Bir şeyi biliyorum demek için en azından en iyiye yakın bilmek gerekir. Yabancı bir dili bilmek için de o dilde rüya görmek gerekir. Sahi siz hangi dilde rüya görüyorsunuz?
Rüya diyip geçmemek gerek. Kim olduğunuzu en doğru rüyalar söyler. Çünkü sadece rüyanızda düzüşüncelerinizi tamamen özgür bırakabilirsiniz. Rüyanız gerçek kendiniz, gerçek kişiliğinizdir. O yüzden kendinizle barışık değilseniz, rüyalarınızı yorumlatmaya kalkmayın, mahçup olabilirsiniz. Ama kendinizi çözmek istiyorsanız, rüyalarınıza kulak verin. Arzularınız, istekleriniz, hayalleriniz, pişmanlıklarınız ve daha bir çok şeyin toplam bir ifadesidir rüyalarınız. Yoksa birisi gelip de film oynatmıyor kafanızın içinde. Uyurken de düşünüyorsunuz, hem de en özgürce.
En çok neyi bastırıyorsanız, rüyanızda onu görürsünüz. Yorumlattırılması gereken rüyanız budur bastırılmışlığınızdan kurtulmak için. Siz kendinizi rüyasında gerçekleştirenlerden misiniz? Bence kendinizi rüyalarınıza bırakmayın, gerçekleştirn ki sıkıntıya sokmasın sizi. Ne zaman rüyalarınıza taşıdığınız bastılırmışlığınız gerçek hayatta kendini gerçekleştirirse, rüyalarınız sizinle uğraşmaktan çok enerjisini yani enerjiniz, gerçek hayattaki başarılıarınız için yaratıcılığınıza kanalize edilecektir.
Kısaca rüyalar kişiliğinizin-kendinizin aynasıdır. Cam aynada saçınızı düzeltebilir, makyajınızı yapabilir, fiziksel kusurlarınızı kapatabilirsiniz ama rüyalarda kendinizi-karakterinizi, kişiliğinizi bulabirisiniz. Rüyaya yatma diye bir tabir vardır ya, bence herkes kendi rüyasına yatmalı kendilerini keşfetmeleri için. Ne yazık ki bizler kendimizi daha tanımıyoruz. Tanıyabilseydik savaşlar, kavgalar olmazdı. Bu patırtı-kütürtü kişilik çatışmalarının, dünyaya yansımasıdır.
Kendimize olan öfkemizi dünyadan çıkarıyoruz. Dünyayı kendi etrafımızda döndürüyoruz, biraz daha hırslı olanlar bu döngüye daha fazla etki yapıyor. Çözümlenmiş bir kişilikle dünyanın dengesini bozmadan etki yapabiliriz dönmesine, daha güzel döndürebiliriz. Ama önce içimizde kendi dönüşümümüzü gerçekleştirmemeiz gerekiyor. Bunun için önce kendimizi tanımamız ve keşfetmemiz gerekiyor. Rüyalar da çok güzel bedava bir fırsat, bir terapist, bir psikolog bu keşif için.
Rüyanızda kabus görüyorsanız, siz kabus gibi bir insansınız demektir. Kendiniz bile kendinizden korkuyorsanız rüyanızda, gerçek hayatta siz korkunç birisiniz demektir. Korkunç derken öcü gibisiniz demek istemiyorum. Korkak olabilirsiniz, acımasız olabilirsiniz. O kabuslar sizin psikolojik problemlerinizin, içinizde halledemediğinizin sorunlarınızın farklı görüntülerde-karakterlerde vücut bulmasıdır. Yani rüyanızda gördükleriniz kendinizsiniz. Birileri rüyanıza girmiyor, siz kendi düşüncelerinizi birilerinin üzerinde deniyorsunuz, birilerini öyle zannediyorsunuz, birilerine kötü taraflarınızı yükleyerek kendinizden kurtulmaya çalışıyorsunuz, kendi kişiliğinizle mücadele ediyorsunuz yani.
Gerçek hayattaki farklılıklara tahammülsüzlüğümüz de daha kendimizi bile halledememizden. Daha kendimizi bile kabul etmemişiz ki, başka dünyaları, başka kişilikleri kabul edebilelim. Kendimizle barışık olduğumuz ve kendimizi sevdiğimiz ölçüde başkalarını da sevebileceğimiz için, kendimizi çözdüğümüz ölçüde dünyanın da sorunları çözülecek, kalmayacaktır.
Nefret ettiğiniz kişiler ve şeyler kendi içimizde halledemediğiniz, kabul edemediğiniz taraflarınızı yansıttıkları için olmasın? Yoksa ilginiz-alakanız olmayan kişiler veya şeyler niye umrunuzda olsun ki? İnsanoğlu narsisttir, kendisine aşıktır ve kendisiyle alakalı şeylere ilgi veya tepki gösterir. Bu tepkiler de kendinize ne yazık ki. Yani nefretleriniz kendinize, bastırılmışlıklarınıza, kendinizle ilgili olan memnuniyetsizliklerinize, rahatsızlıklarınıza.
Kavuşulan sevgililerin, barışa dönüşmüş kavgaların, çözülmüş sorunların, gerçekleşmiş hayallerin rüyası görülmez. Rüya demek halledilmesi gereken sorunların sizi dürtmesi, sizi rahatsız etmesi, sizi uyarması demektir. Rüyalar bizim ücretsiz yardımcılarımız bize sürekli hatırlatmalar yapan. Onlara kulak verelim gerçekler ne kadar acıtsa da.
Çözüme kavuşturulmayan hiçbir sorun da peşimizi bırakmaz. Ne kadar sorunun içine battıysak, kendimize kulak vermememizden, kendimizden kaçmamızdan kaynaklanır. Biz ne yapıyoruz? Başkalarına kulak veriyoruz, başkaları gibi olmaya, toplumun dışında kalmamak için yanlış da olsa başkaları gibi-toplumsal olmaya çalışıyoruz, toplumsallıkta çözüm arıyoruz. İnsan kendisi olmadan ne kadar sorunsuz olabilir ki? Başkaları gibi olunca kendinle çatışmaya mahkumsun ve bu çatışma da zamanla benimsediğin başkalarına yönelmesi kaçınılmaz. İçindeki çatışma mutlaka yansıyacaktır dışarıya, hem başkaları gibi olduğun kendine, hem de benzemeye çalıştığın başkalarına.
Başkalarını dinlemek veya başkaları gibi olmak yerine rüyalarımızı mesaj-uyarı gibi algılarsak, aynada-rüyalarımızda kendimizi daha güzel görebilir, gerçek hayatta da daha güzel olabiliriz.
Rüyalarınızda cinsel yöneliminizi, cinsiyet kimliğinizi de keşfedebilirsiniz. Heteroseksist yapının kabul etmediği farklı kimliklerden olmaktan günlük yaşamda kaçındığınız için, itmiş olabilirsiniz bilinç altına gerçek kimliğinizi. Ama gerçek hayattaki kaçtığınız gerçeklerden rüyanızda kaçamazsınız. Gerçeklerle yüzleşmenin en adil mahkemesi rüyalardır. Kendinizi özgür bırakmak veya hayat boyu heteroseksizmin parmaklıkları arkasına hapsetmek sizin elinizde, düşüncelerinizin en özgür olduğu rüyalarınızda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder