17 Aralık 2018 Pazartesi

(Özellikle Türkiye'de) Eşcinselliğin sosyo-kültürel seyri!


Eşcinsellik konusunda tartışılması gereken, onun yanlışlığı veya doğruluğu değildir. Çünkü cahillerin dediği gibi ne hastalıktır, ne sapıklık, ne ahlaksızlık, ne de din gibi kültürel bir durumla karalanabilir. Herkesin bilmesi gereken tek bir şey vardır; eşcinselliğin varolduğu ve bu gerçeğin değiştirilemeyeceği. Akıl ve mantık çerçevesinde, dogmatizme sapmadan(Lut Kavmi Mitolojisi, homofobinin hangi evresinde vücut buldu merak ediyorum), söylediklerimde tek bir kelime bile yanlış yoktur ve çürütülemez. Komik duruma düşmeyin! Çünkü içinde benim de bulunduğum geçeği, benden daha iyi kim bilebilir; 3. şahıslara bok yemek düşer ancak veya miktirolup gitmeleri! Lüzumsuz lüzumsuz çemkirmeyin, böğürmeyin lütfen, midemi bulandırıyorsunuz!

BAKINIZ(en çok sevdiğim kelime), ben geçmişe dönüp hatırladığım süreçlerde, kendimi hiç öyle erkek gibi falan hissetmedim. Daha doğrusu erkeklik nedir ki? Yani toplumdaki erkekliği baz alırsak, hiç öyle erkek gib hissetmedim ve öyle davranmak içimden gelmedi. Çok yabancıydım o "zorba kültür"e. Ne küfür ettim, ne kahveye gittim, ne de futbol oynadım; erkekliğin sert durumu bana ters düşüyordu. Geriye ne kalıyordu; kız gibi olmak. Ben kız mıydım; kızlık nedir, kadınlık nedir? diye sormak gerkiyor. İnsan erkek olamıyorsa, kendini yakın hissettiği tarafla özdeşleştirebilir ve tanımlayabilir ama bunun adını da dişi olarak koymak ne derece doğru olur tartışılır. Yani davranış, giyim-kuşam olarak seçimler, çevresel midir, içten gelen bir şey midir; bence içten gelen bir şey değil, öğrenilen bir şeydir. Benim bu anlamda doğruluğuna inandığım tek şey, hemcinsimi sevmem, onlardan hoşlanmam. Çünkü belli bir süre sonra insan, toplumsal etkilerden sıyrılabiliyor; yani erkek değilsem, feminen olmalıyım, toplumsal bazdaki kadın tarafını seçmeliyim gibi şeylere ihtiyaç duymuyor. Bana göre o bir varoluş ve insan eğer anti toplumsalsa, bu tür etiketlenmelerden kaçınıyor bile. Yani davranışlarım yapıma dair, içimden geldiği gibi; seçimlerim de toplumsal cinsiyet anlayışından bağımsız olabiliyor bilinçlendikçe. Çünkü insan kendine dürüst olursa, bilindik şekilde yaşamlar insana ters düşebiliyor, ağır gelebiliyor. Yani bana, geçmişte erkek olmak ne kadar ağır geliyorsa, şimdilerde kadın gibi olmak da utandırıyor beni. Çünkü ben yaşayabilmek için cinsiyetle ilgli biçimsel yaşamlara ihtiyaç duymuyorum hiç. Çünkü işerken kız gibi işemek, uyurken kız gibi uyumk, ne bileyim tenis oynarken topa kız gibi vurmak diye bir şey olmuyor ki, çok saçma şeyler bunlar; biyolojim neye elveriyorsa, o şekilde davranıyorum işte. Yaşadığım süreçte, etiketlenmiş bir eşcinellik ve homofobi karşısında elbette kendin gibi olmak adına direnç göstermek o kadar kolay olmayabilir ve herkes bunu başaramayabilir ama çabalanmalı bence bir tanecik olan yaşamımızın huzurlu geçmesi için. İnsanın kendisi gibi yaşamasından daha önemli bir şey olamaz. Ama kendimiz gibi olmanın ne demek olduğunu bilmek, öğrenmek gerekiyor. Doğru sandıklarımız, yani bize öğretilenler, bizim bakarak öğrendiklerimiz doğru olmayabilir.

Ben çocukluğumdaki kimliksel sürecimde eşcinselliğimin adını bilmiyordum, ne zaman öğrendiğimi de tam olarak hatırlamıyorum. Ya dergi sayfalarından, ya da gazete sayfalarındandır mutlaka. Çünkü benim dönemimde erkeklerin erkeklerden hoşlanmasının adını falan kimse bilmiyordu bu topraklarda. En fazla kendini arkadan yaptıran erkekler olarak biliniyormuştur, adına da ibine falan diyorlarmıştır. Hatta böyle bir gerçekliğin olduğuna bile inanmıyorlarmıştır. Ya çükü kalkmıyor diye bu işi yapıyor sanıyorlardır, ya da başına "arka"dan bir iş gelmiştir diye. Tarihe baktığımızda da bunun adını koymuyorlarmış okuduğuma göre. Bir şeyler diyorlarmış ama politik bir şey değilmiş o dönemler. Yani herkes bir şeyler yaşıyormuş erkek erkeğe, zaman kültürünün bazısında da normal karşılanmış, bazısında bilmezlikten gelinmiş, bazısında da ters karşılanmış. Örneğin eski Yunan Külütürü'nde her erkeğin bir eşcinsellik süreci varmış doğduktan sonra. Önce evli bir erkeğin pasif partneri oluyormuş evlilik sürecine kadar. Evlendikten sonra da o da kendine pasif bir oğlan alıyormuş. O oğlan çocuğu da yetişkin olunca evlenip(hetero evlilik) kendine o da bir oğlan alıyormuş ve bu süreç devam ediyormuş. Bu arada eşcinselliğin niye yuvarlak olarak sembolleştirildiğini de hatırlatayım. Eski Yunan'da eşcinsellik normalmiş ya, çocukların pasif ilişkiyi rahatça yaşayabilmeleri için, hazırlık süreci olarak anüslerine halka yerleştiriliyormuş. Mesela günümüzde ne kadar ahlakçı zemin Osmanlı'da oğlancılığı kabul etmese de, eşcinsellik olağan bir şeymiş o dönem bu kültürde. İnsanın bu konuda geçmişini temize çıkarmaya çalışması falan, kendi homofobisinden başka hiçbir şey olamaz.

Eskiden eşcinselliğin günümüzdeki gibi, yani eşcinsellik gibi bir adı bile yokmuş. Yaşanıyormuş ve o dönemki kültüre göre ifade ediliyormuş. 1900'lü yıllara tekabül ediyor sanırsam eşcinsellik kelimesi ve de ötekileştirici bir kelime olan homofobi. Daha düne gelinceye kadar eşcinsel bile denmiyordu ülkemizde bile. Önceden ibine deniyormuş. Sonra tıbbi terim olan homoseksüellik kullanılmaya başlanmış. Sonra İngilizceden ithal gay kelimesi kullanılmaya başlandı, en son da eşcinsellik.
Ve insanlar kendilerini küçük nüanslarla ayrıştırmaya başladı cinsel kimliksel bazda. Heteroseksüellik bir taneydi de eşcinsellik "birliktelikten güç doğar"dan bahsederken nasıl oldu da, ne zaman ve ne şekilde 50 çeşide bölünmüştü? Yani erkek bedeninde doğmuş bir kadın(kadın bedeninde doğmuş erkek olduğunu da belirtelim de, bazı geri zekalılar lezbiyenliği yok mu sayıyorsun? demesin her seferinde olduğu gibi) olarak tanımlanıyordu eşcinsellik, sonra bedeniyle barışık olan ve olmayan şeklinde ifade edildi, sonra penisini kestirene transseksüel falan dendi ama yeni bir yüzyılda artık eşcinseller kendilerini çok çeşitli tanımlıyorlardı. Bu tanımlamalar gerçekten kimliksel bir gerçeğe denk düşüyor muydu, yoksa kişiler içinde bulunduğu külütürel koşullara ve bilgileri çerçeveside mi ifade ediyorlardı kendilerini? Bana ikincisi gibi geliyor. Mesela eşcinselliğin normal karşılandığı bir dünyada herkes doğasıyla barışıp, farklı şekillerde varoluş ve aidiyet mücadelesi verme ihtiyacı hissetmeyebilir, ve kendilerini tanımlama ihtiyacı bile hissetmez, yaşar geçerdi. Şimdi bana sen nesin? diye sorulmadıktan  ve ötekileştirilmediğim sürece kendimi niye bir kalıba sokma ihtiyacı hissedeyim. Ben o şekilde ve bu şekilde kabul edilmişim ve içimden geldiği gibi yaşayabiliyorsam eğer, niye kendi kendimi ötekileştirici bir şekilde ifade edip tanımlayayım ki? Kabul edilmediğimiz için, ötekileştirildiğimiz için kalıptan kalıba sokuyoruz kendimizi. O şekilde kabul edilmedik, bu şekilde varolamadık, hadi bir de ötekisini deneyelim gibi bir şey bu çeşitlilik ve bana göre hiç de sağlıklı ve inandırıcı değil.

Sayın seyirciler benim cinisyetim A olablir, B veya C olabilir hatta ama ben cinisyetime göre kalıpsal bir şekilde varolmaya mecbur muyum ve de kendim olamayacak kadar aciz ve de iradesiz miyim? Ben özgür bir yapıya sahibim ve cinsiyetçi varoluşlar benim özgürlük anlayışıma ters düşüyor. Beni sevecek olan, beni olduğum gibi sever. Sevmek dışında varoluşumu da hiçbir kalıba uydurmak zorunda değilim; uydurunca varolunmuş olur mu zaten? Şimdi transseksüeller geçiş ameliyatı olarak varolmuş mu oluyorlar, yoksa kendilerini cinisyetçi birkalıba mı uydurmuş oluyorlar; bana göre ikincisi. Hiçbir şey doğadan daha gerçek olamaz çünkü!

Gelecekte LGBTİQAPX diye bir şey kalmayacak ve LGBTİ vs. süreci sosyolojik süecin bir parçası olarak aklanmaya çalışılacak! Şu notu düşmeden geçemeyeceğim. Eşcinsellik moda gibi gerçekten kılıktan kılığa giriyor. Daha dün feminen giyinip sokakta kırıtan erkekler, şimdilerde saçlarını arkadan bağlayıp sakallarını göğüslerine kadar uzatıp kırıtıyorlar. 100 sene sonra da maço bir heterodan daha maço da ifade edebilirler kendilerini.200 yıl sonra da birbirini seven erkekler, "geçmişte aynı konumdaki erkekler kendileirni eşcinsel olarak ifade ediyorlarmış!" diye gülerler, kahkaha atarlar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder