7 Haziran 2012 Perşembe

Benim Bedenim, Benim Kararım!

Çıplaklığa karşı olanları anlayamıyorum. Çünkü akıl çerçevesinde düşünüyorum. Benim bedensel ihtiyaçlar için kullandığım organlarım arasında ne gibi fark olabilir? İster cinsellik amacıyla olsun, isterse beslenme veya dışkılama için olsun, isterse çalışmak veya beynimin herhangi bir düşüncesinin dışa yansıması olarak olsun, birbirinden hiçbir farkı yok. Hepsi bir bütünün parçaları. Tıpkı bütün farklılıkların bir doğanın parçası olduğu gibi.

Organlar arasında farklılık gözetenlerde bir art niyet, bir çıkarcılık ararım ben. Tıpkı cinselliğin ahlakçılığa hizmet ettirilmesi gibi. Sanki yemek yerken haz duymuyoruz, sanki dışkılama yaparken haz duymuyoruz, sanki cinsellik bir ihtiyaç değilmiş gibi? Niye birini yaparken utanmıyorum da cinsellik yaşarken utanayım. Niye burnumdan utanmıyorum da dışkılama veya üreme organımdan, cinsel uzuvlarımdan utanayım?

Sen-birileri benim bedenim hakkımda karar vererek bazı organlarımı veya işlevlerini mahrem ilan edecek, ben de buna inanacağım ha? Senin doğallık anlayışın başka olabilir, benim doğallık anlayışım daha samimi olabilir. Niye ben sana uymak zorunda olayım, niye toplumun nasıl olacağına sen karar vereceksin?

Birbirine benzemeyenlerin, birbirlerini dışlama zorunluğu mu var? Nereden biliyorsun, yanlış öteki olan belki sensindir. Başkası sana göre nasıl ötekiyse, sen de ona göre öteki olabilirsin. Üstelik öteki olarak görülen, öteki olarak göreni öteki olarak görmüyorsa, gerçekten aidiyet kaygısı olanların doğallıkla, kendileri olamamakla ilgili bir kaygıları vardır ki, sınıflaşıp birilerini ötekileştirerek onlar üzerinden varolmaya çalışır. İşte bunlardır doğallığını yitirmiş ötekiler.

Çıplaklık teşhir falan değildir. Çıplaklık doğanın bir parçası olarak doğallıktır. Eskiden tekstil endüstrisi mi varmış? Kapanmak ahlakçılığın insanları kontrol altına alma çabasıdır. Sanki çıplakların bedenlerini kapatanlardan daha farklı işleyen bir metabolizmaları var. Sanki kapalıların daha farklı işleyen bir cinsellikleri var. Benim bildiğim, bastırılmışlıkta daha bir düstursuzluk vardır. Özgürlükte daha bir tatmin olmuşluk, daha bir doygunluk, dolayısıyla sakinlik ve huzur vardır. Nerede bir huzursuzluk varsa, hem zihinsel olarak, hem de bedensel olarak bir kapalılık söz konusudur. Yanılıyor muyum?

Çıplaklığı seks arzularının dışa vurumu olarak ayıplarlar genelde. Seks arzusu olanda mı anormallik vardır, olmayanda mı? Bunu dürüst bir şekilde dile getirilmesinden niye rahatsız oluyorsunuz ki? Genellikle seks arzusunun dışa vurumundan muhafazakar toplumların erkekleri rahatsız olurlar? Kendilerine güven problemleri mi var acaba?

Herkesin ifade dili, ifade şekli, tatmin şekli, doyum seviyesi dahil, her şeyinde farklılıklar olabilir. Üstelik bunda korkulacak ne var ki? Her öğün aynı yemeği yemekten bıktığınız gibi, tek tip insanlar ve tek tip yaşam tarzları ne kadar mutlu edebilir insanları? Unutulmaması gereken de farklılıkların art niyetten kaynaklanmaması, doğallığın bir parçası, hatta algılayabilene bir getiri olması.

Ama yaşamı, insanları tektipleştirmek, heteroseksist sistemin bir politikası haline gelmiş. Yemekten içmeye, giyimden kuşama her alanda dayatıya dönüşmüş. Benim nasıl davranacağıma, nasıl yaşayacağıma birileri nasıl karar verebilir ki? Kendin olursan ve bunu savunursan ya deli oluyorsun, ya da samimiyetsiz. Bence tektipleştirmeye boyun eğmek teslimiyetçilik ve samimiyetsizliktir. Bir sorun varsa bunda sorun vardır. Çıplaklığın ayıp, pornonun yasak, eşcinselliğin doğa dışı ilişki olarak tanımlandığı toplumlarda bir sorun vardır, samimiyetsizlik vardır. Tek tip yaşamanın kime ne faydası olmuş ki insanları bunaltmaktan başka?

Bu konuya nerden mi girdim gene? Radikal bir gazetemizin yüzlerinden birinin, kadın gazetecilerimizden birinin kürtajın yasaklanma talebine yarı çıplak tepki vermesine, soyunmak için gündemi bahane ettiğini söylemesinden. Hiç işi-gücü kalmadı da ekmeğini gazetecilikten kazanan biri soyunarak kendine prim mi sağlayacak? Eleştiriye bakan da kürtajın yasaklanmasına karşı çıkan kadın gazetecinin porno dergisine falan soyunduğunu sanacak. (Şimdi birileri de, "Porno kötü mü, pornoya karşı mısın?" diyecektir. Hayır, çıplaklığa karşı ahlakçıların baktığı noktadan, yapılan eylemin onların düşündüğü gibi bir teşhircilik olmadığını anlatmak için bu dili kullanıyorum.)

Çıplaklığı yaşamın en doğal durumlarından biri olduğunu kendimle örneklendirebilir miyim? Mesela ben seksimi yeme-içme, uyku gibi tam dozunda gerçekleştirebilenlerdenim bir eşcinsel olarak. Çünkü bu anlamda heteroseksizmle paralel hiçbir koşullanmışlığım, hiçbir şekilciliğim de olmadığı için her şey yolunda gitmiş, metabolik yaşıma uygun olarak da yolunda gitmektedir. E, az önce seks yapmışım, cinsellik ihtiyacımı gidermişim, hayatım boyunca da bu hep böyle olmuş. Böyle olunca da çıplaklığın benim için nasıl bir anlamı olabilir sizce?

Her anlamda doygunluk insana iyilik ve güzelliğe doğru içten bir arayışa, yolculuğa çıkarır. Karnın tokken ne kadar yemek yiyebilirsen, seks ihtiyacını gidermişken de o kadar seks yapabilirsin. İşte bende doymuş bir beden olarak insanlarla ilişkilerime seks gözlükleriyle bakmam. Hem ruhsal, hem de bedensel olarak estetik bir güzellik ararım. Hayata sanatsal anlamda bakabilmek kadar huzur verici bir yaşam tarzı olamaz çünkü. Cinselliğimizi yaşayıp çıplaklığa doğal ve estetik bir gözle bakabildiğimiz zaman ahlakçılık da boyut değiştirmiş olacak, özgürlüğün ahlaksızlık olmadığı, asıl ahlaksızlığa sebep olanın baskı olduğu anlaşılacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder