Ben sinemayı biraz es geçiyorum heteroseksizm üzerinden sektörleştiği ve hayatı bu açıdan ele aldığı için. Bizim sinemamızın uluslararası sinemadan daha geri kalmasının sebebi de sanırım milli ve dini değerlere daha fazla önem verilmesinin, sinemanın özgürlükçü diline ters düşmesinden. Ne kadar ideolojilere hizmet eden tarafı olsa da, sanatın yapısı gereği sinemanın da varolabilmek için objektif tarafını ön plana çıkarması şart. Sinema ve sinemaya dahil olan herkes de duyarlı ve tarafsız tarafını kullanmak zorundadır sinemaya gerçek anlamda hizmet etmek istiyorsa. Fatih Akın bunu yapmak istemiş ama dizi sektöründe falan vitrinsel olarak uluslararası arenada yer bulabilsek de, sanatsal anlamda buna hazır olmadığımız için istediği cevabı alamamış. Oysa Fatih Akın Türk kökenli bir yönetmen olarak sinema aracılığıyla sosyal amaçlı kullanabileceğimiz; hem bizi dönüştürecek, hem bizi daha gerçekçi dille anlatabilecek bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendiremememiz çok büyük k-ayıp.
"Nerede yasaklanan, tabulaştırılan, tehlikeli olan, ihtilaflı bir şey görsem, hemen ilgimi çeker. Nerede bir yasak varsa, orada korku vardır. Bu film korkunun sonuçlarını soyut bir şekilde ele alıyor. Şeytan dışımızda değildir, sinsice içimize sokulur. Zaten oradadır yani. Onu bir tek kendimiz kovup atabiliriz." diyor röportajında Fatih Akın. Bu düşünceyi hayata geçirebilirsek, yani gerçeklerle yüzleşip korkularımızı yenebilirsek, barışı da yakalayabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder