29 Nisan 2018 Pazar

Transseksüellere; Hastasınız, (doğal)çevreyi rahatsız ediyorsunuz!


Transseksüel tabirlilerin eşcinselleri feminen davranmalarından ve de cinsel uygulamalarından dolayı aşağılamaları homofobiden başka bir şey değildir. Toplumsal cinsiyet rollerinden etkilenmeyenimiz mi var?

Transseksüellikle eşcinsellik arasındaki fark; eşcinsellerin bedenleriyle-kimlikleriyle barışık olmaları, transseksüellerin ise bedenlerinden ve eşcinselliklerinden nefret etmeleri ki, zaten kendileri de doğdukları bedenlerinden nefret ettikleri, barışamadıkları için geçiş ameliyatı olduklarını söylüyorlar ama dediklerini bilemeyecek seviyede psikolojik vaka oldukları için kategorik bir şekilde transseksüellikle kendilerini heteroseksizme yamamaya çalışıyorlar, bakınız biz de sizin gibiyiz-eşcinsel değiliz dercesine.

Herkes seçiminde özgürdür. Sen psikolojin gereği bedeninden kurtulmaya çalışırsın bir transseksüel şeklinde, diğeri-eşcisnel olan ise bedeniyle mutlu mesut yaşamaya çalışır. Bedeniyle barışık eşcinsellerin, kendilerini transseksüel olarak tanımlayanları sevmemek, onlardan nefret etmek gibi durumları yok ve asla söz konusu bile olamaz. Transseksüeller bedensel nefretlerinden dolayı cinsiyet kimliklerini değiştirmeye ve bununla varolmaya kafalarını o kadar takmışlar ki, cinsel-lik dışında varolan eşcinselleri bile hazımsızlıktan dolayı kendi işlerine geldiği şekilde algılıyorlar ve eşcinsellerin sadece cinsellikle varolduklarını söylüyorlar. Çünkü heteroseksist beyinlere ister transseksüel olsun, ister heteroseksüel hiç farketmeksizin gerçek anlamda eşcinsellik-hemcinsler arası ilişki gözönünde olmasalar bile batar.

Bedeniyle barışık eşcinseller bu konuya-cinsiyet konusuna kafalarını takmadıkları için, cinsellik 100 parametrelik bir yaşamın ancak 1'ini işgal edebilir. Eşcinsellerin okulları, işler, hobileri, yaşam gayeleri vardır; diğerleri gibi cinsiyete ve cinselliğe saplanıp kalmazlar. Bakınız transseksüellere giyimlerinde davranışlarına kadar..; toplumdaki eşcinselliğe önyargılı bakış açısına sebep olan da bu. Zannediyor ki toplum, eşcinsellik dönmelik ve cinselliktir. E bunlar da inadına bunu ispatlarcasına bu şekilde varoluyorlar. Bizi protipleştiriyorlar diye bir de şikayetçi oluyorlar; toplumsal cinsiyete uygun şekilde davranıp, doğal kimliğinizin üzerinde yapay şekilde kendinizi sırıttıran sizler değil misiniz?

Cinsiyet kimliği diye bir şey yok. Toplumsal cinsiyetin bir uzantısıdır cinsiyet kimliği denilen şey. Transseksüeller de bu yapaylıkla heteroseksizmi besliyorlar işte. Mantıklı bir insan cinsiyet kimliğiyle varolmaz, ama cinsiyet kimliğiyle varolabilecek seviyede olan psikolojilere de seçtikleri yolda mutluluk dilemekten başka elimizden bir şey gelmez, mutlu olamayacaklarını bildiğimiz halde.

Derneklerin falan da çıkar için cinsiyet kimliğini desteklemelerini tarih asla affetmyecektir. Şimdi bu dernekler LGBTİQAPXYZ kamuflajı ve kandırmacasıyla eşcinsel hareketine katkı sağladıklarını falan mı zannediyorlar; hepsi heteroseksizmin çukuruna düşmüşler farkında değiller.

Bir de transseksüeller çıkarcı doktorların tavsiyelerine inanıp ameliyat oluyorlar. Ayol aynı doktorlar eşcinselliği de hastalık diye tedavi etmeye çalışmıyorlar mı? Siz hastayız diye resmen tıpış tıpış kendi beyninizle gitmiyor musunuz ameliyat masasına kalkamayacağınız bildiğiniz halde veya hadım olarak yaşayacağınızı bile bile.

Biz transseksüeller bir çok meşakati göze alıyorsak, transseksüellik gerçektir diye bir şey olamaz; sizler bedeniyle barışamamış homofobik eşcinsellersiniz. Bu sözlerden gocunuyorsanız, gerçekler acıtıyor demektir. Biyolojik erkeklik ve kadınlık vardır, bir de cinsel yönelim vardır; gerisi hava-civa, heteroseksizmin öğretileridir. NOKTAAAA!

28 Nisan 2018 Cumartesi

Transseksüellik homofobiye dair bir cinisyetçiliktir!


Sabah kalktım, tenisime gittim, 2 saat oynadım. Çok güzel tenis dostlarım var..! Sonra diğer bir arkadaşımla diğer arkadaşıma çay keyfine gittik. Akşama da tenis var gene İranlı bir arkadaşımla ve başka kimler olacak bilmiyorum. Sonra çorbamı kaynattım, kahvaltımı yaptım. Kedilerim İrma ve ailesi, Lilly ve ailesi... Kalabalık olmak güven veriyor insana ama sevdiklerinle kalabalık. Gigi kızım 3-4 gündür yok. Hamileydi o da. Ya bir yerlerde doğurdu yavrularına bakıyordur diyeceğim ama bu zamana kadar gelirdi başına bir şey gelmeseydi. Ama iki kere daha böyle yapmıştı; gittikten bir hafta sonra dönüp gelmişti. Bilgisayar karşısında internetten okumalarımı yaptım, blog güncellemelerimi yaptım, müziklerimi indirdim. Misafir ağırladım ve akşam oldu ve az sonra akşam tenisine gideceğim. Vakit çok hızlı geçiyor ve yapmak istediklerimi yetiştiremiyorum ne yazık ki. Yazımı yazamadım mesela bugünkü.

Trans erkeğin biri gene mesaj yazmış ne alıp veremediğin var translarla? diye. Sizin derdiniz kendinizle ayol. İyi desen de üzerinize alınıyorsunuz, kötü desen de. En sonki nefret saldırısında bu sefer trans kadın kendini savunurken, kendisine saldıran gencin ölümüne sebep olmuş tek bıçak darbesiyle ve "hep kurban olmak zorunda mıyız?" diye eşcinselleri ve transları savunan bir yazı yazdım. Bir çatlak ses gene altına yorum yazmış paylaşımımın. "İnanmayın bu samimiyetsiz iki yüzlüye" diye... Hasta dedin mi alınıyorlar, cahil dedin mi alınıyorlar, homofobik dedin mi alınıyorlar ama siz bütün denilenleri zaten ispatlıyorsunuz davranışlarınızla. Siz daha homofobi ve transfobinin bile ne olduğunu bilmiyorsunuz ayol. Daha da önemlisi siz, heteroseksizmin size biçtiği kefeni bile özgürlük zannediyorsunuz.  Transseksüellik homofobiye dairdir. Eşcinselliğinizle barışamadığınız için heteroseksizme yamanmaya çalışıyorsunuz. "Ben eşcinsel değilim, heteroseksüel erkek veya kadınım" demek resmen cinsiyetçilik ve homofobidir. Bunun başka bir açıklaması olamaz. Bu kendini kandırmak, kendinden kaçıştır. Tabi toplumsal cinsiyetin heteroseksizmin dayatması yapay bir şey olduğunu bilmeyenlere bunu anlatamazsın. Sen cinsiyet var diyorsun kadınlık ve erkeklik olarak, ben de cinsiyet kimliğine inanmıyorum. Ben kadınlığı ve erkekliği çürütebilirim ama sen bana erkekliğin ve kadınlığın cinisyetini mantık çerçevesinde açıklayamazsın. Tabi içselleştirdiğin heteroseksizm beynini yıkadığı için, toplumsal cinsiyete dair kimlikleri doğal zannediyor olabilirsin. Biliyorum dediklerimi anlamak zor veya kafaların kabul etmesi kolay değil ama ben böyle düşünüyor ve buna inanıyorum. Her zaman dediğim gibi herkesin kendi tercihlerini destekliyorum o şekilde mutlu olacakları için ama sizler o kadar nefret ediyorsunuz ki kendinizden, farklı düşünceler kaçtığınız gerçeklere ayna tuttuğu için bundan rahatsız oluyorsunuz.İşte asıl mesele bu. Sizi rahatsız eden başkalarının düşünceleri değil, sizin kabul etmek istemediğiniz ve kaçtığınız kendi gerçekleriniz. Asıl samimiyetsiz olan sizlersiniz heteroseksüelmiş gibi yaparak; çünkü öyle değilsiniz ve kendi gerçeklerinizden o kadar şiddetle nefret ediyorsunuz ki, fırsatını bulunca, bedeniyle barışık eşcinselleri eşcinsellikleriyle vurmaya çalışıyorsunuz homofobikçe. Oysa siz de o sunuz, eşcinselsiniz. Bir de apatl saptal her seferinde bizi kıskanıyorsun ve o yüzden transfobiksin diyorsunuz ya... Gerçekten çok komiksiniz. Sizin olabileceğinizi diğerleri niye olamasın ki olmak istedikten sonra. Bedeniyle barışamayıp gerçeklerden kaçmayı marifet mi sanıyorsunuz? Kendinizden o kadar nefret ediyorsunuz ki, bu nefretinizi kapatmak için toplumun ahlakçı bakış açısını körüklemek niyetine bile silikon teşhir ediyorsunuz, hadımlığınızı teşhir ediyorsunuz. Hayatınızı cinsiyet ve cinsellik üzerinden yaşıyorsunuz kendinize olan nefretiniz gözlerinizi kör ettiği için. Söylediklerim gerçek olmasa umrunuzda bile olmaz söylediklerim.

27 Nisan 2018 Cuma

Sonuncu cinayette ölen travesti değil!

Bursa'da heteroseksüel dehşeti 
desem kabul edilemez değil mi; cısss!


Haberin başlığı: Bursa'da travesti dehşeti

Homofobik medya hep böyle mağdur tarafı suçlu gibi göstermeye çalışmaz mı?

Haberin manşet altıysa: Bursa'da 20 yaşındaki Görkem Bayraktar, yol verme meselesi yüzünden tartıştığı travesti tarafından bıçaklandı. Görkem Bayraktar hastanede hayatını kaybederken, 49 yaşındaki travesti ise tutuklandı.

Olayın içeriğini okuğumuzdaysa;  Travestiyle heteroseksüel genç yol yüzünden kavga ediyorlar, yazılanlara göre travesti küfür edip evine gidiyor. Ama genç, küfürü sindiremeyip travestiyi takip ediyor, kapıyı açtırıyor ve fiziksel olarak saldırıyor. Haberde boğuşmaya başlıyorlar diyor ama eve gelen bir insan zaten muhtemelen saldırmıştır ki boğuşma başlamıştır. Çünkü travestinin evine gelme amacı küfürü hazemedememek değil miydi? Nasıl hazmedecek bunu; travestiye saldırarak. Siz hiç bir eşcinsel veya travestiyi kendini savunmak dışında birilerine saldırırken gördünüz mü? Ve hep tahrik olan heteroseksizmin heteroseksist bireyleridir, kurban olarak görülenler de eşcinsellerdir, travestilerdir. Çünkü onlar toplumun ötekisi, ahlaksızı, değersizi, varla yok olması arasında bir fark görülmediği için öldürülesidirler, öldürülmeye çalışılırlar, dövülürler, aşağılanırlar, dışlanırlar, kısaca her türlü mumeleye maruz kalırlar. Onlar kendilerini savunamazlar diye düşünülür hep. Çünkü dediğim gibi lanetli sayıldıkları için hiçbir şey yapmaya hakları yoktur, o yüzden insanca yaşama hakları ellerinden alınmıştır. Toplumun bizi kendi kafalarına göre konumlamasından ve ona göre bir yaşam alanı çizmesinden dolayı da, biz ne kendimizi savunabiliriz, ne de haklarımızı arayabiliriz. Çünkü değiştirilmesi mümkün olmayan bir önyargı olduğu için, ne yapsak her halükarda suçluyuzdur. Tahrik gücü yüksek bir ahlaksızızdır biz onların gözünde. Toplum da böyle düşünür, polis de böyle düşünür, hakim de böyle düşünür, hatta ailelerimiz bile böyle düşünür ki, cenazelerimize bile sahip çıkılmaz. Bütün bu bakış açılarıdır insanlara üzerimize saldırma cesaretini veren. Suçlu sadece bir kişi değildir; o nefreti peydahlayan koskoca cinsiyetçi bir sistemdir. Yoksa hangi 20 yaşındaki bir insan, bir insanın kapısına dayanır yol verme kavgası yüzünden? Kavgada tartıştığı kişi travesti olmasaydı, tanrı rahmet eylesin, o genç başka birisinin kapısına dayanır mıydı? Biyolojik bir kadın olsaydı hafife alırdı, testisli bir heteroseksüel erkek olsaydı tırsar kaçardı. Herkesin gücü eşcinsellere, travestilere yetiyor; çünkü onlar KURBAN! Peki eşcinseliz, travestiyiz diye sesimizi çıkarmayalım mı, bizim yaşamaya hakkımız yok mu, hep kurban edilen biz mi olalım, hep biz mi ölelelim? Yanlış anlaşılmasın; ben olayda ölen homofobik insanlara ölsün falan demiyorum, sadece eşcinsellere-travestilere bakış acısının getirdiği güç yeterliliğine isyan ediyorum. Evet olayımızda travesti boğuşma esnasında bıçağını çekmiş ve TEK BIÇAK darbesiye kan kaybından ölmüş genç çocuk. Bakınız tek bıçak darbesi; içinde nefret yok, defalarca ve hunharca bıçak darbesi yok; kendini savunmak amaçlı tek bir darbe. Olayın adı dehşet oluyor. Eğer ölen travesti olsaydı, "bana ilişki teklif etti, ben de tahrik oldum!" cinayeti olurdu adı! Bütün bu yazdıklarım, 48 yaşındayım ve bugüne kadarki eşcinsel-travesti cinayetlerine istinaden yazılmış olduğundan, düşüncelerimin doğruluk payının yüksek olduğuna inanıyorum. Mantıksal olarak bir torbadan çıkardığımız 19 bilye aynı renkteyse, 20.sinin farklı olma ihtimali sizce ne kadardır?

26 Nisan 2018 Perşembe

Seks işçiliği mecburiyet midir, hak mıdır?


Para karşılığı yapılan seks;
bir emek midir de iş sayılsın,
mecburiyetten yapılıyorsa bir hak mıdır?
Transseksüeller para karşılığı yapılan seksi mecburiyetten yaptıklarını, iş verilse normal şekilde çalışacaklarını söylüyorlar,
sonra da para karşılığı yapılan seksi bir meslekmiş gibi ifade ediyorlar ve de bir hak olduğunu savunuyorlar.
Gerçekten para karşılığı yapılan cinselliği bir meslek olarak kabul edebilir miyiz? Bir emek ve de hizmet midir seks?
Karşılıklı mutlu eden tarafı tartışılmaz ama bir taraf bunu ticarete dönüştürüyorsa, o zaman  karşılıklı mutluluktan ne derece söz edebiliriz?
Bir tarafın bir tarafı mutlu etmek için, zorla yapıldığı zaman tecavüz sınıfında değerlendirilip en ağır cezalara sebep olan bir edimin, para karşılığı hizmet olarak sunulması da ayrıca bir çelişki. Devletin izni kapsamında Genel Evler vergi kapsamında çalışan isyerleri satatüsünde değil mi?
Devlet, toplum gibi unsurların da aslında ahlaksız ilan ettiği bir şeyi ticarete dönüştürünce bunu normal karşılaması da bir çelişki.
Toplumun ahlaksız olarak gördüğü evlilik dışı ilişkiyi, erkeklerin erkekliklerini deneyimlemesi açısından normal görmesi de bir çelişki.
Hatta eşcinsellerin heteroseksüel olmaları için karşı cinsle evlilik dışı cinselliği deneyimlettirilmeleri falan toplumun ahlaka bakış açısı konusunda ikiyüzlülüğünün bir göstergesi değil mi?
Ayrıca seks işçiliği neden kadınlara yapıştırılıyor bir etiket gibi?
Trans kadınların seks işçiliği başlığı altında para karşılığı seksi normal karşılarken, trans erkeklerin bunu aynı toplumsal erkeklikte olduğu gibi normal karşılamaması, konunun erkek egemen toplumda, erkekliğin çıkarına göre şekil almış bir şey olduğunu göstermiyor mu?
Cinselliği namus haline getiren de heteroseksizm, bunu ahlaksızlık ilan eden de, kendini gerçekleştirmek için ticarete dönüştürülmesini normal karşılayan da, kendisi yapınca çapkınlık kadınlarınkine kötü kadın imajı veren de, karşı tarafı bu yüzden cezalandırıp kendine ödül gibi gören de...
Hal böyle olunca, ben, cinselliğin para karşılığı olanının mecburiyetten yapıldığını söylerken, bir taraftan da meslek gibi görülüp hak olarak savunulmasını heteroseksizmin bir parçası, içselleşmesi olarak görüyorum ve bunu bu şekilde yapıp söylemleriyle tutarsızlıklarını da heteroseksistliklerine veriyorum.
Bakınız, cinsellik metalaşmaktan kurtarılıp doğasına kavuşturulmadığı sürece, heteroseksizmin çıkarları doğrultusunda kullanılmaya devam edecek ve bu yüzden; yeri geldiğinde heteroseksizm bireylerini cinsellik üzerinden ahkaçılıkla vurmaya devam edecek, yeri geldiğinde erkeklik leyhine eylem olarak değerlendirecektir.
Cinselliği bedava içgüdüsel bir eylem olarak gerçekleştirmediğimiz sürece, bunun üzerinden daha çok zarar göreceğizdir.

Ne kırmızı kart, ne de hakemler durduramadı Vakıfbank'ı!

Şampiyon Vakıfbak!


Kadınlar Voleybol Türkiye Şampiyonluğu 5 maçlık final serisi boyunca hep sustum. Çünkü herkes ağız birliği etmişcesine Eczacıbaşı'nın şampiyon olmasını istiyorudu. NEDEN..? Çünkü çok büyük başarılar hazmedilemez. Çünkü Vakıfbank şu anda dünyanın en güçlü takımı, dünyanın 1 numaralı oyuncusu Zhu'yu barındırıyor bünyesinde. Kaldı ki Vakıfbank'ın tüm oyuncuları başarıya katkı sağlayacak bir güce sahipler. Vakıf'ın en büyük özelliklerinden biri, benchten gelen oyuncuların her zaman oyuna katkı sağlamasıdır zaten. Diğer bir özelliği de bloğun önemini bilmesidir ve neredeyse bir set kadar blok yaparlar zaman zaman. Ben bu serinin 3-0'lık sonuçlarla 3-0 biteceğini söylemiştim ama 3-0'lık maçlarla 3-2 bitti. Ve 2 maç yenikken, 3-2 tamamladılar seriyi. Eczacı setlerde 20'li sayılardan sonra öne geçti ama Vakıf gene depar atıp sonuca gitmeyi bildi.

Böyle olmaması zaten çok ayıp olurdu Vakıf'ın kağıt üzerindeki üstünlüğünü gözönünde bulundurursak. Ne demiştim; Gözde'nin hırsının yanına Zhu'nun gücünü, Lonneke'nin de gününde olmasını eklersek, bir de Rasic ve diğerlerinin bloğunu düşünürsek, pasörler zaten tartışmasız kalite, liberosu milli zaten, e geriye ne kaldı; evet bunların yanına Boskovic'in hatalarını eklersek, Vakıf şampiyon demiştim. Dediğim gibi de oldu. Eğer Boskovic bu kadar hata yapmasaydı, Vakıf da bu kadar net şampiyon olmayabilirdi. Tecrübe, psikoloji çok önemli ve Larson devreye girdi ama yetmedi. Meliha gene olmadı, Beyza yetersiz kaldı, 3. sette Ezgi'nin servisleri de yetmedi, vesaire.

Herkesin Eczacı'nın şampiyon olmasını istemesine dönersek... Hakemler bile böyle istiyordu ki, Guidetti itiraz ettiği bütün hakem kararlarında haklı çıktı, hatta bir ele temas itirazı görüntüye rağmen kabul edilmedi, bir yere düşen top görülmedi, bir de Löneke gibi bir meleğe kırmızı kart gösterdi hakem. Halem Eczacılı mıydı sahi? Yazık! Ve bir çoğunun bu konuda rahatsızlığını dile getirdiği Gözde, sevincini abarmakta haklıydı ve hakkıyla ve layığıyla da abarttı. Onu bu kadar istekli, hırslı ve agresif görmemiştim. Türkiye Ligi'ne 19. şampiyonluğuyla veda etti, voleybola da Avrupa Şampiyonu olarak umarım 20. kariyer şampiyonluğuyla veda eder. Mutluluk ve gurur verici bir durum.

Bireysel ödüllerdeki dağılım da şampiyonluğun Vakıf'ın hakkının olduğunun göstergesi. Şampiyonluğu Lig'in değil de Playoff serisinin belirlemesini ben çok doğru buluyorum. Gerçek şampiyon o zaman belli oluyor işte.




25 Nisan 2018 Çarşamba

Çalışmıyorum, çalışmayacağım; çünkü çalışmak bana göre değil!


1 Mayıs yürüyüşüne belki katılacağım ama bu öyle 1 Mayıs'ı eşcinselliğime alet etmek amacıyla falan değil. Eşcinsel olarak katılacağım ama katılımım çalışma sistemine bir tepki amacıyla olacak. İşçiliği küçük görmüyorum, çalışana da sonsuz saygı duyuyorum; çünkü emek olmazsa yemek olmaz ama herkesin bir yapısı ve bu yapısına uygun bir üretim şekli vardır. Kimisi ekmeğini taştan çıkartır, kimisinin yaratıcı fikri vardır. Şimdi düşünsel anlamda yaratıcı birini maden ocağında çalıştırırsan hem verim alamazsınız, hem de topluma düşünceleriyle katkı sağlayacak, hatta  insanlığın geleceğini değiştirecek birinin yapısına uygun şekilde üretim yapmasına izin vermezseniz onu mutsuz ederseniz. Neden herkesin kazanabileceği, herkesin birbirine kazandırabileceği bir sistem üzerinde durulmaz ki? Çünkü neyin ne olduğunu ve neyin nasıl yapılmasını içinde yaşadığımız kültürler belirliyor. Bu da insan doğasına ters ve zararlı olabiliyor. Yani canlı doğasından uzak çıkarcı ideolojiler geleceğimizi hunharca tuz-buz etmektedir. İnsanın mutlu, huzurlu ve sağlıklı yaşayabileceği bir doğası var ve bu doğayı muhafaza edebilmek, daha da güzelleştirebilmek yerine cahilce şeyler yaparsak, insanlığı geriye götürmüş oluruz. Ben mesela mutsuzum şu anki yaşam biçiminden. Çünkü hayatımı istediğim gibi yaşamadım diyemem ama istediğim gibi yaşamı daha iyi şartlarda yaşayabilirdim. Bu sayede de insanlığa daha faydalı işler yapabilirdim ama yapmak istediklerimi 20 yıl boyunca her gün 10 saat amelelik yaparak boş yere harcadım. Bu süre boyunca emeklilik hakkımı kazandım ama emeklilik yaşını yükselttikleri için şu anda hala maaş alamamaktayım ve yapmak istediğim bir çok şey için de geç kalmıştım. Ben çok iyi koşullarda yetişen bir çocuk olsaydım da, bu ülkede yapmak istediklerim karşılık bulmayabilirdi. İşte benim asıl sorunum bu. Engellere rağmen hedefe ulaşabilirsin ama yaptıkların ve yapacaklarının faydaya dönüşecek olmaması işin kötü tarafı. Ama sırf kendimi tatmin etmek için de başka coğrafyalara giderek doğduğum topraklara ihanet edemezdim. Hem bir de ben bu coğrafyada yetişmişim ve bu coğrafyanın iklimine uygun yapım ve bu yüzden en çok burada mutlu olabilirim. Ve ancak mutlu olunca gerçek anlamına kavuşabilir yaptıklarım, yapacaklarım.

24 Nisan 2018 Salı

Eşcinsellerin evlilik talebi hak meselesi midir..?

...sisteme dahil olma çabası mıdır, yoksa heteroseksüellerle sidik yarışı mıdır?

Hani bizde bir laf vardır ayranı yok içmeye diye..! Biz eşcinseller ne zaman insanca muamele edilmeye başladık, ne zaman insnaca yaşamaya başladık da heterokapitalizme teslimiyetçiliğe sıra geldi. Tamam eşcinseller de insandır ama heteroseksüellerle eşit olacağız diye de illa ki onların çetrefilli yollarından geçmek zorunda değiliz ki. Derdimiz eğer hak ise, önce önelikli haklarımızı talep edelim, sonra da evlilikten doğan haklarımızı mülkiiyetçiliğe teslim olmadan elde etmeye çalışalım. Derdimiz belediye memurunun onayıyla birisine sahip olmak veya birisine ait olmak değilse, evlilik hakkının ne önemi var ki eğer birlikte yaşamaktan doğan haklarımız teslim edilecekse. Neden hedefe varmak için Batı'yı değil de cinsiyetçi geleneksel yapıyı taklit ediyoruz ki? Yarın evlenince sanki eşcinsellerimizi tek eşli olacaklar, ahlakçılıkla karşılaşınca da ne yapacaklar bilmiyorum. Herhalde eşcinsellere evlilik hakkı verilse, yıldırım hızıyla da boşanırlar sanırım. Evlilik dediğimiz şey sadece iki kişinin başının bağlanması demek değil ki, koskoca cinsiyetçi yapının sorumluluğunu da almak demek. Kıçında don durmayan biz eşcinselleri nikah paklar mı ayol! Tamam talep edelim bir şeyleri ama biz daha kendimizi bile bilmiyoruz ki, taleplerimizi mantıklı olsun. Bana sorsanız eşcinsel olarak ne istiyorsunuz diye, ben en başta nikahsız ve çok eşli yaşamayı talep ederdim. Çünkü çok eşli yaşma hakkı varken, zaten tek eşli yaşama hakkına sahip olmuş olmuyor musun? Sonra da insanca yaşama haklarımı ve herkese ne kadar hak verilmişse onlaırı talep ederdim. Evlilik hakkıyla biz eşcinseller sosyal haklardan faydalanacaksak eğer, evlenmeden de bu hakları talep etmek, bence evlilik hakkından daha makul görülür ve yerine getirilir diye düşünüyorum. Çünkü dogmatik bir toplumda cinsiyetçiliğe dahil olarak o yapıyı ürküterek o yapıdan alabilecekerimizden olmak hiç akıl karı değil. Öldükten sonra George Michael'dan sevgilisine bir şey kalmamamış. İnsanın sevdiğinin geçimini sağlamasından daha insancıl bir şey olamaz ama eşcinsel beraberliklerde bu aşk ilişkileri duygulardan çok çıkar ilişkisine dayanmıyor mu? Hal böyleyken biz niye evlilik hakkı talep edelim ki? Beni sevecek olan nikahsız da sevebilir, malıma mülküme ortak olmasınaysa hiç hakkı yok zaten. Çalışsın, onun da olur. O da sigorta yaptırsın ve sosyal haklardan o da faydalansın. Heteroseksüeller bir kişinin çalışmasıyla koskoca bir ailenin sosyal haklarından faydalanıyor diye, birilerine tembellik yaptırmaya hiç gerek yok. Ben de eskiden evlilik hakkından falan bahsediyordum ama köprünün altından çok sular aktı artık. Kafaları değiştirmek gerekiyor; hazırcı olmak yerine çalışıp çabalayarak bir çok engeli çok rahat aşabiliriz. Her eşcinsel askere de gitsin, çalışarak sigortalı ve emekli de olsun eğer insan yerine koyulmak istiyorsa. Bu ne homofobi, ne de transfobi; içinde yaşadığımız toplumu düşünmek, onu dönüştürmek adıan faydacılık. Heteroseksüeller kadar hak talep ediyorsam, eşcinsel olmam, biyolojik cinsiyetimin yapabileceklerinin önünde bir engel teşkil etmemeli. Hasta denilmek istemiyorsak, çürük raporu almamızın anlamı ne?

Eşcinselliği doğru bilmek gerekiyor eşcinsellikle barışmak ve bunun kabul ettirmek için

İçimizdeki Kinsey skalasında ibrenin sağlıklı hareket edebilmesi için, ibrenin vidasını sıkıştırmak gerekiyor öncelikle çevresel homofobik faktörlerden olumsuz bir şekilde etkilenmmesi için.


Bir adam düşünün... 50-60 yaşında... Çoluk çocuk, torun torba sahibi oluncaya kadar hiç hemcinsinle ilişki düşünmemiş ve üstelik hep tepki göstermiş bu tür ilişkiye. Tesadüfen birinin talebiyle yaşıyor. Sonra uzaklaşmaya çalışıyor bu tür ilişkiden ama hayallerini süslemeye başlıyor bu tür ilişki ve tekrar teklif geldiğinde itiraz etmiyor. Sonra açık denizlere doğru yol alıyor eşcinsel ilişki olarak. Bu süreçte karısını alet ederek eşcinsel ilişki yaşamaya çalışan ereklerle ve bunu kabul eden kadınlarla karşılaşıyor, eşcinselliğini direkt ifade edemeyenlerin herçekler ortaya çıkınca ortadan kaybolduğunu vesaire ama onca tecrübeye rağmen homofobik davranmaya devam ediyor. Bu tabi nefret suçu kapsamında bir homofobi değil, içselleştirilmiş homofobi bazında-kendisiyle tam anlamıyla barışamama olarak. Hayallerini travestiler süslemeye başlıyor. Neymiş, onların memeleri varmış.E penisleri de var ama! Duyguyu karıştırmıyor eşcinsel ilişkilerine. Çünkü eşcinselliği pek bilmiyor, eşcinselleri de pek tanımıyor ve anlayamıyor, belki de anlamak istemiyor ve o yüzden de onların duygusuna önem vermiyor(bu yüzden kendisiyle barışık eşcinsel duygusal, barışık olmayan "basar" geçer diyebilir miyiz?); KENDİNDEN VE GERÇEKLERDEN KAÇIYOR OLABİLİR Mİ? En büyük korkusu; ailesinin, çevresinin eşcinsel ilişki yaşadığını öğrenmesi ve de aktif olanın bir gün pasif de olacağı korkusu. Bu ikisi gerçekleşirse, kendini öldürebileceğini söylüyor.

Gelelim tespitlerimize... Bazı insanlar eşcinselliklerini geç keşfedebiliyor; bunun sebebi kapasite anlamında kişisel bir yetersizlik mi, yoksa gerçekten biseksüellik var da, biseksüellikten diğer tarafını farkedemiyor mu, özellikle erkek egemen ve homofoibik bir toplumun cinsiyetçi ve ahlakçı yaklaşımı sebebiyle? Herkeste eşcinsellik var da, zaman ve mekan meselesi mi bunun gerçekleşmesi? Herkeste varolan eşcinselliği ortaya çıkartan veya gerçekleşmesine sebep olan bazı faktörlerin mi olması gerekiyor yaş-olgunluk ve hayat tecrübesinin getirdiği özgüven, yaştan dolayı karşı cinslere artık yeterince ulaşamama yetersizliği, belli bir yaştan sonra değişiklik isteği, hatta cinsel yetersizlikler bile eşcisnel duyguları ortaya çıkartabilir mi? Çünkü hayatında gerçekten zerre kadar eşcinselliği düşünmeyenlerin bile pat diye eşcinsel ilişkiye girebilmesnin tek açıklaması, herkesin eşcinsel olabileceği ve bunun gerçekleşmesi için ortam ve zamanın uygun olması veya o güne kadar eşcinselliğini keşfedememiş, çevresel faktötrlerden dolayı o duygularının uyumuş olması gerekir. Yoksa başka ne açıklaması olabilir ki? "Yoksa insanlar niye bu kadar homofobik olsun yapılarnda eşcinsellik olmasa?" diye de sorabiliriz? Olsa olsa Kinsey cinsellik skalasında heteroseksüellikle eşcinsellik arasında gezinen bir cinsellik olabilir. İbrenin de ne zaman nerreyi göstereceğini bilemeyiz; yani bir insanın ne zaman eşcinsel ne zaman heteroseksüellik yaşayacağını bilinçsizlik mevcut ise eğer, çevresel faktörlerin etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Yani çevresel faktörler yapıyı belirlemiyor. Bir insanda eşcinsellik varsa var, yokda yok; yapıda varolan eşcinselliğin erken veya geç ortaya çıkmasına, ne zaman veya ne kadar yaşanacağına sebep oluyor çevresel etmenler. Kişilerin kimlikleri konusunda hala kafalarının karışık olmasının sebebi de bilinçsizliklerinden dolayı kendilerni tanıyamamaları, tanımlayamamaları ve dolayısıyla kendileiryle barışamamaları, eşcinsel ilişki yaşamalarına rağmen hala homofobik olabilmeleri farklı seviyelerde de olsa. Bunun sebebi de heteroseksizmin din, ahlak ve cinsiyetçilik gibi ölçütleri. Tabi her geçen zaman sürecinde birazcık da esniyorlar, birazcık daha az homofobik oluyorlar ama eğer bilinçsizlikleri devam ediyorsa eşcinsellikle ilgili bilgi eksikliğine dayalı, hala bazı konulardaki katılıkları devam ediyor. Yani tam olarak ben eşcinselim diyebilmek o kadar kolay olmuyor homofobik bir toplumda. Erkeklik hep muhafaza edilmek istendiğnden, o da sindirim sisteminin çıkış noktasıyla özdeştirildiğinden, kimlere karşı ve kimlerin neresine karşı aktif olduklarına bakmadan, bu şeyi kendilerinde asla ve asla kabul edemiyorlar. Eğer anal ilişki çok yanlış bir şeyse, bu ilişki sadece pasif olanla geçekleştirilmiyor değil mi? Bir eylem yanlış ise, herkes o eylemin bir parçası değil midir? Ama heteroseksizmin kuralları ve rolleri çerçevesinde gerçekleştirirsen bazı şeyleri, erkekliği kurtarmış sayılabilirsin.

Bir tarafta aktifliğe verilerek reddedilen eşcinsellik, diğer tarafta ben eşcinsel değilim, heteroseksüel bir transım denilen eşcinselik... Kendileriyle barışamayan eşcinseller toplumsal rollerin kamuflajında aktif eşcinsellik ve trans kadınlıkta kendilerini bulmaya ve gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bir taraf ben ne kadar erkeğim dese de, diğer taraf ben ne kadar ben eşcinsel değil-trans da olsa kadınım dese de; işim özünde gerçekleştirilen sadece ve sadece eşcinsellik. BAKINIZ..! İçinde yaşadığımız toplumsal yapıyı görmezlikten gelemeyiz elbette sosyolojik evrim kendini tamamlayıncaya kadar ve herkesin kendini bu yapının seviyesi ölçüsünde tanımlaması ve gerçekleştrimesi kaçınılmaz ve olabilirlik çerçevesindedir ama bir toplumda-kültürde-çevrede-dünyayada eşcinsellere eşitliğin ve özgürlüğün gelebilmesinin de o toplum kadar bireylerinin de konuya bakış açısı belirleyicidir. Dönüşümü sağlayacak olan da bireylerin kendi içindeki dönüşümdür. Yoksa döner dururuz.

Eşcinselliğin toplumsal çapta kabul edilebilmesi ve normal karşılanabilmesi için görünürlük çok önemli ve görünür şekilde bir hareket şart ama o görünürlüğün sağlanması için, o görünürlüğe gelinceye kadar, kendi içimizdeki gerçekleri-eşcinselliği görmemiz-eşcinsellerin kendilerinin görmesi gerekiyor, eşcinselliğiyle eşcnsellerin kendilerinin yüzleşmesi ve barışması gerekiyor ki görünür olabilsinler utanmadan, gösterebilsinler eşcinselliği, eşcinselliklerini. Alfabeyi sökmeden nasıl okuma yazmayı gerçekleştiremezsek, eşcinselliği bilmeden, hatta doğru şekilde bilmeden ne sağlıklı bir şekilde eşcinselliği gerçekleştirebiliriz, dolayısıyla ne de topluma bunu doğru bir şekilde anlatıp kabul ettirebiliriz. Şu andaki LGBTİ hareketi denilen mücadele bana bilinçsiz eşcinselliğin uzantısı gibi geliyor ve zaten istenilen seviyede yapılamadığı için amacına da ulaşamıyor, hatta sistem tarafından reddediliyor, engellenmeye çalışılıyor. Neden; çünkü samimi değil, inandırıcı değil. Bilinçli bir eşcinselliği hiçbir şey reddedemez oysa. Evet hemcinsini sevmek dışındaki eşcinsellik bilinçsizlikle alakalı olduğu için, cinsiyetçliğe çanak tutmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. O yüzden eşcinsellerin kendi içlerinde doğru bir hareket başlatmak gerekiyor öncelikle, bunu dışarıya sağlıklı bir şekilde uzatabilmek için.

Dışarıdaki homofobiyi yenebilmek için, kendi içimizdeki homofobiyi nasıl yenebiliriz?
sorusuna;
Eşcinsellik nedir?
Homofobi nedir ve nedenleri? sorularını sormamız ve cevaplamamız gerekiyor
eşcinselliğimizle barışmak
ve arkasnda dimdik durabilmek ve savunabilmek
ve dolayısıyla normal karşılanması ve kabul ettirebilmek için.
Eşcinselliği doğru bilmek gerekiyor bildirmek için!

23 Nisan 2018 Pazartesi

Güne notlar...


Ölümün gerçekliğine annemi kaybettikten sonra vardım; çünkü insan yarısı eksilince bir şeyleri daha iyi idrak ediyor. İnsanoğlu yarın ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyor ama gene de. Oysa ne dünyanın sonu var, ne de dünyanın işi biter. Çünkü insan kendini tekrar ediyor sürekli. Şu hayatta en büyük kazanç faydacı olabilmek, bir şeyleri çözebilmek... Çok iyi bir insan değilim elbette ama hep kendimden çok birilerini düşünmüşümdür ve insanın hamuru değişmez ama bazı negatif karmalara enayilik yapacak, sessiz kalacak kadar da aptal değilim. Zaten bencil olanlar akıllı olduklarından değil, akılsızlıklarından kurnazdırlar. Hep pozitif olmaya çalıştım mükemmelliyetçiliğimin disiplinsizliklere karşı takıntısı dışında ama kötülük kadar ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik moralimi bozanlardan oldu. Sahi insanlar ne kadar ikiyüzlü ve samimiyetsiz oluyorlar. Tek olarak çoğalmak uygundu yapıma; tek sesli kalabalıklarla yıldızımın barışması söz konusu bile olamazdı. O yüzden soyutladım insanların genelinden kendimi ve o yüzden kedilerle paylaştım yalnızlığımı. Kendi kendime konuşmak değildi benim onlarla kurduğum iletişim, bir sevgi diliydi! Bir gün pat diye ölürsem, gönül bağı kurduğum kedilerin zor durumda kalmaması için, yarı ev-yarı dışarıda bir hayatı tercih etmelerini sağlamışmdır o yüzden. Herkesten özür diliyorum ama bugün ölsem, bazı arkadaş, dostlarım ve aile yakınlarıma da iyi günler dilemekten başka hiçbir duygu hissetmem. Beni de böyle kabul edin. Çok hassas olmanmın kırgınlığının etkisi olabilir mi bilmiyorum ama değil sanırım; hayata belki de birazcık daha gerçekçi gözlerle bakmakla alakalı bir şey bu sanırım. Bakınız, sevgiden kötülük çıkmaz.2+2=4 kadar nettri bu. Hayatta en korktuğum şeylerden biri ameliyat olmaktı; onu da oldum ve şu hayatta korktuğum başka bir şey de yok. Aşka gelince, benim kadar özgür birinin aşk yaşamaması mümkün müdür; aşkıma karşılık bulamadıysam, sevgimi kimsenin hak etmemesindendir! Yeterince zengin yaşadım. Müzik, kitap ve dergi arşivim en büyük servetim; internet ile de multi trilyoner oldum oradan edindiğim bilgi, işitsel ve görselliklerle... En büyük üniversitem ise, hayat içimden geldiği gibi tecrübe etmek oldu.

22 Nisan 2018 Pazar

Bir popseverin Türk Sanat Müziği'ne "Yılları durduracak..!" bir bakış açısı!

"Bir Sevgi İstiyoruym!"


Türk Sanat Müziği denilince ne gelir aklınıza..? Türk Müziği... TRT'nin üç ana müzik dalından biridir Türk Halk Müziği ve Türk Hafif Müziği ile birlikte. Arabesk yasaklı müziktir bizim çocukluğumuzda. O yüzden Arabesk'i sonradan keşfettik. TRT'nin baskısından mıdır nedir bilinmez, zaten Orhan Gencebay şarkıları senfonik, Ferdi Tayfur şarkıları Pop, Gülden Karaböcek, Neşe Karaböcek, Kamuran Akkor şarkıları da pop enstrümanlı çok sesli çalışmalardır. TSM, yani Türk Sanat Müziği benim çocukluğumda, 80'lerde Çok Sesli Türk Müziği başlığı altında bizdeki Arabeskle harmanlanıp daha geniş kitlelerin müziği haline gelmiştir. Türk Sanat Müziği için bir devirdir o dönem ve bir daha hiç bir zaman ulaşamayacağı altın dönemlerini yaşamıştır. Özellikle Yıldırım Gürses besteleri Pop, Arabesk tınılarıyla bu tarzın en nitelikli çalışmalarıdır. Yıldırım Gürses müziğimizin prensidir zaten. Çünkü eşsiz, benzersiz güzellikte eserler kazandırmıştır müziğimize. Avni Anıl, Erdoğan Berker de ilk aklıma gelenler şarkıları o dönemler çok tutulan besteciler olarak. Emel Sayın tartışmasız TSM'nin en popüler ismidir de, onun tahtını ise Muazzez Abacı falan değil, sadece ve sadece Samime Sanay sarsmıştır. Samime Sanay sadece TSM'nin değil, genel anlamda müziğimizin en büyük starlarından bir olmuştur. Emel Sayın'dan sonra bu türün en star ismi odur, bir başkası bu iki ismin yanına bile yaklaşamamıştır. Yanlış anlaşılmasın da, benim hiçbir zaman tarzım olmamıştır Muazzez Abacı, Müzeyyen Senar, Sevim Tuna, Behiye Aksoy, Safiye Ayla vesaireler. Bunlar bana yokluktan sevilmişler gibime geliyor(60'ları, 70'leri demiyorum, ben çocukluğumdan 80'lerden bahsediyorum). Zaten TSM sanatçıları öyle hiçbir zaman pop sanatçıları gibi herkesin çok sevdiği sanatçılar olmamışlardır; onlar bir TRT memuru gibi TSM'ci olarak görevlerini icra etmiş gibilerdirler. Zaten günümüzde TSM'nin bitme sebebi de budur; popüler olamaması. Sadece iyi şarkı yetmiyor ne yazık ki gündem olabilmek için. Ama o dönemler, şarkılar şarkıcıların önünde gibiydi özellikle TSM'de. Milliyet Gazetesi'nin okuyucu anketiyle belirlediği yılın en sevilen 10 TSM şarkısını heyecanla beklerdik. Güzel günlerdi o günler. Zirve olamasalar da; Hülya Sözer, Yüksel Uzel, Mediha Şen, Sevim Deran, Ayşe Tunalı, Nalan Altınörs gibi şarkıcılar vardı TSM'yi diğerlerine göre daha popüler şekilde temsil eden. Ayşegül Durukan gibi TRT kökenli sanatçılar da popüler olmuştu birazcık da olsa. Bir TSM şarkısı çok tutulunca, o tarzın tüm sanatçıları söylerdi bu şarkıyı ve ilk 10'da hepsi de yer alırdı. Zeki Müren de Çok Sesli TSM dalında çok daha geniş kitlelere ulaşmış, çok daha sevilmiş, çok daha kalıcı işler yapmıştır. Şahsen klasik Alatırkacı bir Zeki Müren benim gönül telimi asla titretemezdi. Aynı şekilde Bülent Ersoy da. Dediğim gibi bu tarz aslında sadace TSM değil, Arabeskle karıştırılmış ve kalabalık ve geniş enstrüman grubuyla biraz daha pop, biraz daha senfonik hale getirilmiştir. Gerçi gerçek anlamda çok seslilikle örtüşmüyordu kalabalık bir enstrüman grubunun yorumu ama en azından sıkıcılıktan kurtarıyordu müziğimizi. Basları duyabilmek, yaylıları senfonik şekilde dinleyebilmek insanı karamsarlıktan kurtarıyordu. İnsan acısını bile ferah yaşamak ister bence biraz sağlıklı düşünürse. Ama Arabesk ve klasik tınılarda bu mümkün değildir. Müzik denilince kadın sesler hep daha popüler olduğu için kadın seslerden bahsederim müzikten söz ederken. TSM'de zaten Ahmet Özhan'dan başka kim vardı ki..? Zekai Tunca, Sami Aksu, Yıldırım Gürses... Başka..? Günümüze gelirsek... Artık TSM icra edilmiyor. Arabesk de kalmadı. Pop ve Fantezi tarzı var sadece. Hüner Coşkuner, Umut Akyürek ve Safiye Soyman'dan başka da TSM'ci çıkmadı zaten. Eee, bir starı unuttuk... Muazzez Ersoy. Emel Sayın, Samime Sanay'ın yanına Muazzez Ersoy'u da koyabiliriz, hatta onu zirvelerin zirvesine bile koyabiliriz ama gene de Emel Sayın'ı kimse geçemez bence. Ama Muazzez Ersoy'a gerçekten çok büyük başlık açmamız gerekiyor TSM'de. Çünkü tüm müzik dallarında en çok albüm satan sanatçıdır ayrıca Muazzez Ersoy. Özellikle Nostalji serisiyle inanılmazı başarmış, her tarzdan insana dinletebilmiştir kendini. Kamuran Akkor da Poptan TSM'ye geçen, oradan Arabesk ile kraliçe olan bir isimdir. Onun çok sesli TSM çalışmalarında göremedik desem yeridir. Son olarak da RockArabesk tarzında çok nefis bir kaydına şahit olduk. TSM'nin popüler olduğu 80'lerde Sezen Aksu, Nükhet Duru, Nilüfer gibi pop şarkıcılarımız da TSM çalışmaları yapmıştır hem kayıt olarak, hem de sahne olarak. Türk Sanat Müziği'nin sahnede sanatçılar assolistlik payesi verdiğini de unutmayalım. Bir gazinoda eğer assolist olmak istiyorsan, isminin en üste yazılmasını istiyorsan reyonlarda, TSM söylemek zorundasındır. Mesela assolist Hülya Koçyiğit'tir ama dinleyici Emrah'ı dnlemeye gelmiştir ve minderkeri Emrah şarkılarıyla havaya fırlatır coşkuyla! Tabi Sibel Can gibi müziğimizin en popüler isimleri de bu türle sahnelerde yer almış, bu türden bayağı ekmek yemişlerdir. Pardon Ebru Gündeş ne oluyordu? Seda Sayan falan? Size bir şey söyleyeyim mi? Bence son saydığım isimler, TSM'ci değil, Fantezi dediğimiz türdendir. Bana kalırsa Ebru Yaşar bile Arabeskçi olarak tanınsa bile, onlardan daha nitelikli TSM'cidir.

Bir çırpıda o dönem çok popüler olan TSM şarkıları...
1. Beni Hatırla
2. Bir Sevgi İstiyorum
3. Bir İlkbahar Sabahı
4. Affetmem Asla Seni
5. Aynı Çatı Altında
6. Hiçbir Şeyde Gözüm Yok
7. Şarkılardan Fal Tuttum
8. İmkansız
9. Günlerdir İçime Çöktü Ayrılık
10. Yağdır Mevlam Su
11. Şarkılara Sordum
12. Rüyalarda Buluşuruz
...

Sevgili Ulunay, TSM yazısının Gönül Akkor'suz eksiksiz kalacağını söyledi. Aslında Gönül Akkor'u yazıyı yazarken hiç aklımdan çıkarmadım ve yazıda ismi geçmeyen daha bir çok sevdiğim isim de var. Mesela Nesrin Sipahi'yi nasıl es geçebilirim. Bu yazı benim ergenlik, gençlik dönenime denk düşen Çok Sesli Türk Müziği dediğimiz dönemi kapsadığı için, bir çok ismi geçirmedim. Döneme denk düşmeyen isimlerin de yazıda geçmesinin sebebi dönemle alakalı olduğundan değil anlaşıldığı üzere. Nesrin Sipahi zamanında pop da söylemiş bir TSM'ci ama dediğimm dönemde yoktu. Gönül Akkor da öyle. O sesiyle, duruşuyla ekol bir sanatçı, yeri geldiğinde "Tanrım beni baştan yarat" gibi layığıyla Arabesk de söylemiş bir isim, pop tarzında 45'likleri de var bu arada, hatta yıllar yıllar sonra Sezen Aksu yapımıyla bir CD albüm çıkarmıştı pop tarzında ama işte böyle..! Hatta bir TV programında Gönül Akkor Çok Sesli Türki Müziği başlığı altında yapılanların çok sesli olmadığını, çok yaylının yanyana kullanılmasının bir eseri çok sesli yapmadığını söylemişti. Araştırdım ve buldum. Gönüll Akkor, Esin Engin Orkestrası eşliğinde "Sizin Seçtikleriniz" diye çok sesli bir plak yapmış. Yok saydığım bir isim bu işin öncüsüymiş belki de.

Yazıyı daha kapsayıcı hale getirmek istersek eğer, İzel'in "Jazznağme"sini, Yeşim Salkım'ın "Vefa Borcu"nu, Gönül Yazar'ın "Forever"ını da listeye ekleyebiliriz. Melihat Gülses de TSM'ye katkı sağlayan günümüz sanatçılarındandır. Şevval Sam'ın "Sek" albümünün hiçbir katkısı yoktur TSM'ye!

20 Nisan 2018 Cuma

Şişe, sindirim sistemi ve namus!


21. yüzyıldayız ve insan-lık hala insan olabilmenin avantajlarını değerlendiremeyip namusu cinsellikle özdeşleştirip kendi türünü bu yoldan belden aşağı vurmaya çalışıyor. Ne mesela namus; resmiyetsiz cinsel ilişki, eşcinsel ilişki... Cinsellik üzerinden karalamalar, iftiralar, tecavüzler ve bunlarla insanlar birbirlerini hala küçük düşürmeye çalışıyor. Mesela en son okuduğumuz bir haberde patronu çalışanı olan çocuğu şişenin üzerine oturtmaya çalışarak onu cezalandırmaya çalışıyor ve bunu bir marifet gibi şişeye oturtmaya çalıştığı çalışanının yanlış yaptığı müşterilere bunu özür mahiyetinde sunuyor. Yani işkenceyle başkalarına kendini affettirmeye çalışıyor. Çünkü bir erkeğe verilebilecek en büyük ceza namussuzluktur ahlakçı ve namusçu bir toplumda. Namus bu mudur gerçekten, ahlak bu mudur? Cinsellik çok doğal bir şeydir. İnsanlar birbirlerini tahakkümleri altına alabilmek için, cinselliği namus kavramı olarak kullanmaktadır. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz. Neden cinsellik üzerinden derseniz, çünkü cinsellik içgüdüsel olarak gerçekleştirilmesi gereken, olmazsa olmaz, hatta insanı biyolojik manada gerçekleştiren bir numaralı işlevdir. Çünkü insanı açlıkla terbiye etmeye çalışırsan ölür, uykusuz bırakırsan da gene istediğin şekilde kullanamazsın ama cinsellik üzerinden onu ahlakçı yapmaya çalışırsan işe yarar. Çünkü cinsellik üzerinden içselleştirilen utanma duygusundan insanlar hala kurtulamıyor nedense. Nedenini biliyorum da... Boşvermeyelim hadi; akıl-mantık diyelim, bilginin önemine vurgu yapalım, cahilliğin insanları görüldüğü üzere nelere soktuğunu söyleyelim... Bakınız, namus denilen şey ancak doğruluk ve dürüstlükle ilişkilendirilebilir. Benim cinselliğimi; nasıl, ne kadar, kiminle yaşayacağım, ancak benim tasarufumda olabilir ve kimseyi bağlamaz bu; bağlarsa buyursunlar gelsinler, bağlasınlar! Cinsellikle ilgili namus anlayışına TIN diyorum, bilmem anlatabildim mi? Kime ne? Hele erkek egemen toplumda sindirim sisteminin boşaltım uzantısına namus kavramının yüklenmesi akıllara ziyan bir durum da, napsınlar, nasıl baskı altına alacaklar erkekleri, nasıl güdümlerinde tutabilecekler değil mi? İnsanın toplumdan bağımsız bireysel bazda yapabildiği işlevler üzerinden pişmanlık duydurmak kadar etkili bir içselleştirme olamaz herhalde. Bir de dogmalarla kilit vurdular mı "makat"a, iş tamamdır! bakınız, birileri beni hırsızlıkla, yalancılıkla, adaletsizlikle suçlayacağına, eşcinselliğim üzerinden ahlaksızlık ve namussuzlukla suçlasın daha iyi. Çünkü cinselliğin hiçbir kimseye ve hiçbir şekilde zararı yoktur gönüllü olduktan sonra ama dürüst olmamanın herkese ve her şeye zararı vardır. Daha da ileriye götürebilirim. Yalnız bu söyleyeceklerim de tecavüzü destekliyor gibi yorumlanmasın. Mesela birileri bana şiddet uygulayacağına, benimle zorla ilişkiye girsinler. İnanın bunun travmasını çok daha kolay atlatırım. Çünkü ben makata namus kavramını yükleyenlerden değilim. Benim canımı ne acıtıyorsa, benim için o daha büyük suçtur. Diyebilirsiniz ki toplumda namusun cinsellik üzerinden paketlenmesi gibi bazı kurallar var ve insnaların üzerinde bu psikolojik olarak çok büyük etkiler yapabilir. Tamam, ben de biliyorum ve bunun elbette herkesten daha çok farkındayım; işte o yüzden irdeliyorum ve karşı çıkıyorum ya bu tür anlayışa. Bakınız, cinsel ilişki kirletmez insanı; ister nikahlı olsun, ister nikahsız. Ayrıca eşcinsellere nikah hakkı verdiler de biz mi zina yapıyoruz? dermişim! Çünkü inanmıyorum böyle kavramlara. Eskiden nikah mı varmış ayol; Endüstri çağının kapitalistçe bir uygulaması işte evlilik ve beraberindeki namus ve ahlak gibi bakış açısı.

Eşcinselimiz daha düne kadar transseksüeldi, şimdi erkek olmuşMUŞda! Homofobiyaaa!

Neymiş artık; sakal bırakıyormuş, kas yapıyormuş, p değilmiş de..!


Denizli'den eşcinellikle ilgili çıkacak bir romanın heyecanını yaşıyorum şu sıralar. Kitabı ben yazmadım, heteroseksüel bir arkadaşımız yazdı. Eşcinselliğe dışarıdan bir bakış açısı. Bu yüzden bazı şeylerin yanlış anlaşılmaması gerekiyor. Şöyle ki; eşcinsellerin hepsi böyle değil, bu düşünceler önyargıyı pekişitirebilir diye düşünülebilir ama varolan seviyenin yarattığı algıyı inkar etmek, bizim aynadaki görüntümüze kızmak gibi bir şeydir. Aslında hayatı aynadan olduğu gibi yansıtabilmek, bizim kendimize çeki düzen vermemizi de sağlayacaktır. İşte hep karşı çıkılır eşcinsellerin feminenlik, giyim-kuşam gibi belli bir protipte gösterilmesine ama biz o algıdaki kimliğin ne kadar dışındayız, ne kadar o algıları yıkmaya çalışıyoruz? Biz aksine önyargılara sebep olan algıdaki şekilde varolmaya ve kendimiz gerçekleştirmeye çalışmıyor muyuz? Neymiş, artık eşcinseller renkli giyinmiyorlarmış, buraya güldüm-vücut geliştirme antrenmnalarıyla kas yapıyorlarmış, sakal uzatıp erkek gibi görünüyorlarmış ve aktif eşcinsellermiş..! Bütün bunlar aslında bir kamuflaj, gerçeklerden kaçma ve homofobinin ta kendisi. Hatta çok cinsiyetçi heteroseksizmi besler nitelikte. Çünkü varolduğu şekilden kaçan bir eşcinsellik, toplumsal cinsiyet kurallarına benzer şekilde varoluştan başka bir şey değildir. Yani feminenlikten maskülenliğe kaçan bir eşicnsellik de hem kamuflaj, hem de cinisyetçidir.

Eşcinsellik hayatın bir parçası değil mi de sadece belli bölümlerin bir konusu olsun?


Bu hafta Pamukkale Üniversitesi'nden 3 grupla görüşmemiz oldu ayr ayrı günlerde. İkinci görüşmemiz olan PDR diğer bir sınıf öğrencileriyle görüşmemden bahsetmem bana büyük keyif verecek. Çünkü böyle pırıl pırıl duyarlı öğrencilerin olması, geleceğimiz açısından umut verici. Düşünüyorum da paylarına ödev olarak LGBTİ konusu düşmeyen diğer bölüm öğrencileri bu konuyu daha sonraki dönemlerde es mi geçecekler veya ödev alarak konuyu irdelemediklerinden daha mı az özen gösterecekler? O yüzden bence, heteroseksist toplumun cinsel kimlik açısından en ötekisi olan bu kesimin-eşcinsellerin-eşcinselliğin temel ödev olarak bütün öğrencilere itinayla verilmesi gerekiyor. Sadece konuyla alakalı bölümlerde değil, tüm bölümlerde homofobiyi yıkacak seviyede ödev olarak verilmeli eşcinsellik konusu öğrencilere. Çünkü eşcinsellik sadece belli bir bölümün konusu değil, hayatın bir parçası. Bir matematikçi eşcinsellikle karşılaşınca gelecekte, bu benim konum değildi diye sırtını mı dönecek şimdi konuyla ilgili bilinçlendirilmediği için?

PAÜ-PDR bölümü bu sınıf öğrencileri de eşcinselliği-mi nasıl keşfettiğimi, aile ve toplumun diğer birimlerinde nasıl tepkilerle karşılaştığımı, içinde yaşadığımız kültürün konuya bakış açısını, askerlikte eşcisnelliği, okulda eşcinseliği, hukuk sistemininin ve kolluk kuvvetlerinin eşcinselliğe tavrını, nefret saldırılarını, LGBTİ'ler arasındaki uyumsuzluğu, eşcinsel hareketinin ve eşcinsel haklarının geleceğini, toplumun eşcinselliğe önyargılı bakış açısını olumsuz etkileyen LGBTİ biçimlerinin ve yaşam tarzlarının olup olmadığını, varsa neler olduğunu, mülteci eşcinsel ve translara toplumun tepki boyutunu, Denizli'de gay oluşumun nasıl peydahlandığını, kişisel olarak eşcinselliğin keşfinin bireyden bireye farkının nelerle alakalı olduğunu-yapısal mı, eğitimsel mi, homofobinin Türkiye'nin en öncelikli konusunun olup olmadığını, homofobiye sadece cinsiyetçi toplumun mu sebep olduğunu-bilinçsiz eşcinselliğin homofobiye çanak tutup tutmadığını, eşcinsellerin gerçekten dile getirildiği gibi çok zorda mı yoksa konuyu ajite mi ettiklerini, homofobinin kökeninin sağlıklı bir eğitim sistemimizin olmadığını-o yüzden konunun asıl çözümünün eğitimle mümkün olduğunu, homofobinin eşcinsellerin kendileriyle barışamamalarına-kendilerini bilmemelerine ve dolayısıyla bilinçsiz bir eşcinselliğe-bunun da toplumun her kesimine zarar verdiğine-özellikle bu bilinçsizlikten kaynaklanan eşcinsel heteroseksüel evliliğinin sağlıksız birlikteliklere sebep olduğuna falan ve bu durumdan toplum kadar eşcinsellerin de sorumlu olduğunu, LGBTİ bireylerden hangilerinin daha çok homofobiye maruz kaldıklarını, lezbiyenlerin daha mı rahat olduklarını-kabul edildiklerini, bölüm öğrencilerinin ileriki dönemlerde karşılaştıkları homofobik ortamlarda mağdurlara ve homofobiklere karşı nasıl bir tepki göstereceklerine-konuya nasıl yaklaşacaklarına-eğitimcilerin homofobinin aşılmasında konuyla ilgili duyarlılıkla birlikte konuya hakimiyetlerinin önemine değindik, ve eşcinsellerin sosyal olmamalarının sebebinin içselleştirilmiş homofobilerinin toplumdaki homofobiyi kafalarının içinde olduğundan kat be kat daha da büyütmeleri olduğunu, homofobiyi bitirecek olanın bilinçli bir eşcinsellik ve bilinçli eşcinselliğin hak mücadelesi olduğunu-bunun da hayatı normal insan gibi herkes kadar yaşayarak mümkün olabileceğini, çünkü cinsellik dışında bir varoluş eşcinsellerin cinselliğini de kabul etttirecektir, vesaire...

Bu öğrenci arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetinin etkisiyle yazdığım yazı...

Transvestiler, eşcinselliğe olumsuz bakış açısına sebep oluyor mu?

19 Nisan 2018 Perşembe

Adli Tıp ve Aile Hekimliği eşcinsellere karşı işlenen nefret suçlarını araştırıyor!


Bugün Pamukkale Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı ve Adli Tıp Anabilim Dalı'ndan uzmanlarla eşcinsellere karşı işlenen nefret suçlarını konuştuk. Eşcinsellere karşı yapılan saldırıların nefret suçları kapsamına alınmamasından dolayı, üniversitede konuyla ilgili araştırmaların yapılması eşcinsellere yapılan bu tür saldırıların gelecekte nefret suçları kapsamına alınabileceği umudu doğuruyor insanda.

Nefret saldırısına maruz kalıp-kalmadığım, kalınca hukuki mücadele verip vermediğim, ailede-toplumda ne tür arımcılıklara maruz kaldığım-ız, hukuki süreçte ilgili makamların bana nasıl davrandıkları, eşcinsellere nefret saldırısında bulunanların hangi yaş aralığında olduğu, saldırganların ceza alıp almadığı, LGBTİ bireylerinden hangi gruba daha çok saldırıda bulunulduğu, nefret saldırısında bulunanlara karşı benim nefret duygusu duyup duymadığım, saldırılara karşı LGBTİ'lerde bir birlik beraberlik olup olmadığı, eğitimin eşcinsellere karşı tutumlarda ne derecede belirleyici olduğu, saldırganların eğitimli olup olmamasının saldırı boyutuna etkisi, LGBTİ'lerin sağlık erişiminde bir sıkıntı yaşayıp yaşamadığı gibi sorulara cevap vermeye çalıştım.

Evet, bir eşcinsel olarak nefret saldırılarına maruz kalmamak mümkün mü? Sözlü saldırıların psikolojimizde açtığı yaralar bile bir nefret suçu değil mi? Çünkü nefretle aşağılayıcı bir dil kullanılıyor. Ama içinde yaşadığımız kültürü gözönünde bulundurduğumuzda, çünkü insanların farklılıkları anlamaya çalışmaması, farklılıklara hoşgörülü davranmaması, eşitlik ve özgürlük de yeterince olmayınca, insan nefret cinayetleri ve nefrete dayalı fiziksel şiddeti düşününce ayrımcı bir dil o kadar umrunda bile olmayabiliyor. Tabi sözlü şiddetin bile ruhta ağır yaralar açtığı LGBTİ bireyler mutlaka vardır ki, zaten o yüzden de haklarının peşinde koşamayabiliyorlar korktukları için. Tabi koşsalar bile kolluk kuvvetlerinden adliyeye kadar uzanan süreçte, eşcinsellerin maruz kaldığı saldırılar kaale alınmayabiliyor ve mahkemelerde toplumun önyargılı bakış açısına paralel değerlendirmeler hakimlerin insiyatifine kalabiliyor. Çünkü eşcinseller anayasada ne tanımlanıyor, ne de onlara yapılan saldırıların nefret suçu olarak bir karşılığı var anaysada. Normal bir insana karşı yapılan saldırı kapsamında değerlendirme yapılıyor veya tahrik unsuru gerekçesiyle ceza indirimi uygulanıyor, bazı durumlarda tahrik gerekçesiyle eşcinseller haksız bile çıkartılabiliyor. Mahkemelerin veya resmi birimlerin eşcinsellere karşı takındıkarı alaycı ve dalga geçici tavırların da altını çizmek gerekiyor. Çünkü eşcinsellerin resmi olarak bile güvenecekleri bir limanlarının olmaması onları çok çaresiz bırakabiliyor. Bu saldırılar sonrasında her eşcinselin psikolojik olarak etkilenme derecesi tabi kişiden kişiye değişiyor. Çünkü herkes aynı psikolojik dayanıklılığa sahip değil. Destek alıyor muyuz; benim hiç ihtiyacım olmadı. Saldırılar karşısında elbette bireysel olarak saldıranlara karşı bizim de nefretimizin olması kaçınılmaz ama ben kendim olarak bunları takmamaya çalışıyorum moralimi bozmamak adına. İnsan canını yakan insana elbette öfke duyar ama bu saldırıların tek sorumlusu onlar değil ki bireysel olarak suçlu olsalar da. Onların homofobik bir toplumun uzantısı sadece. Toplumda homofobi olmasa onlar nereden cesaret bulacaklar ki eşcinsellere saldırmaya? Ama bir birlik beraberlik de yok bu saldırılara karşı kendi içimizde. Eğitimli olmak elbette saldırganlardaki nefret seviyesini düşürebilir eğer kişinin psikolojisinde psikopatlık yok ise. Çünkü cahil insan öldürebilir ama eğitimli insanın nefreti o boyutta olmayabilir. Benim ailemin eğitim seviyesi yüksek değildi ama eşcinselliğimi öğrenmelerinden sonra bana karşı tavırlarında bir değişiklik olmadı. Bunu yapılarına da verebiliriz, eşcinselliği çok bilmemelerine de verebiliriz, belki de toplumsal baskıyı hissetmeyecek bir konumda olmuş da olabilirler, belki de benim eşcinselliğim sosyo ekonomik bağımsızlığımı kazandığım ve onların yanında yaşamadığım için üzerilerinde bir baskı hissettirmediğinden olabilir. Toplumun homofobsinde yaşanılan bölgesel kültürel farklılıklar, eğitim gibi faktörler elbette belirleyicidir. Sağlık haklarında eşcinsellikle ilgili rahatsızlıklarımızı direkt dile getirememiz bile aslında homofobinin üzerimizde yarattığı baskıdan kaynaklanıyor. Çünkü içselleştirmişiz bazı şeylerin ayıp ve söylenemeyecek olduğunu. Her şeye rağmen nefret saldırılarını hukuki sürece taşımalıyız ve gereken cezaları aldırmalıyız. Çünkü aldırılan cezalar; toplumun, saldırganların, polisin, hukuğun belleğinde bir referans olacaktır daha sonraki süreöte ve konuyla ilgili davalarda. Ben de her bana karşı yapılan saldırıyı hukuki sürece taşımış ve saldırganlara ceza aldırmışımdır. LGBTİ içersinde nefret saldırısına maruz kalan kesimin lezbiyenler olduğunu söyleyebiliriz sorulduğu üzere. Çünkü transların görünür olması kaçınılmaz olduğu için en isabetli hedef, eşcinsellik de heteroseksizmi tehdit eden 1 numaralı unsur.

Benden LGBTİ falan çıkmaz!


Kimse kusura bakmasın, ben istesem de benden LGBTİ olmaz sadece Nisan ayında bile bir sosyal medya trans sayfasındaki sohbetlere göz attığım kadarıyla, olmak da istemem, olamam da zaten hamurumda böyle bir anlayış yer almadığı için.

İnsan düşünmeden edemiyordu geçmişte, işte ünlü ve de mevkii, kariyer sahibi eşcinseller neden eşcinsel hakları için bir şeyler yapmıyor? diye ama zaman ilerledikçe, bu LGBTİ denilen kesimi tecrübe ettikçe, zaten destek olunacak bir eşcinsel hakları mücadelesi olmadığını görüyorsun...

Dünkü sohbetimizde Üniversiteli arkadaşlardan şöyle bir soru almıştım; transvestiler, eşcinselliğe olumsuz bakış açısına sebep oluyor mu diye?

Fazla uzatmaya gerek yok... 1. Cinsiyetçi bir dünyada sadece cinsiyet üzerinden varolmaya çalışmanın ne hak mücadelesiyle alakası vardır, ne de cinsiyetçi bakış açısını pekiştirmekten başka bir işlevi vardır, 2. Ahlakçı bakış açısının hakim olduğu bir kültürde seks işçiliğinin hem mecburiyet, hem de bir hak olarak savunulmasının bir inandırıcılığı yoktur, olamaz da... Çünkü transvestilerin vajina ve meme yaptırmaktan, çene düzelttirip elmacık kemiğini dolgun göstermekten, kas eritmek ve ses inceltmekten, epilasyon yaptırıp silikon memeleri yumuşatmaktan başka ve de ameliyatını hangi doktora veya Türkiye'de mi yoksa Tayland'da mı yaptırılmasının verimli olacağınndan ve de "seks işçiliği için bu şehir benim, bu mahalle benim gelemezsin" diye rant kavgası yapmaktan başka SANKİ hiç dertleri yok. VAR MI? Güya bunlar heteroseksüel kadın olacaklar, eşitlik ve özgürlüklerine kavuşacaklar! ÖYLE Mİ?!

İnsanların % 99'unun aklına eşcinsellik denilince travestiler geliyor, onlar da erkekten kadına dönmeye ÇALIŞAN seks işçileri görüntüsü arzediyor ne yazık ki. Sonra da seks işçiliği hakkını savunuyorlar, "toplum bize iş vermediği için mecburiyetten seks işçiliği yapıyoruz" savunusuna tezat bir şekilde.

"Transvestiler neyin hakkının mücadelesini veriyorlar?"dan önce, bir şeyin hakkının mücadelesi zihniyeti var mı? onlarda diye sorabiliriz. Verdikleri tek mücadele, biyolojik cinsiyetlerini karşı cinisyete geçirip heteroseksülliklerini tescil ettirmek. Peki eşcinsellik nerede o zaman; transvestilerinki eşcinsellikten kaçmak ve homofobiden başka bir şey değil... Çünkü eşcinsellik zaten erkek bedeninde kadınlık gibi bir şey. Yok öyle "BENİM CİNSİYETİM ERKEK AMA BEN HEMCİNSİMİ SEVİYORUM" diye bir şey, yok öyle BENİM RUHUM KADIN AMA YANLIŞ BEDENDE DOĞMUŞUM diye bir şey; hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, her yol Roma'ya çıkıyor ve bedenini değiştirmek istemeyenler eşcinsellikleriyle barışık eşcinsellerDİR, bedenlerinden kendilerini hadım edecek boyutta nefret edenler ise transvesti denilen homofobik eşcinsellerDİR.

Bakınız, bu kafayla eşcinsel hakları falan gelmez ülkeye, böyle zihniyete de kimse hak da vermez, haklı da görmez. EĞER etrafımızda cinsel kimliğine bu kadar kafayı takmış eşcinsel bireyler görmeseydik, bedeni ve cinsel kimliğiyle bu kadar çok uğraşmak, bütün yaşamlarını buna vakfetmek olmasaydı amaçları bunların; normal insanlar gibi sosyal ve başarı hedefleri olsaydı, yani bir meslekleri ve hobileri olsaydı, toplumu dönüştürücü faydacılıkları olsaydı; kimse homofobik olmazdı, kimse eşcinselleri dışlamazdı; hatta el üstünde tuttar ve takdir ederdi.

Benim eşcinsel politikam; ne cinsiyet odaklı bir hedef, ne de yaşamdan ayrı tutarak eşcinselliği siyasileştirmek. Ben cinsel kimliğimle varolmaya çalışarak değil de, hayatın her alanında elimden geldiğince varolmaya çalışarak eşcinselliğimi doğal olarak varetmeye çalışan bir insan, hatta hayvanım. Çünkü ben sadece cinsel kimliğimle varolacak, kendimi o şekilde tanımlayacak kadar düşemem. Sen bir yazar olursun, bir ressam olursun, bir iş insanı olursun, bir avukat-dr. olursun, tamirci-tuvalet temizlikçisi olursun, ihtiyaç duyulursa da(ister kimlik tanımlaması olsun, ister hak savunusu) o zaman mesleği-konumu-kariyeri şu olan eşcinsel bilmem kim diye tanımlanmaya çalışırsın kendini! Kimse bana bulunduğum ortamlarda eşcinsel sıfatını eklemiyor beni düşünürken ama sadece cinsel olarak varolmaya çalışırsan, toplumun ötekisi olmaktan kurtulamazsın..! Biz eşcinsel kimliğimizden dolayı istediğimiz şekilde ne mesleki ne de sosyal-benzeri olarak varolamıyoruz diyorsanız, bunun sebebi acaba sadece eşcnsellik ve homofobi mi, yoksa kişilerin kendi yetersizlikleri ve azimsizlikleri, TEMBELLİKLERİ mi?

17 Nisan 2018 Salı

Transseksüelliği savunmak resmen homofobidir!


Transsekseülliği normal karşılayan erkek görünümlü eşcinseller,
aslında içlerindeki kadını bertaraf etmeye çalışmakta
benim içimde kadın yok, cinisyet kimliğim erkek falan demek isteyerek,
transseksüel tabirliler de eşcinselliği bertaraf etmeye çalışarak homofobilerini sergilemektedirler.
Çünkü topluma ancak heteroseksüellikle kabul edileceklerini zannetmektedirler.
Kısaca heteroseksizm, toplumsal cinisyet formülüyle eşcinselleri de kontrol altında tutmaktadır,
kendini çocukluktan itibaren bireylere empoze ederek.
İçselleştirilmiş homofobi sebebiyle de eşcinsellikle tam anlamıyla barışamamktadır eşcinseller bile!

Bundan sonra bir eşcinsel olarak LGBTİ denilen güruhun içinde olmam söz konusu bile olamaz asla!


Bundan sonra LGBTİQAPXYZ denilen oluşumların içinde asla yer alamam. Çünkü bunca zaman yer almamın zaman kaybından başka hiçbir anlamının olmadığını tecrübe ettim. Çünkü bilinçsiz insanlarla yola çıkmak, eşcinsel haklarına hiçbir şey katmıyor, katmaz da. Bilinçsiz derken sadece eşcinselliğin ne olduğunu bilmeyen ve heteroseksist bakış açısına sahip cinisyetçi eşcinsellikten bahsetmiyorum, eşcinsel haklarını ideolojilerine basamak yaparak, eşcinselliğin daha da ötekileştirilmesine sebep olan bilinçsizlikten de bahsediyorum. Şablon bir eşcinsellik anlayışı var bilinçsiz eşcinsellerde kendilerine LGBTİ vesaire diyen ve bindikleri dalı kesen özlerinden-doğalarından saparak. Bu onlara kendilerince ne sağlıyor bilmiyorum ama bana veya eşcinselliğe sağlayacak hiçbir tarafı yok. Sanki heteroseksizm bunlara yer göstermiş de-tuzak kurmuş da, onlar da bu yer için mücadele ediyorlar gibi. Yaa, ben, beni idama götürecek bir anlayışı niye destekleyeyim ki? Ne demek mi istiyorum; Bakınız cinsel yönelim olarak bir heteroseksüellik var, bir de eşcinsellik var. Heteroseksüllik dışında 50 küsur kimlik tanımlamanın ve eşcinselliği buymuş gibi savunmanın neresi eşitlik ve özgürlük olabilir kafa karıştırıp işin içinden çıkamadığını, bataklıkta debelenip durduğunu cümle aleme sergilemekten başka? Benim içimde milyonlarca renk olabilir ama güç birliğinden bahsederken; kendi içimizde parçalanarak ve heteroseksizmi besler nitelikte eşcinselliği asimile eder gibi kamufle etmekle hangi eşcinsellikten bahsedebiliriz, hangi eşcinsel haklarından bahsedebiliriz. Transseksüellik gibi heteroseksizmin asla ve asla kabul etmeyeceği transseksüellikle mi herkesin kabul edeceği bir kimlik oluşturup kabul ettireceğiz? Bakınız, her eşcinsel içinde kadın kimliği barındırır ve bedenimizle barışamamamızı farklı bir kimlik gibi sunmak, heteroseksizmin baskısının bir yanılsamasıdır. Ben böyle bir kimliğin parçasıyken, yani içimde heteroseksüellik barındırmayıp ve kendimi, eşcinsel haklarına zarar vereceğini bildiğimden kendimi cinsiyet kimliği olarak ifade etme ihtiyacı hissetmiyorken, ama insanların kendilerini nasıl ifade etmesine müadahale de etmiyorken, transfobik olarak ilan edilmem ve hedef haline getirilmem, anlaşılmak istenmemem neticesinde(çünkü birilerinin çıkarına ters düşüyor benim özgürlükçü ve cinsiyetçilik karşıtı anlayışım), nasıl böyle inanmadığım ve ayrımcılığına şiddetli bir şekilde maruz kaldığım güruhun içinde yer alabilirm ki? Zaten inanmıyordum, nefretleriyle daha da gözümden düştüler. Ben artık LGBTİ denilen kesimin pankartını taşımayacağım ve karnavallarının içinde yer almayacağım. Zaten günümüzde ne buna-böyle bir mücadele şekline ihtiyaç var, ne de ülkemizdeki eşcinseller bu kesimin takipçisi ve destekçisi. Sadece ben değilim, bu tür oluşumların içinde kesinlikle yer almak istemeyen çoğunluk bir eşicinsel kitlesi var mücadelelerine inanmadıkları için. Eşcinsellerle eşcinsellerin mücadelesi var bu ülkede öncelikle. Önce eşcinselliğin netleştirilip, eşcinsellerin ortak bir paydada buluşması gerekiyor. Bu da blinçli bir eşcinselik ve sadece cinsel yönelim konusunda olmalıdır. Türkiyede eşcinsel haklarının istenilen noktaya gelememesinin sebebi budur işte; Bilinçsizlik ve cinsel yönelim için değil de özünü kaybetmiş şeyler ve lüzumsuz idealler için mücadele edilmesi. Benim pankartsız ve de karnavalsız hayatın eiçinde eşcinsel kimliğimle yaşama mücadelem, bu güruhun mücadelesinden çok daha anlamlı, çok daha etkili ve çok daha kabul edilebilir. Yaşadığım şehirde eşcinsel hakları için mücadele eden bir oluşumdan bahsedemeyiz bazı anlamsız lakayıtlıklar dışında ama bir Halil Kandok eşcinsellik gerçeği var herkesin bildiği. Herkes doğru bir eşcinsel kimlikle hayatın içinde yer alabilseydi, zaten pankart taşımamıza ve karrnavala ihtiyaç duymaz, hatta eşcinsellik hakkında önyargılara sebep olan çirkinliklerden utanmak zorunda kalmazdık. Mücadelem bundan sonra eşcinselliğin sadece cinsel yönelim hakkı olduğu şeklinde olacak ve bunun için bilinçsiz nam-ı LGBTİ anlayışın da karşısından olacağım!

Zeki Müren bile transseksüelliği tasvip etmemiştir!


Zeki Müren kadından kadın olmasına rağmen transseksüellik diye bir terim lügatında asla yer almamıştır. Onun için sadece eşcinselik vardır ve içindeki kadın, erkek bedenine katiyen ters düşmemiştir. Çünkü bu ruh-beden uyumsuzluk değil, doğanın bir çeşitliliğidir. Günümüzde hala bazılarının transseksüellik diye bir ayrı-ştır-ma girmesi, bu konuda daha bir adım bile ileri gidemediğimizin göstergesidir. Eşcinsel derneklerin bile birlikte mücadele ruhuna ters düşen bu yapay doğaya ihanet yapaylığı benimemesi, heteroseksizmin cinsiyetçi ve çıkar dünyasına ayak uydurmasından başka hiçbir şey değildir. Bazıları diyor ki "Zeki Müren transseksüelliğini inkar etmiştir!" Yok öyle bir şey; o doğasına inanmış, doğasına sadık kalmıştır. Ve transseksüelliğin, eşcinselliğin yanlış anlaşılmasına sebep olduğunu ifade etmiştir.

TÜM ZAMANLARDA 4 NUMARANIN MÜKEMMEL MELEKLERİ!


Voleybolda 4 numara mevkii çok önemlidir. Çünkü smaç dışında manşet ve defans yükünü de onlar çeker ve bir libero kadar kurtarıcıdırlar. Eğer bir de skorerlerse, söylenebilecek hiçbir şey olamaz. Maçın gidişatının en büyük belirleyicileridirler. Çünkü servis karşılayamadıktan sonra her şey ters gider. 2003'teki rüya takımızdan beri bu işi en iyi yapabilen üç samaçörümüz Esra Gümüş, Gözde Kırdar ve Güldeniz Önal'dır. Daha onların seviyesinde ve onlar kadar istikrarlı komple başka bir 4 numara oyuncusu çıkartamadık. Sonumuz hayrola! Yanlış annlaşılmasın; Neriman ve Seda'yı yok saymıyorum ama... Meliha'yı da es geçemeyiz ama..!
Neriman ve Seda pasör çaprazı da oynadıkları için geçmişlerinde, manşet sıkıntıları olabilen oyuncular. Meliha servis, manşet ve defans olarak iyi bir oyuncu ve son dönemlerde top öldürme gücünü de yükseltti; bakalım zaman ne gösterecek?

Bir eşcinselin ters ev-rimi!


Daha dün erkeklik taslıyordu eşcinselliğini kamufle edecek şekilde; maskülen tavırlar, elde sigara tütürmeler, kaba-saba küfürlü konuşmalar falan... Özgüvensizlikle beraber toplumsal baskı! Travestilerle, "ben onları kadın sanıyordum" diye beraber oluyordu, "sadece travstilere P oluyorum" diyerek P'liğine kadar uzanan yolda.

Sonra tutamadı içindeki eşcinselliği ve biseksüelim demey başladı. Saçları trend; yanlar kazınmış ve bir tutamı tepete toplanmış şekilde. Kulakta küpe, boyunda dövme, yırtık kotlar, iç çamaşırı markası bahanesiyle kı*ını teşhir eden düşük beller, entel-dantel sakallar, ayakta militarist ruha uygun botlar falan, renkler mat üzerindeki... Bir tarafından kadınlık fışkırıyordu, bir tarafından onu kamufle etmeye çalışan maskülenlik...

Sonra itiraf etti eşcinselliğini; kendine tabi çevresine değil!
Önce A tipi eşcinsellik, sonra alelade P'lik!
Evet eşcinseldi artık...
Aktivizm bile yapabilirdi. Çünkü yüzleşmişti doğanın gerçeğiyle..! mi acaba?

Aaaa..! O da ne? Bir bakmışız travesti olmuş!
Aaaa..! O da ne; seks işçiliği yapmaya başlamış..(Çünkü travestilik prim yapıyor.)!
(Bir de ben keyif aldığım için karşı cinsin kıyafetini giydim diyip eşcinselliğini inkar edenler travestiler var; defolun gidin ya! Eşcinsel olmayan travesti mi olurMUŞ?)

Aaaa..! O da ne; ben trans kadınım demeye başlamış. İçindeki kadın demek ki ön plana çıkmaya başlamış. E heteroseksist bir toplumda yaşıyoruz ve toplumsal cinisyet hakim. Böyle daha çok kabul edileceğini sanıyor gay'ibim!

Bir bakmışız, ameliyat masasında kalmış,
Bir bakmışız ameliyat masasında kalmamış ama doğanın masasında kalmış..!
Doğanın yaşamak İçin bize bahşettiklerinden mahrum kalmak ne kadar yaşamak sayılır ki?
Neyi neye uydurmaya çalışıyorsun sen Tanrı aşkına; ters olan senin kafa sadece!

Tabi ameliyattan vazgeçip doğduğu bedende bedensel sağlığını muhafaza ederek yaşamaya devam edenler de olmuyor değil; yani yanlış yoldan DÖNENler..!
Dönmeyenlerinde son pişmanlıkları fayda etmiyor.

Bir trans, ameliyat olduğuna er ya da geç pişman olur. Gençliğinde kendini kandırır ama sonrasıdna kandıramaz; Çünkü kendini trans olarak tanımlayanı ne toplum kadın olarak kabul etmiştir, ne heteroseksüel erkekler kadın olarak kabul etmiştir, ne de doğa!

Bedenini tahrip etse de, bu dünyadan giderken gene özüyle gider her trans tabirli; erkek bedeninde kadın! Gitmeden önce kendi de gerçeğini kabul etmiştir ama koca bir yaşam kendini bilmeyip, kendini aramakla geçmiştir.

Bir üniversitelinin geleceği, bir eşcinselin hayatından daha kolay değil!


Haftalık buluşmalarımızı sektirmeden gerçekleştirmeye devam ediyoruz öyle veya böyle gay enerjiyi diri tutmak adına. Politkamız, kimliğimizi sosyal yaşama mümkün mertebede geçirebilmek. Buluşmalarımız da özgüven kazandırıyor, cesaret veriyordur, yaşama modu sağlıyordur umarım. Sembolik manada da olsa buluşmalarımız, uzaklarda bir yerlerde de olsa varlığımıza işaret ediyordur diye düşünüyorum ki geriye dönüşler olmasaydı umudumuz da olmazdı...

Haftalık tolnatımızın ertesi günü de bir hafta önceki randevumuza istinaden Pamukkale Üniversite Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü öğrencileriyle bir araya geldik onların ödevleri doğrultusunda. 2.5 saat süren, vaktin nasıl geçtiğini anlayamadığımız doyumsuz bir sohbet gerçekleştirdik. Eşcinselliği eğrisiyle-doğrusuyla aklımızın erdiğince ve aklımıza geldiği kadarıyla tüm boyutları ve örnekleriyle ele almaya çalıştık alışıla gelmiş LGBTİ anlayışının dışında, cinsiyetçi bakış açısını yıkmak amacıyla.

Gelecekte sosyal yaşamın mimarları olacak üniversitelilerden PDR'lilerin ve üniversitedeki bu bölümün konuya duyarlı yaklaşımı homofobiye panzehir olacaktır şüphesiz. O kadar doğurgan bir sohbet oldu ki... Sohbetimiz onların ödevi olduğu için, sohbetimizi çok paylaşmak istemiyorum. Benim onlara anlattıklarımdan çok onların duyarlılıklarını paylaşabilirim ancak. İletişim çağında eşcinsellik açık bir şekilde masaya yatırılamasa da, aslında herkes neyin ne olduğunun farkında ve eşcinsellik de bir şekilde biliniyor ve önyargılara rağmen doğru algılar oluşup, doğru tespitler yapılabiliyor ve homofobinin en büyük sebebinin eşcinseller de dahil olmak üzere bilinçsizlik, bilinçsizliğin getirdiği doğayla barışamak, konuyu örtbas etmeye çalışmak, gerçeklerle yüzleşememek, gerçeklerden kaçmak olduğu gözlemlenebiliyor.

Dolaylı-dolambaçlı yolların, özgürlüğün çıkış yolu olmadığı bir gerçek ve özgürlük fırsatını eşcinsellerin kendilerinin yaratacağı da altı kalın kalın çizilmesi gereken bir şey. Toplumsal homofobinin önümüzde çok büyük engel olduğunu biliyoruz ama bu gerekçe sayılamaz haklarımız için. Bugüne kadar yapılanlar hiç yoktan iyi olabilir ama yapılabilecek olanlar o kadar çok ve mümkündü ki...  Fırsatlar eşcinselleri bekliyor değişim için...

Sohbetimizden sonuç olarak çıkarabileceğimiz; homofobi gerçeği; eşcinsellerin eşit, özgür ve demokratik yaşamasının önünde sadece aşılması gereken bir engel, aşılamayacak olan değil. Sohbetimizde paylaştığım bir sözü burada da paylaşmak isitorum... İnanın hayvanların, kadınların hayatı eşcinsellerden daha zor bu dünyada. Bir üniversitelinin okulunu biritirp gelecek planı bile çok daha ağır eşcinsellikten. Yani kısaca, eşcinsellik eşcinsellerin hayata küsmelerini gerektirecek bir durum değil; hatta geleneksel toplumda öteki omak özgür yaşamanın bir fırsatı eğer akıl ve mantık kullanılabilirse.

Mesela ben heteroseksist bir dünyada heteroseksizmin yükünü çekecek bir heteroseksüel olmak yerine, öteki olarak eşcinsel olmayı homofobiye rağmen bir şans olarak düşünüyorum ve daha keyifli buluyorum. Çünkü homofobi benim sorunum değil, homofobiklerin kendi nefretleri ve benim istediğim şekilde yaşamama engel teşkil edebilecek bir şey değil bu; eğer kafamın içinde engeller yoksa, eşcinselliğime olan nefretimi aştıysam.

POTANSİYELİNİ FERSAH FERSAH AŞAN BİYONİK KADIN!


Gözde Kırdar... Aslında ona bir kahraman demek çok yerinde olur. Çünkü o hep başarmış, hep kazanmış, hep... Kariyeri, onun kadar madalyalarla dolu başka bir sporcu var mıdır bu ülkede? Bu başarılarını ne tesadüfen kazanmıştır, ne de bir Tanrı vergisiyle; o çalışarak bileğinin hakkıyla bu noktalara gelmiştir, hem de potansiyelini, zorlayarak, fersah fersah aşarak. Gözde'nin en büyük gücü fiziksel yapısı değil, "bir şeyi istemesi"dir. O şey istenince, Gözde'nin olur mutlaka; bu kadar basit. Takımının dinamosudur; kendinden başka, başkalarının gücüne de güç katandır ateşiyle. "Bu kadar başarı yeter artık Gözde!" denilecek kadar kıskanılasıdır. Zaten o da bu kadar istikrarlı ve yükselen grafiğine rağmen, voleybol hayatına zirvede noktayı koyacak; inanıyorum ki bu sezon Süper Kupa'dan sonra Türkiye ve Avrupa Şampiyonluğu'na, oradan Dünya Kulüpler Şampiyonluğu'na, belki rengi belli değil ama Dünya Voleybol Şampiyonluğu'na uzanacak. Yakışır da zaten. Çünkü çok emeği geçti voleybolumuza ve adını en altın harflerle yazdırdı. Bu kadar başarılı bir spor hayatından sonra onun sağlığı ve mutluluğundan başka ne dileyebilirz ki..? TEŞEKKÜR EDERİZ GÖZDE KIRDAR!

Gözde, 2003'teki rüya takımımızın Esra'dan sonra bir devamıydı Neriman'la birlikte 4 numara oyuncusu olarak. Bu halkaya Güldeniz'i de ekleyebiliriz. 15 yılda onların yerine koyabileceğimiz başka bir 4 numara bir oyuncu çıkartamadık hala. Son dönemde biraz Meliha ışıldamaya, bloklanmamaya ve de top öldürmeye başladı. Bakalım o da yurtdışı müsabakalarında ve 30'larına kadar aynı istikrarı gösterebilecek mi?

14 Nisan 2018 Cumartesi

FENERBAHÇE İÇİN ŞAMPİYONLUK KADAR ANLAMLI BİR GALİBİYETTİ: 3-0!


Maçın 3-0 biteceğini çok iyi biliyordum. Çünkü FB için önümüzdeki yıl kuracağı kadro açısından Şampiyonlar Ligi'ne vize alabilmek çok önemliydi. Ayrıca bu 3. lüğü ve de Final 4'u hak eden GS deği, FB idi. Şanssızlık diyelim ve bu konudaki konuyu kapatalım. Şu oyunla Şampiyonlar Ligi'nde GS zaten final falan oynayamaz. Sanki GS, F4'e kalabilmek için oynamış Nesli'nin çok iyi oyunuyla. Ve sezonu derby maçı galibiyetiyle noktalamak, bu sezon emeği geçen herkese madalya gibi olmuştur sanırım. Çünkü talihsizliklerden dolayı yapılabileceklerin en iyisi yapıldı, herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı bugünkü maçta olduğu gibi. Sezon sonunda ayrılacak Sarı Melekler olacak muhtemelen önümüzdeki sezon şampiyon olabilmek için ama FB'de mücadele eden herkes bir Sarı Melek'tir ve sonsuza kadar hep öyle kalacak, kalbimizde yaşayacaklardır. Fenerbahçeli olmalarına rağmen, Sarı Melekler'i yerden yere vuranlarla farklı frekanslardayız. Çünkü taraftarlık demek hep kazanmak ve kaybedince oyuncularını acımasızca eleştirmek değildir. Tamam, ben duygusal takılıyorum ama bu oyuncuların hepsi profesyonel oyuncular ve herkesin bir potansiyeli vardır. Herkes süper yıldız olsaydı, hiç kimse süper yıldız olmazdı zaten. Eğer önümüzdeki yıl göremeyeceksek, isim saymadan, gidecek olan bütün Sarı Melekler'e teşekkürlerimi, sevgileirmi, saygılarımı sunuyorum. Daima Sarı Melek'siniz çünkü...! Kaptan, sana ekstra selam olsun!


Sadece voleybolun değil, gönlümüzün de MVP'sisin Tomkom! Teşekkür ederiz, seni seviyoruz!



O GERÇEK BİR SARI MELEK, O BİR LİBERO KLASİĞİ! 
Benim için Gülden, Gizem Karadayı, Nihan ne ise, Merve de o. Libero kare aslarımızdan biri kim ne derse desin. Hele 3. lük maçının ilkinde kurtarışları ve oyun yüzdesiyel kim olduğunu gösterdi. Kabul edersiniz, etmezsiniz; o bir libero klasiği!







Mia Jerkov'a da bir başlık açmak istiyorum. Çok eleştirildi niye FB'ye geldi diye. Ben onun gelmesini çok istiyordum, geldi ve Sarı Melek oldu. Bugünkü maçın kazanılmasında onun da payı çok. Belki sezon boyunca beklediğimiz performansı sergilememiş olabilir ama olsun. Üçüncülük ve Şampiyonlar Ligi vizesi de çok kötü değil bence... Teşekkürler Jerkov...