen yıl 8 Mart'ta "Bunun ne işi var burada?" diyenlere inat!


Bakınız, insanın doğduğu topraklarda, küçük bir yerleşim biriminde, erkek egemen bir toplumda, hem de 90 yılların ilk yarısından itibaren, eşcinsel kimliğinin arkasında durabilmek, eşcinsel kimliğini savunabilmek, insanlara kimliği için diklenebilmek, polisiyle, adliyesiyle, toplumuyla, çevresiyle uğraşabilmek günümüzde bile hiç de o kadar kolay değildir ama bana zor gelmedi. Özgürlükten ve özgürlük mücadelesinden daha keyifli bir şey olabilir mi? Ben hayatım boyunca kendim olmanın keyfini ve lüksünü yaşadım. İstemediğim hiçbir şey yapmadım, istemediğim hiçbir şeyi de yaptıramadı kimse bana, yaptıramazdı da. Çünkü bu böyleydi. Bunun başka bir alternatifi yoktu, olamazdı. Çünkü hayat bendim ve onun nasıl olacağına ben karar verebilirdim, öyle de yaptım zaten.

Bazen gündelik hayatımı belgelediğim fotoğraflarımın altına konuyla alakalı notlar düşüyorum ve hayatım beni coşturuyor ve cümlelerime eklemeler yapıyorum ve koca bir yazıya dönüşebiliyor. Gerçekten insanın hayatından yaptıklarından keyif alarak coşkulu bir süreç yaşaması çok güzel. Ben bu halimi çok seviyorum acımı da, hüznümü de derinden yaşayıp hassas yapımdan dolayı diplere dalsam da dönem dönem. Ama bu diplere daldığımı da göstermem kimseye. Çünkü acımı bendne başka kimsenin iyileştiremeyeceğini bilirim.

Bugün de 8 Mart gündemiyle meşgul olurken bu süreci irdeledim. Sadece acılarımı yaşarken değil mücadelemi verirken de yanımda kimsenin olmaması beni zerre kadar etkilemiyor. Çünkü ben birileriyle varolmadım, birileriyle de varolmayacağım. İnsanın tek başına varoluşu bazılarına zor gelebilir ama bana güç veriyor, özgüven tazeliyor. Zaten soğuttu beni birlikte mücadele denemeleri. Çünkü hiçbir özgünlük göremedim kimse de ve özgürlük anlayışıma ters düştü bir çoğu.

Ben disiplini severim ama egemen sistem ayarında kuralcılığı asla tasvip edemem. Çünkü kendime o kadar inanıyorum ki... İnanmasam yapmam, yapıyorsam da inanıyorumdur, inanmışımdır. Ve hiç yanılmadığımı görmek beni daha kararlı kılıyor gittiğim yolda.

Ben hayatla mücadeleyi de çok seviyorum. Mücadele edilmeyen hayat mı olur? Hazırcılarınki yaşam mı gerçekten? Korkaklarınki yaşam mı gerçekten? Belki de dünyayı değiştimekle zerre kadar bile alakası yok hayat mücadelemin. Ben yaşıyorum sadece inandığım doğrular çerçevesinde. Birilerine de cesaret verebiliyorsam ne ala diyorum. Yoksa kişiler kendisi değişime açık olmadığı, değişmek istemediği sürece, birilerinin tavsiyesi veya iteklemesiyle hiçbir şey olmaz. Yoğurt yedirmeyeceksin, nasıl yoğurt yenildiğini göstereceksin o kadar. Ama kendince, kendine uygun yoğurt kaşıklayacaksın!

Bu ülkede eşcinsel hakları falan öyle kolay kolay kazanılmaz. Neden biliyor musunuz; Kişiler kendilerini bilmiyorlar-tanımıyorlar, bilmedikleri için inanmıyorlar kendilerinie, arkalarında duramıyorlar kimliklerinin, savunamıyorlar bu yüzden ve 3-5 aktivistin gaza getirmsiyle de heves bazında kalıyor kişilerin eşcinsel haklarına inancı ve mücadelesi. Biraz önce dediğim gibi kişi kendini bilip, kendine inanıp, kendisini içinde bulunduğu ortamda yaşayamıyorsa, yaşamak için çabalamıyorsa, metropolden yana ışık ancak kazanı ısıtmayan mum gibi olur.

Hep diyorum ya eşcinsel aktivizmi sokakta kalabalık oluşturmaktan çok hayatın içinde kendin gibi, kendi olarak yaşamaktan geçer. Sokağa taşınan etkinlikler ancak hayatın içinde varolmanın kreması olabilir. Ben bu şeklide-kalabalık şekilde görünürlükle de sokağa çıkıyorsam, bir şey değiştireceğimdem değil, hayatın içinde eşcinsel olarak varoluşumu birazcık da farklı etkinliklerle de test etmek için. Yani sokakta, hayatın içinde eşcinsel Halil olarak biliniyorum ve 8 Mart'ta, 1 Mayıs'ta, Onur Yürüyüşü'nde belki de eşcinsel Halil'liğim hiç dikkat bile çekmeyecek. Eşcinsellik hakları mücadelesi bir müsamere etkinliği değildir ki. Öyle olursa gerçekçi ve de inandırıcı olmaz zaten. Ben spor yaparken, sokata bisiklete binerken, resmi kurumlarda, sokakta, ailemde, çevremde, toplumda eşcinsel Halil isem, o zaman inanırlar benim eşcinselliğime, eşcinselliğe.

8 Mart'ta sokağa çıkacağım. Burada amacım ne biliyor musunuız; Geçen yıl "Trans kadınlar vardır" pankartıyla katıldığımda, "Bunun ne işi var burada?" diyenlere ve düşünenlere, orada işimin olabileceğini göstermek için olacağım. Yoksa cinsiyetsizliğe inanan biri olarak toplumsal cinisyete uygun veya yakın kadınlığın neyini destekleyeceğim ayol!

Kısaca... Eşcinsel arkadaşlarım da utanıyor benden, benimle görünür olmaktan kendileri cesaret edemediğinden ama ben kendimle gurur duyuyorum kendim olabildiğim için... Çünkü ben ne yaptıysam, ne yaşadıysam açık ve net şekilde, bazıları gibi uzak metropollerde değil, doğup büyüdüğüm ortamda tek başına yaptım, tek başına yaşadım...
Bu hayatta içimden nasıl geldiyse öyle yaşadım, canım ne istediyse onu yaptım. Çünkü toplum da bendim, halk da bendim, değer de bendim, kültür de bendim, dünyamda ne varsa hepsi bendim. Çünkü her insanın bir tane hayatı vardır ve nasıl yaşayacağını kendisi bilir, bilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder