5 Eylül 2015 Cumartesi

Masum bir kadının yaşama hakkını barış geri verecek mi?


Tepemin tası atıveriyor bazen...
Ben, kültürel sebepler yüzünen değil, doğuştan getirdiğim özelliğim yüzünden ayrımcılığa maruz kalıyorum, şiddete maruz kalıyorum, cinsdaşlarım nefret cinayetine kurban gidiyor... Çünkü doğuştan getirdiğimiz kimliğimiz yüzünden nefrete hedef gösteriliyoruz eşcinseller olarak...
Ama benim bu barıştan vazgeçmeme sebep olmuyor, olamaz...
Barış için insanların canının yanması gerekmez...
Özgürlük mücadelesi için karşı tarafın canının yanması gerekmez...
Benim için nerede, ne olarak yaşadığımın önemi yok...
Açıkça söyleyeyim... Hatta ben kültürel unsurların o kadar kafaya takılmasından rahatsızlık bile duyuyorum. Eğer milliyetçilik, ırkçılık, din-dil-renk-cins ayrımcılığı yapılmak istenmiyorsa, herkesin ortak bir şeyleri olmalı. Bu farklılıklara karşıtlık olarak algılanmasın. Herkes dilediğince yaşasın ama kültürel unsurlara odaklı yaşamak da bir çeşit ırkçılık veya milliyetçilik, hatta cinsiyetçilik değil mi? Daha evrensel, daha kozmopolit olmak için, ortak bir yaşam biçiminin yakalanmasının, herkesin faydasına olacağına inanıyorum. Tamam ben Türkçemi unutmayayım, sen Kürtçeni unutturma ama İngilizce ortak dilimiz olsun, insan haklarına uygun yaşam biçimi yaşam biçimimiz olsun. Benim kültürüm buna müsade etmez demek bir çeşit milliyetçiliktir ve bu kültür anlayışı üzerinden barış marış olmaz.
Milliyetçilik yapmak için özgürlük mücadelesi olmaz. Özgürlük mücadelesinin aracı da insanları öldüren türden olamaz. Bir kadın özgürlük mücadelesi yüzünden iki ateş arasında kalıyor ve ölüyor. Hadi barış geldi diyelim. Masum bir kadının ölmesi yüzünden bile ben bu barışı huzur içinde yaşayamam... Ve hala barışı getirme yolunda bir değişiklik yok. Neyin savaşı bu? Neyi getirecek bu savaş? Bana özgürlüğümü verecek mi? İnsan haklarına ne katacak? Kan akmadan özgürlük olmayacaksa, olmasın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder